Gerçeğin farkına varalım... Artık...

Yayın Tarihi: 09/04/20 07:00
okuma süresi: 7 dak.

Rum Bakanlar Kurulu, Koronavirüs tedbirlerini Nisan ayı sonuna kadar uzatmış.

Bizim de bu süreyi bugün Saray'da yapılacak olan Cumhurbaşkan-Başbakan ve Yardımcısı arasında zirve sonrasında uzatmamız bekleniyor.

Umarım kazasız belasız, bir kriz olmadan biz de tedbirlerimizi alırız da geçirmek zorunda olduğumuz süreci gereksiz yere daha da uzatmak zorunda kalmayız.

Çünkü defalarca yazıp çizdiğim üzere, Koronavirüs salgınını, bitiremeyiz belki ama, kontrol altına almayı başaramazsak, bizim normale dönüp ekonominin çarkları döndüremeyeceğimiz çok açıktır.

Dolayısı ile atılması gereken adımları ivedilikle atmazsak, bu süreç çok daha fazla uzayacak ve bu da zaten zor olan durumumuzu imkansız boyutlara taşıyacaktır.

Peki nedir yapılması gerekenler?

Sürecin en başından beri aynı şeyi tekrarladım durdum: Test yapmalıyız.

Ve bu testleri öyle haybeye değil, düzgün ve geniş kitleler üzerinde yapmalıyız.

Üstelik bu testleri sadece temaslı ya da semptom gösterenlere değil gelişi güzel yapmalıyız.

Sonra bu test yaptıklarımız içinde pozitif çıkanları ve muhtemel temaslı kişileri, semptom göstermeseler bile karantinaya almalı, gereken tedaviyi yapmalıyız.

Aynen Güney Kore'nin, Almanya'nın, Singapur'un, en başlarda Tayvan'ın  yaptığı gibi.

Şimdilerde bunu Rumlar da başlatıyor.

İşte dün açıklanan tedbirlerden bir tanesi de bu gelişi güzel testlerin ülke genelinde yapılacağı açıklaması olmuş.

Bir diğer tedbir ise adaya gelecek olan herkesi test yapacakları yönünde olmuş ki bizim de acilen şu son iki günde gelen herkesi test yapmamız gerekir.

Zira bir kişi eğer İngiltere gibi salgının yoğun olarak yaşandığı bir ülkeden geliyorsa, üstelik toplu taşıma araçları ile geliyorsa bunu zaten yapmak şart da, gelmiyorsa, gene şart. Hani eskiler der ya 'şeytan doldurur', işte tam da onun gibi bir şey.

Neden peki?

Çünkü son 3 günde Rum tarafında yapılan 1232 gelişi güzel testte, hiç semptom göstermediği halde tespit edilen pozitif vaka sayısı toplam 11! Tek bir kişinin kapalı bir ortamda onlarca kişiyi enfekte ettiği artık bilinen bir gerçek olduğuna göre varın tehlikeyi siz tahmin edin artık.

Zaten hastalık çıktıktan beri en çok korktuğum iki şeyden birisi tam olarak buydu, diğeri ise hastalığın kuluçka süresindeki yüksek yayılma hızı.

Resmi rakamlara göre 1.5 milyon inanı enfekte eden ve bunların 87 bin kadarını öldüren bu virüsün en tehlikeli tarafları olan bu silahları onu tam anlamıyla görünmez bir düşman haline getiriyor.

Resmi rakam diyorum çünkü benim şahsi kanaatim çok daha fazla sayıda insanın enfekte olduğunu yönündedir. Yoksa bu virüsün 8 milyarlık dünya nüfusu arasında gidip de İngiltere Başbakanı Boris Johnson'u ya da Tom Hanks'ı seçmesi akıl dışı bir durumdur. Yani bu saydığım isimler buz dağının sadece görülen yüzüdür, gerçekten salgın çok daha fazla yaygındır.

Bu aynen bizim ülkemiz için de geçerlidir. Birini suçlamak için söylemiyorum ama virüsün elindeki silahlara bakılırsa, enfekte olma şekline bakılırsa, yapılan az test sayısına bakılırsa ve en önemlisi bu virüsü kapanlara karşı sürdürülen ve onları korkudan susturan cadı avına bakılırsa, sayının daha yukarıda olduğu zaten nettir.

Ancak maalesef, bu sayının yüksek ya da düşük olmasını başarı ölçütü olarak sayan bir zihniyetle karşı karşıyayız. Vaka sayılarından taburcu hasta sayısını düşüp, meseleyi sıfırlamaya çalışmak gibi saçma bir düşünce pek tabii ki bu zihniyetin eseridir.

Dünyanın dev ekonomileri bu salgınla uğraşmakta zorlanırken, ağır aksak ve dünyadan kopuk bir ekonominin mücadele etmesini beklemek işte bu yüzden en basitinden naifliktir.

Dolayısı ile hala daha bu mantıkla devam edenler varsa, hepimizi öldürmeden bundan vazgeçmelerini tavsiye ederim.

Bana inanmıyorsanız, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Genel Sekreteri Dr. Tedros'a inanın çünkü o şöyle diyor: 

"Siyasi partilere sesleniyorum, bu virüsü politize etmeyin. Bunun yerine, eğer halkınızı önemsiyorsanız parti duruş ve ideolojilerinin ötesinde çalışmaya bakın."

Birlikte çalışın diyor yani, bu kadar açık ve net.

Bunun dışında kurtuluş yoktur çünkü, bu da oldukça net.

Toplumun her kesiminin iş birliği olmadan bu salgını asla durduramayız.

Dahası sadece toplumun kendi içinde değil, toplumlararası olarak da bununla mücadele etmek şarttır.

Tek başına kurtuluş olması mümkün değildir.

Siz hasta iken komşunuzun hasta devam etmesi mümkün değildir. Siz tokken komşunuz aç kalamaz.

Sizin toplumunuz temizken, hem kan, hem ekonomik, hem de gönül bağınız bulunan Türkiye toplumunun virüsün pençesinde kıvranması kabul edilemez. Ayni şey komşumuz Rumlar için de geçerlidir. Yine aynısı binlerce kardeşimizin yaşadığı İngiltere için de geçerlidir.

Onun için vazgeçin bu "salgını bitecek, biz de en kısa zamanda normal hayatımıza döneceğiz" şeklindeki doğru olmayan anlayıştan. Bu doğru değil. Eski hayatımıza da dönecek değiliz.

Dünya dönmeden, komşular dönmeden normale dönemeyiz çünkü.

Bu yüzden de gerçeğin ne kadar erken farkına varırsak, o kadar iyi olur.

Gerçek, tek başına kurtuluş olmadığı, hep beraber kurtulmak zorunda olduğumuzdur.

Bunun için de sabır, vizyon, iş birliği, dayanışma ve akıl gerekir.

Umarım daha çok geç kalmadan bunu anlarız.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.