Konferansın şifreleri ortaya çıkıyor...

Yayın Tarihi: 18/01/21 11:58
okuma süresi: 8 dak.

Son 48 saattir hükümetin kendi atadığı, yetki verdiği kurumla 'bilek güreşi' yapmasını izliyoruz. Biz, boş, anlamsız ve popülizme bulanmış kısır siyaset anlayışıyla devam eden bu beyhude kavgayla ilgilenirken, Rum basınında Kıbrıs sorunu ile ilgili birbirinden ilginç haberler havada uçuşmaktadır.

Cumartesi günü kaleme aldığım son makalemde, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'in, Özel Danışmanı Jane Holl Lute vasıtasıyla liderlere gönderdiği mesajda yer alan 'istenilirse parametre değişikliği de yaparız' minvalindeki iddiaları ortaya koymuştum.

Bahsedilen parametre değişikliğinin ne anlama gelebileceğiyle ilgili bilgiler ise dün Rum basınına yansımış durumda.

Öyle ki, Politis Gazetesine “Guterres Çerçevesiyle Beşli Konferansa Gidiyoruz – Beşli Konferans Guterres Çerçevesinde” başlıkları altında manşet ve iç sayfalarından yer verdiği haberinde, BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Jane Holl Lute’un, beşli konferans gerçekleştirilmesi ve konferansın Guterres çerçevesinde yapılması görevini başardığını iddia ediyor.

Gazete, Lute’un adadaki temasları sırasında Kıbrıs Türk tarafında, “maksimalist tezlerle beşli konferans gerçekleştirilemeyeceği”, Kıbrıs Rum tarafına ise “artık tutarsızlıklara yer olmadığı” mesajını verdiğini öne sürüyor.

Kıbrıs Rum tarafının, Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitlik ve etkin katılım talebine karşı ciddi itirazları olmasına rağmen, “merkez hükümetin yetkilerinin desantralize edilmesinin, küçük ama fonksiyonel bir merkezi devletin yaratılmasını sağlayabilmesi durumunda bir uzlaşıya varabileceği” düşüncesini taşıdığını yazan gazete, bu yaklaşımın BM parametreleri dışında olmadığı kararına varıldığını belirtmiş.

Kıbrıs Türk tarafının ise, federasyonu reddederek, iki devletli çözüm önerisiyle yola çıktığını ancak Lute’un “bu tezle beşli konferansın hiçbir zaman toplanamayacağı” uyarısında bulunmasının ardından Türkiye’yle istişare ettiğini öne süren gazete, Kıbrıs Türk tarafının bu istişare akabinde “Denktaş’ın eski tezlerine dönüş yaparak, asıl hedefin; iki devletçiğin egemen eşitliğine dayanan bir çözüm olduğu” mesajını Lute’a ilettiğini vurgulamış.

Güneyin en çok satan gazetesi olan Fileleftheros ise ilgili haberinde, Kıbrıs sorununa ilişkin gerçekleştirilen kulis faaliyetlerinde başrol oynayan İngiltere’nin, “gevşek federasyon ve iki devlet” yaklaşımları arasında bir uzlaşı noktası bulunması gerektiğini düşündüğünü yazmış.

Gazete, Türkiye’nin, Kıbrıs sorununun çözümü müzakerelerine Crans Montana’da kalınan yerden devam etmesi ihtimalini göz ardı etmediği mesajını AB’ye ilettiğini ancak bunun için tek şart olarak da Kıbrıs Rum tarafının siyasi eşitliği kabul etmesini gösterdiğini söylüyor.

Bu noktada, 'Federasyon öldü' diye zafer naraları atarak diyar diyar gezen Ersin Tatar'ın bu ifadelere kulak kabartmasını, işlerin bir anda federasyon görüşme noktasına gelebileceğini hatırlatmak isterim.

Bunu bir kenara bırakıp habere dönecek olursak, Türkiye'nin ilgili temaslarında, siyasi eşitliğin ne olduğuna da netlik kazandırırken, müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanması durumunda Kıbrıslı Türklerin statüsünün ne olacağı konusunda da önceden uzlaşı sağlanmasını talep ettiği yazılmış. Bunun da çok kritik ve haklı bir istek olduğunu not etmemiz lazımdır.

Özetleyecek olursak, BM'nin çözümle ilgili parametresi, iki bölgeli, iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayanan bir federal modele işaret etmektedir. Ancak gelen haberler, bu parametrelerde 'küçük' ama anlamlı dokunuşların olabileceğinin işaretleriyle doludur.

Misal, Türk tarafının iki devletli ve eşit egemenliği isteyen çözüm modelinin kabul görmeyeceği, ancak bu modelin, adına desantralize denilen, hükümet yetkilerinin kurucu devletlere aktarılacağı, yani egemenliğin merkezi devlette 'az yoğunluklu bir şekilde' paylaşılacağı bir modele dönüşebileceğinin Rum basınına yansıması, bu işaretlerden sadece bir tanesidir.

Öte yandan, habere yansıyan iddialara istinaden, yapılan kulis faaliyetlerinde başrolün İngiltere'de olduğunu düşünürsek, pragmatik İngiliz siyasetinin çok şeylere kadir olabileceğini anlamamız da olasıdır.

Kendimi açıkça ifade etmem gerekirse, İngilizlerin, iki tarafı bir noktada buluşturabilecek bir modelin kokusunu alıp, kendisinin AB dışında, üslerinin de AB içinde bir ülkede varlığını rahatça sürdürebilmesi açısından, adada ulaşılabilecek bir çözümde rol oynama niyetini görmek gerekir.

Çünkü kanaatimce çözümsüzlüğün devam etmesi ve tarafların ada etrafındaki kaynaklar/kıta sahanlığı yüzünden birbirine girmesi belki de en çok İngiltere'yi endişelendirmektedir.

İngiltere AB'den çıkmıştır ama egemen üslerinin bulunduğu ülke bir AB ülkesidir. İngiltere aynı zamanda adanın garantörüdür de. Bu durumda çözümsüz durumun devam etmesiyle birlikte sıcak çatışma ihtimalinin potansiyel varlığı, öylesi bir durumda İngiltere için çok zor seçimleri de beraberinde getirir.

Elbette, İngiltere bu çözüm işini tek başına kotaramaz, bu belki çok imkânlı değildir. Ama artık AB üyesi olmayan İngiltere'nin, geniş hareket alanları bulacağını da düşünüp, özellikle ABD ile bulunan tarihsel bağlarının da etkisiyle, Kıbrıs'ta çözüm noktasında önemli bir arabuluculuk görevine soyunabileceğini düşünmekteyim.

Aynı İngiltere'nin, ada etrafındaki kazı çalışmalarının durdurulmasıyla ilgili tüm taraflara yaptığı çağrıları, bu bölgelerin 'disputed waters' yani sorunlu bölgeler olduğunu ve oralardaki sorunların çözülmesiyle birlikte bu çalışmaların ileriye götürülebileceğini defalarca dile getirmesi, uzun soluklu siyasi argümanlar ortaya koyma konusunda uzman olan İngilizlerin, bugün almaya çalıştığı arabulucu rolünün zemini olduğunu düşünüyorum.

Makalenin sonunda, New York'ta muhtemelen Şubat sonu yapılacağı neredeyse kesin olan 5+1'in, 3 gün sürecek bir zirve olacağının Rum basınına yansıdığını da not etmek isterim. Crans Montana tarzı, yani, bir yanda sadece tarafların bulunduğu bir masa, diğer tarafta garantörlerin de dahil olduğu esas sahne olacağı bir müzakere modelinden bahsediliyor ki bu uluslararası bir sorunun çözülmesi için şart olan bir şekildir.

Alitiha gazetesi, gayrı resmi konferansın, tarafların BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’le yiyecekleri ortak akşam yemeğiyle başlayacağını, ikinci günde ise Guterres’in taraflarla ayrı ayrı temaslar gerçekleştireceğini yazmış. Gazete, konferansın üçüncü ve en önemli gününde ise Guterres’in, tarafların beş temsilcisiyle ortak toplantıda bir araya geleceğini de haberine yansıtmış.

Hızla gitmekte olduğumuz konferansın şifreleri işte böyle manşetleri süslerken, tek umudum, o üç günün sonunda üzerimizdeki belirsizlik perdesinin aralanabileceği bir sonucun çıkmasıdır.

Aksi taktirde günlerimiz yazının başında da not ettiğim üzere, vizyonsuz, basiretsiz, sorun çözme yetisi olmayan kısır siyasetçilerimizin yarattığı anlamsız sıkıntılarla oyalanarak geçecek…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları