Rehavete karşı bilimsel gerçekler…

Yayın Tarihi: 14/05/20 10:03
okuma süresi: 8 dak.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Acil Durum Direktörü Dr Mike Ryan, Covid-19'un 'hiç gitmeyebileceğini' açıkladı.

Dün akşam on-line olarak soruları yanıtlayan Dr Ryan "Şunu şöyle söylemek gerek, bu virüs toplumumuzdaki bir diğer salgın virüs gibi kalabilir ve bu virüs asla gitmeyebilir. HIV gibi.  HIV de gitmedi fakat biz bu virüsle yaşamayı öğrendik" diye konuştu.

Covid-19 ile ilgili tüm dünya ülkelerinin bilim insanlarının birleştiğini ve acil bir aşı bulmak ortak mücadele ettiğini söyleyen Dr Ryan, "100'de fazla aşı geliştirilmeye çalışıyor. Ancak salgının ne zaman biteceğini söyleyenlere inanmıyorum. Yüzden fazla aşı geliştiriliyor fakat aşı ile yok olmayan kızamık gibi hastalıklar da var" ifadelerini de kullandı.

Dr Ryan "Aşı bulunsa bile virüsü kontrol altına almak için muazzam bir çaba gerekecek" diye de ekliyor.

Neredeyse tüm haber ajansları tarafından 'kötü haber' diye geçilen bu açıklamalara baktığımızda, Covid-19 salgının bitmek bir kenara dursun, daha yeni başladığını düşünmek mümkündür.

Yani anlayacağınız varsa karşı karşıya bulunduğumuz virüs neredeyse bir yenilmez düşman niteliğindedir. Ya da yenilmesi için daha ödenmesi gereken çok bedeller vardır demek lazımdır.

Öte yandan bu gerçeklerin farkında olmayan ve sadece siyasi çıkar düşünenlerin en büyük yanılgısı 'virüsü yendik' diye açıklama yapıp, insanları rehavete sokmaktır.

Bu öylesi bir rehavettir ki, kimi sektörler meclisin önünde eyleme yapmaya, kimileri de barikatta 'sınırları açın' diye protesto gösterisi yapmaya başlamıştır.

Neden?

Çünkü ülkenin başında bulunan yöneticiler dünya gerçeklerinden uzak, ada sınırlarının ötesine taşamayan kısır vizyonları ile zaten bir ada olması, dünyadan kopuk olması ve halkının bir şekilde farkındalığının yüksek olması nedeniyle, eğri gemi, doğru sefer misali ortaya çıkan sonucun kendilerinin eseri olduğunu düşünerek ileri geri konuşmaktadırlar.

'Covid-19'u yendik' şeklinde açıklamalarla süslenen manşetler, bu türden siyasetçi arkadaşlarımızı coşturmuş, sonucunda da berberler ve restoran işletmecileri 'madem yendik, bizi neden açmıyorsunuz?' şeklinde bir hezeyanlar içinde sokaklara çıkmıştır.

Kıbrıs sorununun insanları nasıl mağdur duruma soktuğunun canlı bir örneği olan Pile köylüleri de hastaneden davul zurna gönderilen son hastanın coşkulu görüntülerinden haberdar olsa gerek, dün sınırda bir eylem yapmıştır.

Bence hem berberler, hem kebapçılar, hem de Pileliler haklıdır.

Sen kalkıp her yerde 'virüsü yendik' diye boşa böbürlenmeyi sürdürürsen, halkının da istekleri bu yönde olur.

Ama işin içinde bir de bilimsel gerçekler vardır.

İşte o bilimsel gerçekler ne berberlerin ne restorancıların ne de Pilelilerin yanındadır.

Çünkü salgın bitmek şurada dursun, kontrol altında bile değildir.

Dahası, girişte yazdığım üzere uzun bir süre daha buralarda kalabilir.

Covid-19, basitçe insan temasından bulaşan bir şeydir. İnsan temasını keserseniz Covid bulaşmaz.

Ancak teması keserseniz ekonomi büyük oranda çöker ve insanların geliri ortadan kalkar. Teması keserseniz insanların dolaşma özgürlüğü biter.

Bu durumda ortadaki ikilem, ya sağlığı göz edip ekonomiyi daha az düşüneceksiniz ya da ekonomiyi düşünüp sağlığı göz ardı edeceksiniz şeklindedir.

Şimdi geldiğimiz noktada kapalı devre bir sistem olarak hayatımızı idame ettirmeyi başarabilsek, belki sorunların büyük kısmı ortadan kalkar diye düşünebiliriz.

Yani kapalı devrede bir şekilde ekonominizi çevirir, ülkeye kimseyi sokmaz, bağlantınız kesersiniz, sıkıntılar azalır.

Fakat dünyanın diğer bir çok ülkesi gibi Kıbrıs'ın kuzeyindeki düzenin de bunu sürdürülebilir bir hale sokması mümkün değildir.

Dahası birden fazla tarafa bağımlılığı olan KKTC'nin ise böyle bir şeyi sürdürmeye hiç imkanı yoktur.

Dolayısıyla eninde sonunda iç ve dış olarak açılmak zorunda kalınacağı bir gerçektir.

İçte açılmanın sıkıntısı dışa açılmaya nazaran çok daha azdır. 

Çıkıp zafer ilan edersiniz, yandaş medya size destek verir, sosyal medya bilirkişileri fetva verir, iki de eylem yaptınız mı zaten eli kulağında olan seçim vesilesiyle bilimsel gerçekler rafa kalkar, gerekli kararlar alınır, olur biter.

Ancak iş dış açılmaya geldi mi, işte orada sorunlar çıkması kuvvetle muhtemeldir.

Bu konudaki en yakın örneği kara sınır kapılarımızın durumunda görebilirsiniz.

'Kapıları hemen açın' romantizmi tahtında son günlerde dillendirilen söylemler buna örnektir.

Öyle ki gönül kapıların hemen açılmasını isterken, bilim bunun çok tehlikeli olduğunu söylemektedir.

Misal, dün toplanan İki Toplumlu Sağlık Komitesinin telekonferans toplantısında önceden yapılan bazı açıklamalar ışığında gündeminde kapıları açmak gibi bir maddenin olacağı öngörülmekteydi.

Ancak toplantı sonrası açıklamalarda bulunan komitenin Rum Başkanın yaptığı 'gündemde bu yoktu' şeklinde konuşması durumun ne olduğunu ortaya çıkmıştır.

Yani kapıların açılması tek taraflı olarak alınabilecek bir karar değildir. Süreç boyunca iş birliği yapmaktan özenle kaçınan iki tarafın varlığını da düşünürsek, bunu istemeyen siyasete bilimsel gerçekler gibi güzel bir malzeme de verilmektedir.

Lafın kısası, sınır kapılarını açmanın bir süre daha bilimsel olarak ihtimali yoktur. Aynı ihtimal, deniz ve hava kapıları için de geçerlidir.

Bu bağlamda Pilelilerin de sıkıntısının daha uzun bir süre devam edeceğini üzülerek söylemek zorundayım. Arasta ve diğer bölgelerdeki esnaflarımız için de üzünüm.

Öte yandan enseyi karartmanın da bir manası yoktur.

Çünkü insanoğlunun eninde sonunda bir çare bulacağına inancım tamdır.

Bize ise o güne kadar virüsle yaşamanın yollarını bulmaktan başka bir çare kalmamaktadır.

Bir kez daha toplumsal düşünmek, zümresel çıkarları gözetmeyi bertaraf etmek zorundayız.

Yoksa daha çekilecek çok çile, kaybedilecek çok zaman vardır.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları