Doğal aday...

Yayın Tarihi: 17/11/20 13:28
okuma süresi: 8 dak.

Biz bir türlü kurulamayan hükümetin heyecanı ile hop oturup, hop kalkarken, Rum basının amiral gemisi Filelefteros, bugün çıkan haberinde 5+1 konferansın Aralık sonu ya da Ocak başı yapılacağını yazmış.

Habere göre, BM Genel Sekreteri Anotnio Guterres'in Kıbrıs Özel Danışmanı Jane Holl Lute, 27 Kasım günü adaya gelecek ve iki liderle görüşecekmiş.

Yine gazeteye konuşan Rum Dışişleri Bakanı Nikos Hristodulidis ise Lute’un mevcut olumsuz ortam içerisinde Kıbrıs sorununun çözüme doğru ilerlemesini sağlamak gibi zor bir görevi olduğun belirtirken, “aksi durumda işgal bölgelerinin ilhakı tehlikesinin göründüğü” iddiasında bulunmuş.

Geçen Pazar günü yaşananlardan sonra pek de haksız olduğunu iddia edemeyeceğim ama bir kenara bırakıp, habere dönecek olursak, AB Yüksek Komiseri Josep Borrell’le görüştüğünü ifade eden Hristodulidis, Borrell’in Avrupa Konseyi toplantısının gerçekleştirileceği 10-11 Aralık tarihleri öncesinde Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ı ziyaret etme ihtimalinin bulunduğunu belirtmiş.

Habere ek olarak Hristodulidis, Borrell’in Tatar’la görüştüğünü ve AB’nin federasyon çözümünden farklı bir çözümü kabul etmesinin söz konusu olmadığını, iki devletli çözümün kabulünün kesinlikle mümkün olmadığını söylediğini de iddia ediyor.

Güney'in en çok satan gazetesi olan Filelefteros'un 'ateş olmayan yerden duman çıkmaz' tadındaki haberi elbette bizlere önümüzdeki süreçte neler yaşanabileceği konusunda ipuçlarını vermektedir.

Ancak yukarıda aktardığım haberin en kritik kısmının, Borrell ve AB'nin görüşlerinin aktarıldığı kısımdır diyebiliriz.

Gerçekten de AB, KKTC'nin yıl dönümü kutlamaları münasebetiyle hafta sonu yaptığı açıklamasında, federal çözüm formülüne destek verdiğini bir kez daha kalın çizgilerle belirtmiş bulunmaktadır.

Adanın üç garantöründen birisi olan İngiltere'nin de yaptığı açıklama, federasyon formülüne destek verirken, AB'nin lokomotif ülkesi olan Almanya da söz konusu çözüm modeline destek verdiğini açıkladı.

AB genelinde de durumun farksız olduğunu görebiliyoruz.

Öte yandan Atlantik'in ötesinden gelen haberler de federasyon formülünün desteklendiğini gösteriyor.

ABD Senatosunun 20'den fazla senatörünün dün yaptığı Maraş'la ilgili ortak açıklamaya bakıldığında da görülen bu durumun dışında, yeni başkan Joe Biden'ın, seçim manifestosuna yazdığı Kıbrıs sorunu ile ilgili bu çözüm modelini desteklediği zaten biliniyor.

Dolayısıyla kimilerinin 'federasyon öldü' şeklinde ifadelerine rağmen, bu modelin uluslararası toplumun en büyük aktörleri için hala daha kanlı canlı olduğunu söylemek doğru olur.

Peki, Filelefteros'un çözüm müzakerelerinin bir kez daha başlayacağını müjdelediği işaret fişeği nitelikli haberini doğru olarak kabul edersek, olası bir 5+1 konferansta bizleri neler bekliyor diye bakmamız lazım.

Bir kere, Crans Montana'da 6 Temmuz 2017 günü masada bırakılan Guterres kriterlerinin hala daha masada olduğunu söylemek gerekmektedir. 

Genel Sekreterin konferans sonrası ortaya koyduğu ve adına 'reflection period' denen değerlendirme sürecinin sonunda, geçtiğimiz Kasım ayında yapılan Berlin zirvesinde bir kez daha federal çözüm yönünde mutabakat ortaya konulduğunu da biliyoruz.

Dolayısıyla, Ersin Tatar'ın geçtiğimiz günlerde Rum basınına yansıyan "Berlin mutabakatını kabul etmiyoruz" şeklindeki ifadelerinin BM nezdinde bağlayıcı bir tarafı yoktur demek doğru olur.

Yani 5+1 konferansa gidildiği anda masadaki reçetenin Guterres kriterleri olacağı aşikardır.

Bu durumda Türkiye'nin önerisi olan ve 'çözüm için başka formüller de konuşmalıyız' mantığından çıkan 5+1 gayri resmi konferansında, federasyon dışındaki formül ya da formüllerin bırakın konuşmayı, masaya nasıl getirileceği de tam bir muammadır.

Pek tabii Kıbrıs sorunu nihayetinde uluslararası bir sorun olduğu için, uluslararası aktörlerin nasıl tavır alacağı çok kritiktir.

Doğu Akdeniz genelinde, Türk-Yunan ilişkileri ekseninde, büyük bir al-ver süreci yaşanabileceği gibi, şimdiki statükonun aynen korunması durumu da ortaya çıkabilir, bunları göz ardı etmiyorum.

Ancak, masadaki formül federasyonken, reçetesi Türkiye'nin garantileri de tartışmaya açtığı Crans Montana'da oluşturulduğu gibi Guterres kriterleriyken ve ondan ötesi büyük güçlerin bu formüldeki ısrarı sarihken, başka formüller nasıl konuşulacak şu an için bilemiyoruz.

Son olarak bu bilinmezliklere Kıbrıs Türk liderliğinin koalisyon pazarlıklarına meze edildiği belli olan ve hala daha oluşturulamamış müzakere ekibini de eklemek gerekmektedir. Tabii müzakerecisini de…

Ersin Bey'in geçen gün Özel Temsilci Spehar ile yaptığı görüşmede, çözümsüzlük cephesinin "Xavi ve Iniesta ikilisi" olarak bilinen Osman Ertuğ-Ergün Olgun da katıldı. Onlardan birisi ya da her ikisi olur mu diye soracak olursanız, bence olmaz.

Bu satırları yazarken bir yandan da kulak kabarttığı Levent Kutay'ın programına katılan ve konuyla ilgili adı geçen UBP Milletvekili Oğuzhan Hasipoğlu'nun da bu göreve hazır olduğunu düşünmüyorum.

BM Güvenlik Konseyi kararlarını değiştirmekten bahseden Hasipoğlu'nun Kıbrıs sorunu konusunda fazlasıyla duygusal olduğunu, özellikle Maraş konusunun 'artık sorunun bir parçası olmadığını' filan söylemesini en basitinden 'talihsizlik' olarak nitelediğimi buraya not etmek isterim.

Tüm bu bilgiler ve bitmek bilmeyen UBP-HP koalisyonu pazarlıkları ışığında, 'geçici olarak' başka isimlere görev verilebileceği ihtimalini de saklı tutarak, söz konusu makama doğal aday olarak tek bir kişi vardır demek sanırım yanlış olmaz.

Onun da kim olduğunu az çok tahmin edersiniz…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.