Fırsat penceresi...

Yayın Tarihi: 25/01/21 12:58
okuma süresi: 8 dak.

Uzun süredir merakla beklenen gayrı-resmi Kıbrıs zirvesi, Mart ayı sonunda, tanıdık bir yerde, New York'taki Greentree'de yapılacak.

Yaklaşık 1.6 kilometrekarelik bir alanda bulunan ve Greentree Vakfına ait olan dev malikane, daha önce de 2011 ve 2012 yıllarında düzenlenmiş iki tane başarısız Kıbrıs zirvesine ev sahipliği yapmıştı.

Kıbrıs sorunu müzakere tarihinin belki de en verimsiz ikilisi olarak kaydettiği Derviş Eroğlu ve merhum Dimitris Hristofiyas arasında sürdürülen zirveler, hiçbir sonuç elde edilemeden tamamlanmıştı.

Şimdi aynı yerde üçüncü kez zirveye gidilecek olması aklıma "third time lucky" şeklindeki İngiliz deyişini getiriyor.

Ama bu noktada hurafelere ya da kadim deyişlere inanmak yerine ayağı yere basan açıklamalara bakmak gerekiyor.

Mesela, dün akşam yaklaşık 1.5 yıldır Kıbrıs Cumhuriyeti adına sürdürdüğü BM Daimi Temsilciliği görevinden ayrılan ve sadece Başmüzakerecilik görevine devam edecek olan Andreas Mavroyanis'in adına düzenlenen veda yemeğinde yaptığı konuşmada sözünü ettiği "fırsat penceresi" ifadelerini önemli olarak adlediyorum.

Mavroyanis, zirve için çok hummalı çalışma içerisine girmek gerektiğini vurguladığı konuşmasında, Greentree'nin açılan yeni bir fırsat penceresi olacağını söylüyor.

Rum Lider Nikos Anastasiadis'in bizzat geri dönmesini istediği Mavroyanis, "Şimdi ilerleme için bir fırsat var. Ama eğer Türkiye son zamanlarda sürdürdüğü saldırgan politikasını gözden geçirirse" ifadelerini de kullanmaktan geri durmuyor.

Konuşmasında, değişen Kıbrıs Türk liderliğini ve Türkiye'nin sürdürdüğü sert politikaya atıfta bulunan Mavroyanis, bu noktada Türkiye-ABD ilişkilerinde Biden'ın görevi devralışı sonrası ortaya çıkan 'belirsizliklere' de dikkat çekiyor. Türkiye-AB ilişkilerinde de 'belirsizlikler' bulunduğunu ifade eden Mavroyanis, yeni zirvenin, büyük resmi ortaya çıkarması açısından kritik öneme sahip olduğunu da sözlerine ekliyor.

Son dönemde sık sık iki devletli çözüm istemekle suçlanan, bu yüzden de eleştirilerin hedefinde olan Anastasiadis'in, yeni zirveye birtakım Güven Yaratıcı Önlem (GYÖ) önerisiyle gideceğini daha önceden açıklaması dikkat çekmişti.

Daha önceki makalelerimde bu GYÖ'lerin en önemli kısmını oluşturan Maraş'ın BM'ye devredilmesi karşılığında, Ercan'ın BM gözetiminde uçuşlara açılması kısmı, Anastasiadis'in çözüm yerine, açılmaya yüz tutan Maraş'ı kurtarma operasyonu olarak değerlendirmiştim.

Geçtiğimiz gün DİSİ Lideri Averof Neofitu'nun "eğer 5+1 yapılmazsa, Maraş çözümsüzlük tsunamisinin dalgalarında kaybedilecek" ifadelerinin ardından, Mavroyanis'in dün akşam yemekte yaptığı konuşmada "zirvede en azından Türkiye'nin Maraş ve doğal gaz faaliyetlerini durdurmayı" düşünmesi aynı yönde ifadeler olarak durmaktadır.

Kıbrıs Türk tarafına bakınca ise Beşiktaş maçından dakika ve skor vermek için köy kahvehanesi gezen ya da gazetecilere cevap yetiştirmekle günlerini geçiren Cumhurbaşkanı Ersin Tatar'ın düzenlenecek olan bu yeni zirvede nasıl bir rol alacağını kestirmek güç gibi duruyor. Kendisinin Kıbrıs sorunu konusunda yeterli bilgiye ve ilgiye sahip olmadığını biliyoruz.

Kıbrıs sorunu konusunda ipleri tamamen Türkiye'ye devretmiş bir görüntü çizen Kıbrıs Türk liderliğinin bir diğer söz sahibi makamı olan Dışişleri Bakanlığı mevkinde oturan Tahsin Ertuğruloğlu'nun ise 'konfederasyon' formülünü sık sık dillendirmesi ise alınan yeni 'ayrılıkçı' duruşun bir tezahürü olarak kabul etmek olasıdır. Tahsin Bey'in federasyon ile ilgili düşüncelerinin ise 'dağa çıkmak' kadar sert olduğunu ayrıca ifade edeyim.

Tatar-Ertuğruloğlu ikilisinin sürdürdüğü bu sert çizginin yanı sıra, yeni müzakere heyetinde yer alan eskinin çözümsüzlük kaptanlarının da katıldığı bu ekibin felsefesinde federasyon formülünün bulunmadığını söylemek isterim.

Bu noktada, adına federasyon güçleri denilen ve son seçimlerde müdahaleye rağmen yüzde 48 destek alan kesimin sinerjisinin yok olmaya yüz tuttuğunu da not etmem gerekmektedir.

Mecliste ve dışarısında sürdürülen 'pasif' siyaset, pandeminin forse ettiği iç siyasete iyice bulaşma gibi yan etkilerle de birlikte, temelde Mustafa Akıncı'nın görevden gönderilmesiyle birlikte ortaya çıkan liderlik sorunu, federal çözüm güçlerinin mobilize olamamasına yol açmaktadır.

Böylece işin özetini söyleyecek olursak, Rum tarafı zirveye federasyon çözümüne vurgu yapıp GYÖ önerileriyle giderken, Kıbrıs Türk tarafının ise AB, ABD, BM ve hür dünyanın tüm aktörlerinin kabul etmediği 'iki devletli çözüm' ya da 'konfederasyon' önerisiyle gidecek olduğunu söylemek mümkündür.

Hal böyleyken iki taraf arasında ortak bir zemin ya da anlayıştan bahsetmek mümkün değildir.

Ancak, Kıbrıs sorununun uluslararası bir sorun olduğunu aklımızdan çıkartmadan düşünecek olursak, daha büyük aktörlerin, daha ulvi çıkarları, Kıbrıs adasının her iki tarafının ulvi çıkarlarından daha üst bir pozisyondadır demek doğru olur. Dolayısıyla kimin kiminle neyi ve nasıl görüşeceğinin 'potansiyel' olarak sürprizlerle dolu olduğunu biliyoruz.

Bugün İstanbul'da neredeyse 4 yıllık aranın ardından başlayacak Türkiye-Yunanistan istikşafi görüşmelerinin önemli bir maddesi tabii ki Kıbrıs sorunudur. Geçen hafta NATO şemsiyesi altında Bürksel'de yapılan toplantıların da önemli bir maddesi olduğunu tahmin etmek güç değildir.

İşin esası, Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin Ege ile birlikte en kritik iki başlığından birisinin Kıbrıs olduğudur.

Bir basamak daha üst seviyeye çıkacak olursak, Doğu Akdeniz genelinde aranan istikrarın en önemli hususlarından birisinin Türk-Yunan ilişkileri olduğunu, bir diğerinin de Türkiye-İsrail-Mısır üçgenindeki ilişkiler yumağı olduğunu anlamak gerekmektedir.

Peki tabii ki olayın bir üst seviyesine daha çıkıldığında karşımıza ABD-Rusya-AB-Çin gibi süper güçlerin olduğu dünya sahnesi gelir.

Dolayısıyla, lafı uzatmadan söylemem gerekirse, Greentree'de yapılacak olan zirve, Crans Montana'nın ardından geçen 3,5 yılın ardından her türlü önemli ve kritiktir. Uluslararası bir sorunun çözüm platformu elbette ki uluslararası olacaktır ve orada oynanacak olan satrançta yapılması muhtemel hamleler Kıbrıs adasının iç siyaset dinamiğini kolayca aşacak niteliktedir.

Bu minvalde, Mavroyanis'in klişe bir şekilde dile getirdiği "fırsat penceresi" bu kez de sonuç almadan kapanırsa, adadaki bölünmenin kalıcılaşacağını, Kıbrıslı Türklerin de "bilinmeyen limanlara" demir alacağını buraya bir kez daha not etmekte fayda görüyorum…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları