Silikleşme...

Yayın Tarihi: 24/09/20 07:00
okuma süresi: 7 dak.
A- A A+

Son yazdığım makalede, içinde bulunduğumuz ve uluslararası bir sorunun parçası olduğumuz durumun zorluklarını ifade etmiş, bunun da bizi zor seçimlere sürükleyeceğine atıfta bulunmuştum.

Nitekim o günden beri, önce Türkiye Dışişleri Bakanı ve Sözcüsünün 'artık federasyon görüşmeyiz' lafının yarattığı sarsıntının ardından, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının 'Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğini ve güvenliğini garanti altına alan her türlü çözümü konuşuruz' açıklaması ile birlikte tekrar masadaki bilindik teze dönüş yaptığımızı gördük.

Bir gerçek var ki, Türkiye'nin kendi dış politikasında yaptığı manevralar, bizleri aynen 'eylemsizlik' özelliğinde olduğu gibi oturduğumuz yerden bir o yana, bir bu yana savurmaktadır.

Bu savrulmalar, hep aynı şeyleri söyleyen, hep aynı görüşü savunanlar için sıkıntı olmaz.

Haliyle ilk anda yaşanan savrulmanın ardından tekrardan aynı yere intikal etmek zor olmaz demek istiyorum.

Ancak, Türkiye'nin su yolunda gidip, tüm argümanını 'karşıtlık-yandaşlık' üzerinden kuranlar için sıkıntı büyüktür.

O kadar büyüktür ki, federasyon açıklaması sonrası coşanlar, 'artık bu iş bitti' gözüyle dereyi görmeden paçaları sıvayanlar, TC Cumhurbaşkanının 'her türlü çözüme varız' ifadesi sonrası suspus olmuş, yerlerine oturmuşlardır.

Çünkü Türkiye, 85 milyonluk koca bir ülkedir ve gayet doğal bir şekilde kendi ulvi çıkarları yönünde hareket etmektedir.

Dolayısıyla, geçtiğimiz hafta sonu en yetkili ağızların çıkıp da 'federasyon görüşmeyiz' demesi, kuşku yok ki diplomatik bir adımdır ve içinde mesajını içermektedir. Bunun böyle olduğunu anlamak için içinde bulunulan kavanoz siyasetinden çıkıp, uluslararası dengelere bakmak kendiliğinden yeterli olacaktır.

Belli ki bir nevi 'rest' olan o çıkış, karşı taraftan yankı bulmuş ve son Türkiye-Yunanistan, Türkiye-Fransa temasları ile birlikte diyalog yolu tekrardan ufukta belirmiş görülmektedir.

Ancak 'federasyon öldü' açıklamasını zafer ilan edip, kendi seçim propagandalarına malzeme edenlerin durumu, TC Cumhurbaşkanının 'her türlü çözüme varız'  açıklamasındaki vurgunun ardından en basitinden talihsizdir.

Yine TC Cumhurbaşkanının önerdiği 'Doğu Akdeniz konferansı' teklifine 'biz hazırız' şeklinde yetkinin hangi makamda olduğunu bilmeden cevap verenlerin durumu ise hilkat garibesinden hallicedir.

Pardon ama, siz, henüz yetkili makama seçilmediğinize göre, hangi yetki ve görevle, Kıbrıslı Türkleri böylesi bir uluslararası konferansta temsil etme hakkını kendinizde görüyorsunuz ve rol çalmaya çalışıyorsunuz?

Hayır, içteki yetkisizliği geçtim, dışta, bu devleti ve onun hükümetini kim tanıyor ki, siz kendi kendinize 'gelin güvey' olabiliyorsunuz?

Dolayısıyla her bakımdan talihsiz, her bakımdan irademizin kuşa çevrildiği, ayaklar altına alındığı bir seçim yaşıyoruz.

Bu seçimde yarışan ve kendi siyasi geleceklerinden başka hiçbir şeyi gündemine almayan kimi adayların bu topluma hiçbir faydası olamaz.

Mesela, başka bir ülkenin bakanına 'bakanım', cumhurbaşkanına 'cumhurbaşkanımız' diyenlerin kendi siyasi çevreleri dışında bu topluma zerre kadar faydası olmaz.

Mesela, çatır çatır müdahale yapılırken, bir aday ısrarla işaret edilirken, korkup sinenlerin ve 'ben müdahale göremiyorum' diyenlerin bu topluma hiçbir faydası olamaz.

Mesela, özü başka, sözü başka olanların bu topluma hiçbir faydası olmaz, çünkü doğrusunu söylemek gerekirse, bu samimiyetsizlik sadece sahibine fayda getirebilecek bir tutumdur, fazlası değildir.

Öte yandan üç küsür yıldır dış politikada, devletin en tepesindeki makamın ardından en yetkili olan makamda bulunmasına rağmen, iç siyasete boğulup, o süre zarfında prosedür gereği BM yetkilileri ile görüşme zirvesine erişmekten başka bir noktaya ulaşamayan, buna rağmen oyun kuruculuğa soyunanların, Lacan'ın 'gerçeklik' kavramındaki 'fantezi' durumundan ileri bir şey ifade etmeyeceği de gerçektir.

Ve yine Lacan'dan devam edeceksek, gerçekle tekrardan yüzleşmek, yine kurguyu çökertecek ve tekrardan bir fantezi arayışı başlayacaktır.

İşte sittin senedir yaşadığımız bu kurgusal gerçeklik, her defasında gerçekle karşılaşınca yıkılmış ancak tekrardan kurulup, aynı bozuk plakları tedavüle sokmuştur.

Statükonun devamı için bu gerçeklik çarşafı şarttır çünkü...

Sonuç olarak, bu kısır döngünün son demlerini yaşadığımız şu günlerde elimizde kalan şey, yıpratılan, içi boşaltılan bir makamın artık iyice silikleşmeye yüz tutmuş halidir.

Kıbrıslı Türklerin tek tutunduğu dal olan, uluslararası camiada tanınmış olan üç enstrümanından birisi ama en hayati olanı dediğimiz 'toplum liderliği' makamının getirildiği nokta üzülerek söylemem gerekirse tam da budur.

Özne olma iddiası ile yola çıkıp, iyice silikleşmek…Özeti böyledir.

Diyeceğim odur ki; bu makam, bugün, bir kişinin malı gibi görülüp, kasaba siyaseti seviyesinden öteye geçmeyen bir anlayışla yıpratılmakta, nihayetinde bu makamın getirildiği durum, onu gerçekten de hayati gören samimi adayların olası seçilme durumuna büyük darbe vuran bir haldedir.

İrademize bu saldırıları yapanlar ve onların biatçı iş birlikçileri, günü geldiğinde kestikleri dalın aslında kendi bindikleri dal olduğunu anlayacaklardır.

Ancak her bakımdan artık çok geç olacaktır…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.