Cenevre'ye toprak konusu damga vurabilir…

Yayın Tarihi: 23/04/21 12:23
okuma süresi: 9 dak.

Cenevre zirvesine günler kala nefesler tutulurken, zirvenin boşuna yapıldığını ve hiçbir sonuç çıkmayacağını düşünenler çoğunlukta. Bu durum sadece kuzeyde değil, güneyde de böyle görülüyor. Hatta Sigma'nın son yaptığı anketine göre, halkın yüzde 44'ü, Cenevre'nin Kıbrıs sorununun daha da kötü bir hale sokacağını düşünüyor.

Gerçekten de taraflar arasında bu kadar derin fikir ayrılıkları olduğu ayan beyan ortadayken, birinin 'ak' dediğine diğeri 'kara' derken, elbette ki zirvenin yapılması havanda su dövmekle eşdeğer olabilir.

Ancak, 2018 Temmuz'undan beri Kıbrıs ile New York arasında mekik dokuyan Özel Danışman Jane Holl Lute, bunca fikir ayrılığına rağmen, Genel Sekretere 'zirveyi toplama' tavsiyesi yapıyorsa, hem de bunu Covid-19 salgınının ortasında yapıyorsa, o zaman burada bir bit yeniği aramak şarttır.

Yanlış anlaşılmasın, bir şey duyduğum ya da kulağıma bir şey fısıldandığı yoktur. Tamamen sesli düşünüyorum.

Ama Genel Sekreter Antonio Guterres'in taraflardan 'yaratıcı bir tutumla' gelmelerini istemesi ve eğer gerekirse zirveyi uzatmaya hazır olduğunu düşünmesi gibi bazı kritik detaylar zirveyle ilgili kara bulutların bir anda dağılmasını sağlayacak birtakım fikirlerin ortaya çıkmasına müsait bir ortam oluşturabilir.

Yine yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için, dağılmasını dilediğim kara bulutların federasyon yolunda bir temenni olduğunu not etmek istiyorum.

Bu noktada, iki tarafın da pozisyonları iyice belirginken ve Kıbrıs Türk tarafıyla, Türkiye dışında geriye kalan tüm taraflar 'federasyon' derken, zirvede federasyon dışında ne olabilir, buna bakmak lazımdır.

Dolayısıyla herkes federasyon derken, federasyona karşı olan tarafın ortaya diğer taraf için yaratıcı olacak bir teklif atması gerekmektedir. Bu denklemde bunu yapması gereken elbette ki federasyon konuşmak istemeyen Türk tarafıdır.

Rumların "hadi bizi tanıyın, egemenliğimizi kabul edin, sınır da zaten çizili, bu iş bitsin" tarzı bir teklife 'evet' diyeceğini düşünemeyeceğimize göre, yukarıda yazdığım zaten olması gerekendir.

O zaman Türk tarafının elindeki en büyük kozu, yani 'toprağı' masaya koymasından başka bir çare olmadığını söylemek gerekmektedir. Buna adanın güneyindeki doğal gaz rezervlerindeki 'hak' iddiasını da ekleyebiliriz. Çünkü havayı ve karayı bölenlerin, nihayetinde denizleri de bölmek zorunda kalacakları kaçınılmaz bir gerçektir.

Fakat ben bu makalede denizlerden çok, karalardaki meseleye eğilmek istiyorum.

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, geçen yıl yaptığı İngiltere ziyaretinde, ki o zamanlar seçime hazırlanan bir Başbakandı, yaptığı açıklamada "Rumlara yüzde 6'lık toprak vererek" iki devletli çözümü kabul etmelerini sağlayacağını ifade etmişti. Cumhurbaşkanı Tatar, aynı mülakatında, bir de şart koşmuş ve ada etrafındaki gaz için selefi Mustafa Akıncı'nın ortaya koyduğu ortak gaz komitesi kurulmasını da istemişti.

Seçildikten sonra yaptığı bir başka açıklamada ise bu kez oran vermekten kaçınmış ve bunun yerine "sınır düzenlemesi" tabirini kullanarak yine toprak tavizinden söz etmişti.

Onun gibi 'bir çakıl taşı dahi vermeyiz' ekolünden gelen birisinin yaptığı bu açıklamalar kimi çözüm karşıtı çevrelerden sert bazı eleştiriler alsa da konu fazla sür git edilmemiş, nadasa bırakılmıştı.

Şimdi Cumhurbaşkanı Tatar'ın yüzde 6 oranını ortaya atmasının garip bir tesadüf olmadığını söylemek gerekmektedir.

Zira Rauf Denktaş 1977'de BBC televizyonuna verdiği bir röportajında, İngiliz spikerin 'gereğinden fazla toprak tutuyorsunuz' sözlerine, 1963 öncesi Kıbrıslı Türklere ait olan toprağın yüzde 32.8 olduğunu söylemişti. Bu durumda Tatar'ın şu an için adanın yüzde 36.5'lik kısmından yüzde 6'lık bir kısmı taviz olarak vermesi, Denktaş'ın bu oranından yüzde 2 daha aşağıda olmasına rağmen, yine Denktaş'ın Gali'de kabul ettiği 29+ formülüne de uygun düştüğü söylemek gerekir.

Bu noktada, Akıncı'nın Cenevre'de verdiği haritanın da yüzde 29+ olduğunu düşünürsek, seçimlerde onun aleyhine yürütülen "toprakları Rum'a peşkeş çekiyor" şeklinde kara propagandanın ne kadar da adaletsiz olduğu görülmektedir.

Peki Tatar'ın sözünü ettiği yüzde 6'lık toprak tavizinde iki önemli yer, Maraş ve Güzelyurt var mı diye sorabilir miyiz?

Bence sorabiliriz ama konu dönüp dolaşıp yine Güzelyurt konusunda kilitlenmektedir.

Çünkü Türk tarafı, Maraş'ın elde tutulmasının bal gibi de uluslararası hukuka aykırı olduğunu bilmektedir. Dahası, bir şehir efsanesi gibi on yıllardır söylenen "Maraş günü geldiğinde koz olarak kullanılacaktır" sözü (ki Kenan Evren'in ifadelerinde bu vardır) ortadadır. Yani Maraş kolayca, hem de uluslararası hukuka uyup bir sürü puanlar toplayacak şekilde geri iade edilebilir.

Dahası, hakkında uluslararası kararlar bulunan Maraş'ın son atılan açılım benzeri adımlar sonrası Kıbrıs sorunundan çok Doğu Akdeniz sorununun bir parçası haline geldiği de bence sarih olduğundan, o konuda da birtakım getirileri olacağı muhakkaktır.

Öte yandan, Rum Lider Nikos Anastasiadis'in, aslında bütün bu 'iki devletli çözüm' modeli söylentilerine karıştırılmasının sebebi de, onun 2016'larda Maraş göçmenleriyle yaptığı bir toplantıda söylediği iddia edildiği "anlaşmalı ayrılıktan başka çare yoktur. Maraş'ı ancak böyle geri alabiliriz" ifadeleridir.

Yani?

Yanisi şu: Cenevre'de Türk tarafı bir toprak tavizinde bulunabilir, bunu Rumlara teklif edebilir. İşin içinde Maraş da dahil yüzde 6'lık bir teklif masaya gelebilir.

Akıncı'nın 4 yıl önce Cenevre'de verdiği haritanın detayları hiçbir zaman açıklanmasa da, sızan bilgiler, Güzelyurt için 'pay edilme' formülünü içerebileceğini göstermektedir. Ama şahsi kanaatim, Türk tarafı toprağı masaya koysa da ilk etapta Güzelyurt'un buna dahil edilmeyeceği şeklindedir. İş ciddiye binerse olur mu derseniz, neden olmasın derim ama.

Çünkü Rum tarafında son yapılan ankette halkın yüzde 64'ü, Maraş ve Güzelyurt'un geri iadesini çözüm için ön koşul olarak düşünmektedir. Yani yok öyle kolay kolay iki devletli çözüm!

Dolayısıyla, Türk tarafının istediği çözüm modelinin ancak toprak vererek sağlanabileceğini buraya kalın harflerle not düşmek gerekmektedir ve CTP Lideri Tufan Erhürman'ın dün akşam katılıdığı bir TV programında Tatar'a yönlendirdiği "Anastasiadis'e bizi tanıması için ne vermeye hazırlanıyorsun?" sorusu benim 1.5 yıl önce yazdığım makaledeki gibi gayet mantıklı bir sorudur.

Federal çözüm konuşmayacaklarını ve bunun yerine iki devletli çözümü öne süreceklerini söyleyenlerin tutması gereken 'sıcak patates' budur. Yoksa öyle lafla peynir gemisinin yürümeyeceği çok açıktır.

Ha Rumlar böylesi bir teklifi kabul eder mi, etmez mi ya da konuşur mu, bilemem.

Ancak diplomaside en olmayacak şeyler, en olmayacak zamanlarda masaya gelir. Tıpkı, Crans Montana'da yine umutların çok yüsek olmadığı bir anda Türkiye'nin hiç düşünülmeyen bir şeyi yani garantileri pazarlık konusu yapması gibi...

Peki, bunca yıldır "bir çakıl taşı vermeyiz" diyenler, son seçim macerasında federal çözüm isteyen Akıncı ve ona oy veren yarıya yakın halk için olmadık suçlamaları yapıp "bunlar topraklarımızı Rum'a peşkeş çekmek istiyorlar" diye yeri göğü inletenler, böylesi bir toprak tavizini nasıl anlatacaklardır?

Vallahi bunu da ben düşünecek değilim, Ersin Bey düşünsün. Olmadı, Tahsin Bey de düşünsün.

O da olmadı, belki bir bilene danışırlar…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.