Adalet yerini bulmalı, bu yara kapanmalıdır

Yayın Tarihi: 26/05/21 13:03
okuma süresi: 7 dak.

Sedat Peker'in geçtiğimiz Pazar günü Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili ortaya koyduğu itiraflarının ardından hem KKTC hem de Türkiye kamuoyunda baş döndürücü hızla ilerleyen bir süreç başladı.

Sedat Peker, Adalı cinayetiyle ilgili kendisinden tetikçi istendiğini, onu dolduruşa getirdiklerini ve nihayetinde kardeşi Atilla Peker'i bu işe verdiğini anlattığı o itiraflarının devamında Korkut Eken ile kardeşinin Kıbrıs'a gittiğini ama cinayeti işleyemeden geri döndüklerini de söyledi.

Bu ifadelerin ardından aynı gün 'ruhsatsız silah' suçlamasıyla gözaltına alınan Atilla Peker, sonrasında serbest bırakılınca bu kez bizzat kendisi polise giderek olayla ilgili itirafta bulundu.

İki sayfalık bir mektup halinde polise ifade veren Atilla Peker, adaya Korkut Eken ile geldiğini, Sivil Savunma Teşkilatının  o zamanki başkanı olan Emekli Orgeneral Galip Mendi'yi ziyaret ettiklerini, Adalı'nın evinin etrafında 2-3 gün boyunca keşif yaptıklarını anlatıyor. Başka kan donduran detaylar da ifadeye yansımış.

Bu itiraf dün Türkiye basınına açıklamalar yapan Galip Mendi ise bu ziyareti doğrularken, Atilla Peker'in geldiğini ama kendisini tanımadığını söylemiş. Efsane komutan diye bahsettiği Korkut Eken'in elinde bulunan James Bond marka bir çantadan da bahsetmiş.

Adalı cinayetinin en önemli isimlerinden olan, cinayetten iki gün sonra başka bir göreve atanan Galip Mendi'nin, Peker kardeşlerin itiraflarını doğrulaması başlı başına bomba bir haberdir.

St.Barnabas soygunuyla ilgili haberler üzerine Yenidüzen Gazetesini arayıp o zamanın Genel Yayın Yönetmeni Burhan Erarslan'a tehditler yağdırdığı konusunu ise reddeden Mendi, yine kendisinin olayla ilgili AİHM'e 2 saatten fazla ifade verdiğini de anlatıyor ve cinayetle ilgili bütün suçlamaları tümden reddediyor.

Olayın Türkiye ayağında bulunan kişiler, azmettiriciler, sorumlular ve tetikçilerin isimleri bilinen ama üzerine gidilemeyen bir gerçek olarak 25 yıldır zaten orada durmaktadır. Ve kuşku yok ki Atilla Peker'in ifadesi ve ardından Galip Mendi'nin bunu teyit etmesi bu soruşturmanın tekrardan açılması için gerekli bilgileri vermiştir.

Bu bağlamda, Türkiye'deki makamların bu konuda soruşturma açması, eğer ortada bir hukuk devleti varsa zaten zorunludur.

Yine dün Türkiye basınına yansıyan bilgilere bakılırsa, Atilla Peker'in ikamet ettiği yer olan Fethiye Savcılığı olayla ilgili soruşturma başlatmıştır. Bu soruşturmanın başlatılması önemlidir ama olayın yerel mahkemede konu olması işi çözer mi diye soracaksanız, sanımıyorum derim.

Ama benim esas bahsetmek istediğim şey, Türkiye eğer bu soruşturmayı açarsa işin KKTC ayağında neler yaşanacağına ilişkin durumudur.

Geçen günkü makalemde KKTC makamlarının sonuç alıcı bir soruşturma yapmasının Türkiye makamlarının konuyla ilgili bir soruşturma açmasına bağlı olduğunu belirtmiştim. Geçici 10.Madde tahtında, Türkiye'nin bir alt yönetimi görüntüsünde olan KKTC'nin yargısının, Türkiye'nin en büyük skandalının çok önemli bir konusunu soruşturma kapasitesi maalesef yoktur.

Nitekim bu cinayetle ilgili dün Sözcü'den İsmail Saymaz'a konuşan dönemin hükümetinin bakanlarından Serdar Denktaş'ın ifadeleri tam da bu noktaya parmak basmaktadır.

Denktaş, bahse konu ifadelerinde "Türkiye soruşturmayı durdurmamızı istedi" demektedir. Ayrıca Türkiye kamuoyunda KKTC Devletini normal bir devlet zannedip "Neden KKTC yargısı harekete geçmiyor?" diye soranlara da mesaj gönderen Denktaş, "Kıbrıs'ta o dönem Türkiye tarafından direkt ya da Türkiye eliyle bir şey yapıldığında çok fazla sorgulanmazdı, bir bildiği vardır diye" demektedir.

Son derece çarpıcı olan bu ifadelerinin bugün de geçerliliğini koruduğunu, hatta daha da beter bir çaresizlik yaşandığını herhalde söylememe gerek yoktur.

Dolayısıyla bu konudaki inisiyatif bilinen gerçeklerden ötürü tamamen Türkiye'nin elindedir.

Ha diyelim ki Türkiye bu konuda ortaya atılanları yeterli delil saydı, konu Türkiye yasalarındaki zaman aşımı kapsamına girmesine rağmen soruşturmayı başlattı.

O zaman KKTC'de de açılacak olan soruşturmada, Başsavcının alacağı ifade sayısı tahmin edilenden çok ama çok daha fazladır.

Elbette en başta konunun Türkiye ayağındaki tüm isimlerin ifadeye çağrılması iki ülke arasındaki işbirliği anlaşması tahtında istenebilecek, başarılabilirse bu isimler sorgulanacaktır.

Ama mesela zamanın KKTC Başbakanı, Başbakan Yardımcısı ve hükümeti dışında, mecliste kurulan ve kadük olan soruşturma komisyonunun üyelerinin ifadelerine başvurulacaktır.

Yine KKTC makamları adına soruşturmayı yürütenler, olaya karıştığı iddia edilen kişiler soruşturma kapsamında ifadeye çağrılacaktır. 2005'te AİHM, Kutlu Adalı cinayeti davasında Türkiye'yi 'yeterli soruşturmayı yapmadı' diye mahkum ederken yayınladığı raporunda ilgili tüm isimler mevcuttur. Bu rapor internette yıllardır durmaktadır, kamuya açıktır.

Bu bağlamda esas konu elbette cinayetin faillerinin bulunması ve aydınlatılmasıdır ama konunun 'yetersiz soruşturma' yönünün de ele alınması hukuksal olarak kaçınılmaz bir zorunluluktur.

Her ne olursa olsun, 25 yıldır Kıbrıs Türk halkının vicdanında büyük bir yara olarak kalan, zaten sıkıntılı olan demokrasimizi daha da zehirleyen bu olayın tamamen aydınlatılmasını, faillerinin ve sorumlularının adalete teslim edilmesi geç de olsa en büyük temennimdir.

Adaletin tecelli etmesinin yanı sıra, burada kurulan ve son dönemde dünyadan eşit egemenlik isteyen yapının bekası da direk olarak buna bağlıdır. Bunu da ayrıca not etmekte fayda vardır…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları