Kendi adasında gurbete gitmek...

Yayın Tarihi: 09/06/20 15:25
okuma süresi: 7 dak.

Kermiya sınır kapısından bilinmez bir süreliğine dönmemek için Güney Kıbırıs'a geçen insanların o buruk görüntülerini izledim bu sabah…

El sallayarak sınırdan geçen yüzünde hüzün dolu bir genç…

Kalacak yeri olmadığı ve geri dönemeyeceği için arabasının arka koltuğunda yatacak ihtiyar bir adam…

Onlara el sallayan göz yaşlı eşler, çocuklar...

İki toplumun liderinin geçen ay üzerinde uzlaştığı, sonrasında teknik komitelerin de onay verdiği 8 Haziran tarihi sonrası sadece Güney Kıbrıs tarafından tek taraflı olarak uygulamaya konulan geçişlerin yarattığı görüntüler bunlar.

Kendi adasında gurbete düşmek zorunda kalan insanlarımızın görüntüleri...

Adanın kuzeyinde yıllardır kurulu olan ve bizleri bitirmeye yemin eden besleme düzenin eserleri…

Pandemi hastanesi yapılması rezaletini bir kenara bırakın, daha doğru dürüst bir epidemiyolojik rapor hazırlamaktan aciz bir yönetimin başarı hikayesi diye bize yutturmaya çalıştıkları masalının hazin sonu tam olarak budur işte...

Covid-19 sürecinin bir kez daha tüm çıplaklığı ile ortaya çıkardığı haliyle, Kıbrıs adasının kuzeyinde oluşturulan yapı bitmiştir ama ısrarla bitmemiş gibi davranılmaya devam edilmektedir. 

Baştan sona kokuşmuş olan, çözülemeyen sorunlar bataklığından farksız olan bu düzen devam ettiği sürece, Kıbrıslı Türklere gün yüzü görmek haramdır.

Kıbrıs sorununun federasyon çatısı altında çözümünden başka hiçbir yol mümkün değildir.

Bunun dışındaki tüm çözümler, adına ister KKTC deyin, ister Singapur deyin, ister Monako deyin, Kıbrıslı Türklerin tamamen yok olması ile sonuçlanmaya mahkumdur.

Ve belli ki bu ülkenin başına çöreklenen iş birlikçi beslemelerin bu yok oluşla ilgili hiçbir gaile ya da utanmaları yoktur.

Onların tek derdi kuzeyde kurulan çadır tiyatrosunda yer almak ve kendi çıkar çevrelerinin statükolarını devam ettirmektir, adayı sonsuza kadar bölmektir.

Bu bağlamda, sınır kapıları üzerinden döndürülen hamasete bulanmış yetki kavgası senaryosu bu berbat çıkara hizmet eden bir senaryodur, başka da amacı yoktur.

Türkiye mizah dünyasının en çok kullanılan esprisi olan 'Kara Murat kimdir?" şeklindeki karikatüre çok benzeyen bu yetki iddiası, Covid-19 nedeniyle ertelenen cumhurbaşkanlığı seçimini provoke etmek için ortaya atılmış ve halkın çıkarılarının aksine ısrarla sürdürülmektedir.

Temsili bir düşman askerinin, zindanda bekleşen tutsaklara "Kara Murat kimdir?" şeklinde sorduğu soruya, sırf kahramanı düşmana teslim etmemek için "benim, benim benim" diye cevap vererek güya gizlemeye çalışan diğer kahramanları resmeden ve tiye alan o karikatür, içinde yaşadığımız gerçek zamanlı karikatüre iyi bir benzetmedir diye düşünüyorum.

Öte yandan Kıbrıs Türk toplumunun dünya nezdinde bilinen tek makamı olan ve şu anki Toplum Liderinin tapulu malı olmayan o koltuğa bu kadar saldırılmasının sebebini çözüm karşıtlığına indirgemek aslında çok mümkündür.

Çünkü Kıbrıs Türk'ünün besleme olarak yaşamasını isteyenlerin en büyük korkusu o makam üzerinden sürdürülen müzakere sürecinin başarıya ulaşması sonrası adanın kuzeyinde kurdukları statükolarının büyük bir gürültüyle çökmesidir.

Son günlerde adanın güneyindeki çözüm karşıtı Rumlarla paslaşılarak devam ettirilen provokasyonların, camilere yapılan saldırıların tesadüf olduğunu mu sanıyorsunuz?

Bir tarih öğretisi 'gelecekte bizi nelerin beklediğinin en iyi falcısı, geçmişte başımıza gelenlerdir' der.

Bu adanın geçmişi de bilerek yakılan camiler, istenilerek bombalan heykellerle doludur ve sonucunda başımıza gelen tek şey felakettir, tesadüf değildir.

Yapılmaya çalışılan şey federasyon görüşmelerini kökünden dinamitlemek, bir Türk tezi olan federal çözümü sonsuza kadar berhava etmektir.

İstenilen şey dünya tarafından bilinen ve tanınan Toplum Liderliği makamının sonsuza kadar ortadan kaldırılmasıdır.

Başbakanın kapılar konusunda "Sağlık Bakanına yetki verdim, Rumlarla anlaşarak kapıları açacak" demesinin sebebi de budur, "yetki hükümetindir" demesinin de sebebi budur.

Dolayısıyla geldiğimiz nokta tarihi bir kavşaktır, tarihi bir andır ama Kıbrıslı Türklerin çözümcü güçlerinin en azından örgütlü olan büyük bir kısmı, statüko şerbetinden içmiş, kendinden geçmiş bir halde olduğundan, durumun farkında değildir.

Dört bir taraftan ve dört bir elle, "artık nefes alamıyoruz" şeklinde haykırarak federal çözüme odaklanmak dururken, ısrarla "kendi ayakları üzerinde duran KKTC" masalı anlatmaları tam da buna örnektir.

Defalarca statükonun o nazik ve mültefit maskelerini takan bu arkadaşların bir an evvel kendilerine gelmesi en büyük temennimdir.

Yıllarca ada dışına giden kardeşlerimizin arkasından hüzünle el salladık, ağladık…

Şimdi ise kendi adamız içinde gurbete gidenlerin arkasından ağlıyoruz...

Yazıklar olsun…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları