Tanrı'nın eli...

Yayın Tarihi: 30/10/20 13:01
okuma süresi: 12 dak.

Dedemin siyah beyaz televizyonunda izledim onu ilk kez…

1982 yılının sıcak bir yaz günüydü… 9 yaşındaydım, hatırlıyorum.

TRT'de 1982 İspanya Dünya Kupasını seyrediyorduk…

Brezilya-Arjantin maçıydı, 22 yaşındaki Maradona, spiker tarafından tarihin en iyi futbolcularından biri olarak anlatılıyordu.

O maç kırmızı kart görmüş, takımı da ezeli rakiplerine 3-1 kaybetmiş ve elenmişlerdi.

Ağlamıştım…

İşte futbol dünya kupalarında Arjantin'i tutmam o maç ve onun sayesindedir.

Öte uyandan zamane çocuklarının en önemli eğlencelerinden birisi şimdi adını hatırlamadığım yemişlerden çıkan futbolcu kartlarını biriktirip, sonra da onlarla bir çeşit ilkel kart oyunu oynamaktı.

Tabii bu oyunlar zaman zaman kartlar üzerinden, zaman zaman da yapılan pirili maçlarının sonucu üzerinden belirleniyordu. 

Onun kartı çok değerliydi.

Bir de Rummenige ile Rossi'nin kartları değerliydi.

Elbette Platini, Boniek ve Zoff'un da kartları çok değerliydi.

Ancak en çok Maradona kartına hastaydık.

Tüm bunların başlangıç tarihi olan 1968 yılında Argentinos Juniors'un genç takım antrenörü Francis Cornejo, Buenos Aires'in gettosu Villa Fiorito'ya bir mahalle maçını izlemeye giderken, aslında futbol tarihini değiştirecek bir yetenek keşfetmeye gittiğinden habersizdir.

Fakir gettonun çamur deryası sahasının kenarında durup kendisine gelen 'tüyoyu' izlemeye başlayan Cornejo'nun gözleri şaşkınlıktan açılır.

Saha içindeki tüm oyuncuları tek tek ve defalarca çalımlayarak arka arkaya goller atan 8 yaşındaki çelimsiz çocuğun ismi Diego Armando Maradona'dır.

Cornejo, Maradona'nın 8 yaşında olduğuna inanmakta güçlük çeker çünkü görüntüsü 5 yaşında bir çocuk gibidir.

Bunun üzerine annesinden doğum belgesini ister. 8 kardeşin 5 numarası olan Diego, gerçekten de 8 yaşındadır.

Gerçek ortaya çıkınca, Cornejo onu minikler takımına transfer eder.

1969 Mart'ından itibaren minikler takımında oynamaya başlayan Maradona ile birlikte, Argentinos Juniors ya da oralarda anılan ismi ile 'Küçük Soğanlar', tam 136 maç yenilmezler.

12 yaşından itibaren kendinden büyükler ile maça çıkmaya başlayan Maradona, kendisine örnek olarak Brezilya'nın en efsane kanat oyuncularından olan Rivellino ve İngilizlerin kötü namlı ama çok yetenekli George Best'ini örnek aldığını söyleyecektir.

15 yaşından itibaren fakir ailesine bakmaya başlayan Maradona, babasının artık çalışmasına gerek olmadığını söyleyerek onu yanına alır. Babası o günden sonra sürekli mangal yapıp yeme içme yaptığı için bölgede 'Mangal Kralı' olarak anılmaya başlar.

16 yaşına basmadan 2 hafta önce A takımda oynamaya başlar ve lig tarihinin en genç futbolcusu olma unvanını ele geçirir.

Ardından 19 yaşında Boca, sonrasında da Barcelona'ya transfer olur.

Barca transferi 7.6 milyon dolarla o zamana kadar bir futbolcu için ödenen en yüksek rakamdır.

Ancak Barca'daki 2 yılı berbat geçer. Sakatlıklar peşini bırakmaz ve olaylı Atletico Bilbao kupa finali maçında çıkan kavgaya karışması yüzünden 5 ay futboldan men cezası alır.

Arada 1982 Dünya Kupasındaki başarısızlık filan derken, 1984'e gelindiğinde Barca tarafından satış listesine konur.

Peşinde Avrupa'nın tüm büyük kulüpleri olmasına rağmen o, fakir İtalyanların simge kulübu Napoli'yi seçer.

Transfer parası ve aynı zamanda bir kez daha transfer rekoru olan 10.5 milyon doları Napoli'nin en ünlü mafya ailelerinden Cammaro'ların ödediği iddia edilir.

Öte yandan Napoli, kurulduğu 1906 yılından beri hiç şampiyon olamamış bir takımdır.

Dahası, İtalya'nın zengin kuzey kesimindeki Milan, İnter ve Juventus gibi takımlar haricinde fakir güney kesimden hiçbir takım şampiyon olamamıştır.

Napoli transferi dünya basınını sarsar, imza törenini tarihi San Paolo stadında tam 85 bin kişi izler.

Ancak Maradona'nın ilk sezonları istediği gibi gitmez. İlk sezonu 8'inci, ikinci sezonu ise 3'üncü sırada bitirirler.

Fakat 1986 yılı hem onun hem Napoli'nin hem de futbol tarihinin değiştiği yıl olur.

O yıl Meksika'da düzenlenen ve hatırı sayılır çoğunlukta futbol otoritesinin düzenlenmiş en güzel şampiyona olarak nitelediği kupa, onun adını silinmez bir şekilde dünya tarihine yazdırır.

Toplamda 5 gol, 5 asistle birlikte, Arjantin'in tüm turnuva boyunca yarattığı tehlikeli poziyonların yüzde 57'sine imza atan Maradona'nın bu istatistiği dünya kupaları tarihinin hala daha en yükseğidir.

Fakat onu ölümsüzlüğe taşıyan esas maç çeyrek finaldeki İngiltere maçıdır.

İki ülke arasındaki Falkland Savaşının üzerinden 4 yıl geçmesine rağmen, düşmanlık hâlâ daha bakidir ve Maradona ülkesinin o savaşta aldığı yenilginin intikamını almaya yeminlidir.

Nitekim o maçta attığı ve tüm zamanların en tartışmalı golü olan ilk gol, aslında onun karanlık tarafını temsil eden bir goldür. 

Diego ne kadar yetenekli, düzgün ve masum bir insan olsa da, Maradona, onun kokaine bulanmış karanlık yüzüdür.

İngilizlerin efsane kalecisi Shilton'un üzerinden eliyle kaleye gönderdiği o gol için maç sonrası 'Tanrı'nın eli' nitelemesini kullanması ise olayı bambaşka boyutlara taşıyan an olur.

Ardından da İngiliz orta saha ve savunmasını tek geçip attığı Diego golü vardır ki, o gol tüm zamanların en güzel golü olarak anılmaktadır.

O maçtan sonra da karşılarına çıkan rakiplerini tek tek deviren Arjantin, yine Maradona'nın final maçının 83. dakikasına Burrucaga'ya verdiği karizmatik ara pasıyla birlikte Rummenige'li, Magath'lı, Völler'li efsane Batı Almanya karşısında 3-2 ile kupaya uzanır.

O maçta da sevinçten hüngür hüngür ağladığımı hatırlıyorum.

Meksika'nın ardından Napoli'ye dünya şampiyonu olarak dönen Maradona bir rüya gibi geçen o sezonu gol kralı olarak tamamlar ve Napoli'yi 81 yıldan sonra Serie A şampiyonluğuna taşır. Bu da yetmez, İtalya kupasını da kazanırlar.

Katolik dininin çok etkili olduğu Napoli kentinde İsa'nın duvarlarda bulunan resimlerinin yerine artık Maradona'nın resimleri asılıdır. Kentte şampiyonluk kutlamaları aylarca devam eder…

Maradona'nın o yıl bizzat transfer ettirdiği Giordano ve Careca ile birlikte takımın ileri üçlüsü 'Ma-Gi-Ca' yani sihir olarak anılmaya başlar.

Napoli taraftarları ona tapmakta, bir mesih olarak görmektedir. Takım bir yıl sonra bir kez daha şampiyon olur, aynı zamanda UEFA Kupasını da uzanır.

Fakat işler artık değişmekte, iyi çocuk Diego gittik sonra kötücül Maradona'nın etkisine girmektedir.

Napoli'nin ünlü mafya ailesi Cammaro'lar ile dostluğu, maçlardan önce kokain sipariş etmesi, sürekli partilerle geçen hayatı sonunda, 1990 İtalya Dünya Kupası gelir çatar.

İtalyanların o yılki takımı efsanedir ve kupanın en önemli favorileri arasındadır. Arjantin, İngiltere ve Almanya da favoriler arasında gösterilmektedir.

Fakat Arjantin ilk maçta yine zamanın Afrika efsanesi olan Kamerun'a 1-0 kaybederek turnuvaya mağlubiyetle başlar. Maradona eleştirilerin hedefindedir. Onu her zaman göklere çıkaran basın bu kez yanında değil karşısındadır.

Ancak takım kısa sürede toparlanır ve nihayetinde yarı finalde İtalya'nın karşısına çıkar.

Maç, Maradona'nın mabedi sayılan San Paolo'da yani Napoli'dedir.

Maçtan bir gün önce antrenman sonrası basının karşısına çıkan Maradona, tüm dünyayı şok ederek Napoli seyircisinden İtalya'yı değil, Arjantin'i desteklemesini ister.

Bunun üzerine Napoli kenti ikiye bölünür ancak sonunda Maradona'nın istediği olur ve taraftarların büyük bir kısmı maç sırasında Arjantin lehine taraf tutar.

Bugün hâlâ daha Napoli takımı aleyhine özellikle Lazio ve Juventus maçlarında açılan 'hainler!' pankartının esas sebebi de budur.

Öte yandan maç penaltılara gider ve Maradona'nın da penaltıyı gole çevirmesiyle birlikte İtalya elenir.

4 gün sonra yapılan final maçında ise Batı Almanya 1-0 ile kupaya uzanır, Maradona göz yaşları içinde sahanın ortasında ağlar...

Ama İtalyan basınının öfkesi bu duygusal sahneye rağmen dinmez ve Maradona 'istenmeyen adam' ilan edilir.

Artık gazetelerin ön sayfaları onun skandalları ile doludur. Kısa sürede iş basından televizyona, oradan da Maradona'nın mafya üyelerinden kokain sipariş ettiği telefon konuşmalarının yayınlanmasına varır.

Çok geçmeden takımdan ayrılmak zorunda kalır ve kokain kullandığı için de 15 ay futboldan men edilir.

Napoli, onun giydiği 10 numaralı formayı ayrılmasının ardından emekli eder.

Göz yaşları içinde Napoli'den ayrıldığı gün kent sokaklarında ağlayan, yerlerde tepinen insanların sayısı binlercedir…

Sonrasında futbola geri dönüp formasını giydiği Sevilla, Newell's Old Boys ve Boca kariyerleri ise eski parlak günlerinden uzak kalır. Maradona artık uyuşturucu bağımlısı, kilolu ve her gittiği yerde olay çıkaran birisidir.

Nihayetinde 1994 Dünya Kupasında da doping kullandığı için futboldan bir kez daha men edilir ve ardından da 1996'da Boca'da futbolu bırakır.

İşte bugün 60 yaşına basan ve futbolu sonsuza kadar değiştiren adamın kısa hikayesi böyledir.

Adına din kurulan, 91 kez giydiği Arjantin forması ile 34 gol atan bu efsanevi adam, Pele'den çok daha az gol, Messi'den çok daha az kupa kazanmasına rağmen tüm zamanların en büyük futbolcusu olarak anılır.

Kuşku yok ki, bu satırların yazarının da görüşü aynı yöndedir…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.