Pişmancılık parası...

Yayın Tarihi: 26/03/21 13:53
okuma süresi: 7 dak.

Bizim köylüler (Trabeza) birbirlerinden mal ya da başka bir şey alıp-satmaya karar verdiklerinde, alıcının, satıcıya verdiği kapora için, 'pişmancılık parası' deyimini kullanırlar. Yapılması düşünülen alışverişten pişman olup vazgeçme parası için kullanılan bu deyimi sadece Trabeza köylülerinin bildiği yönünde ise ısrarcı değilim, muhtemelen başka yerlerde de kullanılıyordur ama ben sadece onların konuşmalarında şahit oldum.

Bu para, alınması düşünülen mal, eşya ya da hizmet için satıcıyı başkalarıyla pazarlık içine girmekten alıkoyarken, yine alıcının sözünde durmaması halinde, diğer alıcıları kaybetme potansiyeline karşı en azından amortize etmektedir. Öte yandan aynı para alıcıyı da kaldıramayacağı manada bir ticari yükün altına girip girmediğini düşünmeye itmesi ve zaman kazandırması açısından çok hayatidir. 

Ticaretin en bilindik terimlerinden ve yöntemlerinden olan kapora anlamına gelen 'pişmancılık parası', aslına bakarsanız, Arapçada 'siyasa' yani 'yönetmek, eğitmek, yetiştirme' anlamına gelen siyaset alanında da gerçerli bir laftır. Esas kullanım amacı, 'at yetiştiriciliği' üzerinedir. Yani vahşi bir atı alıp, yönetir, eğitir ve yetiştirirsiniz.

Modern dünyada 'siyaset' diye bildiğimiz bu terimin, kuşku yok ki toplumsal hayatımızı düzenleme açısından olmazsa olmaz bir enstrümandır.

Fakat, bizim gibi üçüncü dünya ülkesinden hallice toplumlar içerisinde, siyaset yapmak 'kötü' bir şeydir. Yani siz, kurduğunuz parti ya da benzeri oluşumlar içerisinde, ideolojiniz gereği olan şeyleri söyleyip, o yönde inisiyatifler geliştirdiğiniz zaman, bu yaptığınız işleri beğenmeyenler size 'siyaset yapıyorsun' diye saldırırlar.

Yine, siyaseti, bir eşya ya da silah veya kendi çıkarlarını düzme açısından bir alet olarak görenler de sizi 'her konuya siyaset karıştırmakla' ya da 'işleri siyasete alet etmekle' suçlarlar.

Oysa ki toplumsal manada her konu aslında siyasetin konusudur ve onların şekillendirilmesinde elbette ki siyaset en önemli araçtır. Dolayısıyla her konuya, amiyane tabirle 'karıştırılması', elbette ki doğal olandır. İşte konularla ilgili siyasi angajmanların bütünsel bir şekilde, standartlar ve kriterlerle birlikte düşünülüp vizyonlar oluşturulmasına da kısaca 'politika' denir.

Bütün bu bağlamlar içerisinden baktığımızda, siyasetin standart ve kriterleri çerçevesinde en önemli koşullardan bir tanesi, hatta belki de en başta geleni, teamül denilen şeydir.

Ülkemizde sürdürülen ve kısaca 'kısır' ya da 'kasaba siyasetçisi zihniyeti' diyebileceğimiz anlayışın en uzak durmaya çalıştığı şey işte tam da bu 'teamül' denilen sihirli laftır.

Genelde ülkelerin Anayasalarında yazılı olarak bulunmayan ancak toplumların kendi kendilerini yönetmek için başvurdukları temel ilkeler anlamına gelen teamüllerin, ya da siyasi örf ve adetlerin, yine son derece hayati bir husus olan 'siyasi meşrutiyet' için en gerekli şey olduğunu söylemek hiç yanlış olmaz.

Buraya kadar yazdıklarımı örneklendirmek için çok uzağa gitmeden kendi ülkemize bakabiliriz.

Çünkü geçtiğimiz sene yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde başlayan, amacına ulaşan teamül dışı müdahalenin, seçim sonrasında da devam ettiğini, hatta halen sürdüğünü söylemek gerekmektedir. Haliyle ortaya çıkan sonuçların kendiliğinden gelen 'meşrutiyet' sıkıntısı bakidir.

O seçimde müdahaleye maruz kalan, dolayısıyla Kıbrıs Türk halkının iradesinin de ayaklar altına alındığı seçimde yaşananlarla ilgili bu sabah Nazar Erişkin'in Genç TV'deki programına katılan 4. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'nın ifadeleri çarpıcıdır.

Akıncı, seçimle ilgili "Sandık sandık inceledim. Ortaya çıkan tablo, manipülasyonlar, şantajlar, tehditler, vaatler parayla sandığa gitmeyen insanları bir şekilde yönlendirerek, 17 bin kişiyi sandığa götürdüler" demektedir.

Haliyle o günlerde yapılan bu türden müdahalelere kucak açan, "madem bizim yararımızadır, makuldur" diyen anlayış, seçim bitip de müdahalenin kapsamı kendilerini de içine alacak şekilde genişleyince, demokrasiden, ayıptan ve teamülden bahsetmektedirler.

Yazımın başında ortaya attığım, 'pişmancılık parası' dediğim şeyin önemi işte tam da burada ortaya çıkmaktadır. Çünkü o gün o müdahaleye ses çıkarmayan, siyasi teamüllerin bu derece ayaklar altına alınması durumunu görmezden gelen, bir tamam kabul edenlerin, ortaya bir "pişmancılık parası" koymadan, tam bir biatçı anlayış ile o müdahaleleri kabul etmelerinin cezasını sadece Kıbrıs Türk halkının iradesi değil, şimdilerde kendileri de çekmektedir. Ama artık çok geçtir.

Çünkü geçen sene Haziran ayında imzalanan birtakım protokollerle, KKTC Bakanlıklarına 'kayyum' gibi atanan bazı üst düzey bürokrat takımının, seçilmişlerin oluşturduğu bakanlar kurulunun önüne geçmesi bugün artık görülen bir şeydir.  Seçimin en sert söz düellolarının yaşandığı o günlerde, yapılan bu kayyum operasyonunu eleştiren kesimlere, "Türkiye düşmanı", "ilişkilerimizi bozmaya çalışıyorlar" diye saldıranlar, bugün bu gerçekle baş başa ya da halk dilinde konuşacak olursam, "el elde, baş başta" oturmaktadırlar.

Lafın kısasına geldiğimiz şu satırlarda, makalemin başlığına uygun gördüğüm 'pişmancılık parası', aslında kaporadan da öte, bir bakıma siyasi teamüllere sahip çıkma, bunları 'her yol mübahtır' anlayışına ters bir şekilde reddedip, kabullenmeme noktasında ortaya konulması gereken duruştan başka bir şey değildir.

Kanımca, o gün biat edenler, bugün ağlama hakkına sahip değildir.

O gün alışverişe tabi olan şeye, yani 'halk iradesine', "yahu bu işin fenalığı dönüp bizi de bulabilir" diye düşünüp, çekince koymayanlar, bugün demokrasiden bahsetmeye hakları yoktur.

Tam da rahmetli Mehmet Ali Birand'ın, Demirkırat Belgeseli'nin (27 Mayıs Belgeseli) başında söylediği sözler gibi, "Demokrasi, dünyanın en narin çiçeğidir. Onu yaşatan hoşgörüdür, uzlaşıdır, diyalogtur…"

Bu hoşgörü, uzlaşı ve diyalogtan haberdar olmayanlar, başarı için her şeyi mübah görenler, teamülleri sadece kendi çıkarına yontanların yarattığı yıkımın bizi getirdiği nokta çok açıktır…

Ancak yaratılan bu eserle kimsenin övünecek durumu da yoktur…

Zira son pişmanlık hiç fayda etmemektedir…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.