Adı konulmamış ilhak...

Yayın Tarihi: 16/11/20 12:46
okuma süresi: 7 dak.

Düşünün, 15 Kasım, yani KKTC'nin kuruluş yıl dönümü olacak ve devletin kurucusu Rauf Raif Denktaş'ın mezarı ziyaret edilmeyecek.

Ve yine düşünün, Kıbrıs Türk Halkının ölümsüz lideri Dr Fazıl Küçük'ün mezarına gidip saygı duruşu yapılamayacak.

Bunun yerine, yangından mal kaçırır gibi bir gün önceden, toplam 5'er dakikadan her iki mezara da gidilecek ve göstermelik tören düzenlenecek.

Niye?

Çünkü ziyarete gelecek olan devlet büyüğünün programında bu yerlere ziyaret yok da ondan.

Ama ne var?

Gün boyu bu devleti yönettiğini iddia eden siyasetçilerin yaptığı açıklamalarda, sosyal medyaya konulan iletilerinde, devletin kurucusunun bağımsızlıkla ilgili yaptığı konuşmalar var.

Aslına bakarsanız, onun "burada bağımsız bir devlet var, anlıyor musunuz?" diye haykırdığı sözleri kendine şiar edenlerin bu sinik kabullenmelerini ortaya koymak bana düşmemeli ancak körü körüne biat eden Kıbrıs Türk Sağ cenahının geldiği aciz noktayı net olarak görme açısından önemli bulduğum bu noktaları makalemin başına koyma gereği hissettim ama dahası var...

Düşünün, devletin kuruluş günü kutlanırken yapılan resmi geçit törenlerde, ev sahibi Cumhurbaşkanı konuşurken, diğer ülke Cumhurbaşkanına, "Cumhurbaşkanımız" diye hitap edecek.

Sonra yeni açılan pandemi hastanesi töreni sırasında, KKTC Cumhurbaşkanı, orada bulunan sunucu tarafından "Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı" diye takdim edilecek, o şekilde sahneye yürüyecek.

Sonra bunu kendine hiç dert etmeden şükran çekerek yaptığı konuşmada kendi insanını, kendi cumhurunu aşağılayacak, onları şikayet edecek.

Bu ülkenin mühendislerini, mimarlarını, dere yatağına yapılan, yarın öbür gün şiddetli yağmur yağdığı zaman sular altında kalacağı kesin olan hastane projesi ile ilgili çekince ortaya koydukları için yerden yere vuracak ve dönüp hiç sıkılmadan "Mimar mühendislere tüm yetkililere bunun projesini çiziniz, ihalesine çıkınız diye talimat vermeme rağmen bir türlü proje çıkmadı; ihale aşamasına gelinemedi. Ne yapacaktım? Cumhurbaşkanımı arayacaktım… Öyle yaptım" diyecek.

Bunlara pes bile denmez…

Yine Pandemi hastanesi açılırken, ülkenin doktorlarını davet etme gereği bile görmeyecek ama iş popülizm yapmaya geldiğinde "doktorlarımız her şeyimizdir, kahramanlarımızdır" diyecek.

Buna da pes denmez ama dahası var…

Düşünün, bir ülkenin kuruluş yıl dönümünü kutlamak için bir başka ülkeye giden bir Cumhurbaşkanı, o ülkenin Cumhurbaşkanına "5 dönüm toprak verin de size başkanlık sarayı yapalım" diyecek ve sizin Cumhurbaşkanınız mutlu mutlu gülecek, buna tepki göstermek yerine, şükran çekecek.

Öte yandan, yine dün, aniden bizim Cumhurbaşkanının, Azerbaycan lideri tarafından resmi temaslar için Bakü'ye davet edildiği yönünde haberler duyacağız…

Duyanın "yaşasın, Azerbaycan, KKTC'yi tanıyor" zannedeceği şeyin esasının ise, bizim Cumhurbaşkanının, Türkiye Cumhurbaşkanının oraya yapacağı ziyarette heyete dahil edilmesi olduğu ortaya çıkacak.

Aslına bakarsanız, kayyum gibi atandığı mevkinin hakkını verircesine, başka bir ülkenin heyetine memur gibi girip, oralara gitmekten hiç hicap duymayacak.

Geçmişte aynı uygulama Mustafa Akıncı için Kazakistan ziyareti için gündeme geldiğinde, Akıncı bunu reddetmişti ama kimin umurunda?

Rahmetli Başbakan İrsen Bey'in maaşının sorulmasından bile daha beter olan bu durumlara ek bir de Maraş'ta piknik meselesi var.

Aynı zihniyet tarafından 46 yıldır yılana çıyana teslim edilen, ancak bugünlerde "insanlık adına açıyoruz" diye ambalajlanmaya çalışılan hayalet kente Konya Belediyesi tarafından yapılan Osmanlı dokunuşlarıyla birlikte, duvarlara yine aynı belediyenin bayrakları asılıyor.

Tamamen devreden çıkartılan Mağusa Belediyesi ise taşeron olarak, kendi evinde, bir başka belediyenin emrinde çalışacak ve Belediye Başkanı da el pençe divan sus pus bütün bu olanları seyredecek...

Sonra, gene bu ülkenin Cumhurbaşkanı yerine, ziyaret eden ülkenin Cumhurbaşkanı orada yapılan törende konuşacak ve "buranın esas sahipleri bellidir. Burası gerçek sahiplerine kavuşacağı günü beklemektedir" diyecek, Taşınmaz Mal Komisyonuna başvurun diye de ekleyip, esas sahiplerin kim olduğunu söyleyecek.

Kimin yanında?

"Maraş Türk toprağıdır, Maraş Osmanlı toprağıdır" diye basına sürekli demeç veren ev sahibi Cumhurbaşkanının yanında…

Maraş'ın Türk ya da Osmanlı toprağı filan değil, 1974 tapuları kimdeyse onların toprağıdır demek olan bu ifadelerin ardından, ev sahibi Cumhurbaşkanı da söz alarak "burada mal ve mülkleri olanlar gelip bunları iade alabilirler" diyerek buna onay verecek ve kendi ifadeleri ile çelişmekten yine hiç hicap duymayacak.

Sonuç olarak, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile başlayan, başbakan, parti başkanı ve hükümet kurma hususları ile devam eden pervasız müdahale, dün yapılan ziyaretle birlikte artık resmen adı henüz konmamış bir "ilhak" haline dönmüştür.

Bu adı konulmamış ilhak, ziyareti gerçekleştiren Cumhurbaşkanını alanda karşılayanların açtığı "Kıbrıs burada, gerisine aldırma" pankartında gizlidir…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.