Gaileler, makamlar, niyetler ve barikatlar...

Yayın Tarihi: 03/06/20 15:11
okuma süresi: 7 dak.

“İki Toplumlu Sağlık Teknik Komitesi, epidemiyolojik verileri değerlendirerek, kapıların gerekli önlemler alınarak kademeli olarak geçişlere açılabileceği sonucuna vardı. Rum tarafı kendi tedbirlerini açıkladı, bizim sağlık yetkililerimiz de nasıl bir düzenleme öngördüklerini artık bir an önce tespit edip geçiş noktalarında gerekli düzenlemeleri yapmak için hazırlıklarını tamamlamalıdırlar. İşin başından beri kapılarla ve iç düzenlemelerle ilgili rotayı sağlığın çizmesi, siyasetin de bunu takip etmesi gerektiğini söylüyorum. Bu noktada son günlerde yaratılmaya çalışılan kapıları açacak yetkinin kimde olduğu tartışmasını gereksiz ve yersiz buluyorum.”

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın bugün bir kabulü sırasında dile getirdiği bu sözler, dün bu köşeye konu ettiğim hükümetin sınır kapıları konusundaki niyetinin pek de iyi olmadığını bir kez daha gösteriyor.

Ancak o iyi olmayan niyetin tam tezahürünü Cumhurbaşkanın yine ilgili açıklamasının şu kısmında daha net görmek de mümkündür:

"Veriler ışığında yapılan değerlendirmeyle birlikte Rum tarafı epidemiyolojik verilerini kapsamlı bir rapor halinde bizlere iletti. Cumhurbaşkanlığı olarak Sağlık Bakanlığı’ndan talep ettiğimiz KKTC verilerini içeren rapor ısrarlı taleplerimize rağmen maalesef hala Cumhurbaşkanlığına intikal ettirilmedi. Bu raporun bir an önce sonuçlandırılması, hem önümüzdeki dönemde geçişlerin kapsamının genişletilebilmesi ve sürecin daha iyi planlanabilmesi bakımından son derece gereklidir."

Bir ülke düşünün ki, o ülkenin Cumhurbaşkanı, Sağlık Bakanlığından bir rapor istesin ve o rapor o makama verilmesin…Tabii ben bu ülkenin kasaba sınırlarından öteye gitmeyen siyasi vizyonunun etkisini bildiğimden, yapılana şaşmama hakkımı bu noktada kullanmak isterim ama sabah akşam "KKTC forever" diye övünen kimselerin, o ülkenin halk oyuyla seçilmiş en yüksek makamdaki yetkili kişisine karşı sürdürdükleri bu tutumu not etmekte fayda vardır diye düşünüyorum.

Hoş, ısrarla hazırlanmayan bu rapor konusunu yaptığım günlük programların yanı sıra, bu köşede de sık sık dile getiren birisi olarak söylemem gerekirse, ne hükümet ne de ilgili bakanlığın rapor konusunda aynen pandemi hastanesi konusu gibi zerre gailesi olduğunu sanmıyorum.

Yoksa böylesi bir raporu çoktan hazırlayıp süsleyip püsleyip basına servis ederler, ardında da bununla övünürlerdi.

Dolayısıyla her ne vesileyle olursa olsun böylesi bir rapor hazırlamaktan aciz bir ülke yönetiminin, Dünya Sağlık Örgütü ile dalga geçercesine 'bizi üye edin' diye şov yapması trajik-komik beyhude çabadan başka bir şey değildir. İşin siyasi boyutunu konuşmaya gerek bile duymuyorum.

Öte yandan, hükümet ve onların yazılı-sosyal medya yandaşlarının, kapıların açılması meselesini Cumhurbaşkanlığı seçim yarışına meze etme niyetinde olduklarını çoktan beri sarihtir.

"Bir çuval inciri berbat etme" lakırdısı üzerinden döndürülen ve Harvard Tıp Okulu mezunu birisinin sağlık duyarı kasması düzeyinde devam ettirilen bu tartışmanın en büyük mağduru elbette ki Kıbrıs Türk halkından başkası değildir.

Güneyde çalışan ve yarın bir kez daha meclis kapısına dayanacak olan emekçilerimiz dışında, toplumun büyük sermaye kesimlerinin de büyük bir sabırla izlediği bu garabet tartışma ilerleyen günlerde daha da bir 'yılan hikayesi' kıvamına getirilmeye namzet durmaktadır.

Ve maalesef bu garabet tartışmada bir kez daha bölünmüş hareket etme gafletinde bulunup, seçim gailesini öne koyan kesimlerde de kusur aramak lazımdır. 

Bu bağlamda, iki kelam da Ana Muhalefet Partimizin safderun lideri için edecek olursam, kapıların değerli partileri için bir 'makam' kavgası olmadığını hatırlatmak ve konunun 'tahammül' sınırlarının çok ötesine geçtiğini ifade etmek isterim.

Konuyla ilgili dün yapılan parti açıklamasında, 'liderlere ve hükümete' kapılarla ilgili gerekli adımları atmasını ivedilikle tavsiye ediliyor da, gelinen noktada kimin adım attığı, kimin 'ayak sürdüğü' çok belliyken, adım atana destek olup, dayanışmak bu kadar mı zor geliyor?

Gerçi kendisi akşam bizzat rüyama girerek ve bana "Ulaş, son günlerde şahsıma çok yükleniyorsun" diye serzenişte bulundu ama vallahi kötü bir niyetim yoktur.

Tek derdim, çözümün lokomotifi olarak gördüğüm ve saydığım bir partinin liderinin, Korona süreciyle birlikte iyice ayyuka çıkan federal çözümün gerekliliğine rağmen, kapatılmış barikatların gölgesinde adanın her iki tarafında kısa paslaşmalar şeklinde yükseltilen 'bölünme' söylemlerine karşı çok daha tahammülsüz olması, bunu makam gailesinin ötesinde Kıbrıs Türk halkı içim yaşamsal bir husus olarak görmesidir.

Çok şey mi dert ediyorum?

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları