Keşke hiç konuşmasaydın Hakkı Bey…

Yayın Tarihi: 27/05/21 12:22
okuma süresi: 8 dak.

Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili gelişmeler devam ediyor, açıklamalar peş peşe gelmeye devam ediyor. Esas konuya geçmeden bu gelişmeleri kısaca özetleyeyim.

Atilla Peker'in cinayetle ilgili yaptığı ve Korkut Eken'le birlikte Kıbrıs'a geldiğini anlattığı ifadelerden sonra konunun iki kilit ismi açıklamalar yapmış.

Eken ve Peker'in Kıbrıs'a gelip görüştüğü Emekli Orgeneral Galip Mendi, bu ziyareti doğrularken, ikiliye faili meçhul cinayet arabası olarak simgeleşen Beyaz Toros marka araba verdiğini de belirtmiş.

Sonrasında Korkut Eken de bu konuyla ilgili açıklama yapmış ve o da bu ziyareti, Atilla Peker detayını ve diğer hususları doğrulamış.

Tek doğrulanmayan şey Kutlu Adalı cinayeti. Hatta Atilla Peker dışında konuşan Eken ve Mendi, neredeyse Kutlu Adalı diye birisinin varlığından bile haberdar değil.

Onlara göre ziyaretin amacı, 40 bin Türk askeri tarafından korunduğu sanılan Kuzey Kıbrıs'ta cirit atan PKK'lılar.

Yanına bir mafya tetikçisini 'ne olur ne olmaz' diyerek alıp gelen Korkut Eken işte bu PKK'lılar yüzünden adaya gelmiş, keşif yapmış ve raporunu da zamanın Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanı Hasan Kundakçı'ya sunmuş.

Yani anlayacağınız, herkesin gördüğü ve herkesin duyduğu bu cinayet belli ki sümen altı edilmeye devam edilecek, faili aslında çok meşhurken, adalet yerini bulmayacak.

Peki tüm bunlar olurken, olayın failleri açıklamalar yaparken, zamanın KKTC yöneticileri ne yapıyor dersiniz?

Dün yazdığım makalede, dönemin bakanlarından Serdar Denktaş'ın, Sözcü'den İsmail Saymaz'a söylediklerine atıfta bulunmuş, soruşturmayla ilgili "Türkiye bize 'dur' dedi, durduk" ifadelerini özellikle vurgulamıştım.

Bugün de Yenidüzen'e konuşan dönemin Başbakanı Hakkı Atun "Türkiye’den kaynaklanan bir olay olduğu için yapacak bir şey yoktu, ne yapabilirdik?” demiş.

Pes dedirtecek açıklamalarında Atun "Başbakan olsam da Adalı’nın öldürüldüğünü her vatandaş gibi radyodan öğrendim, dehşete kapıldım. Polis bize bilgi vermedi, dosyayı hiç okumadım" diye de ekliyor.

Düşünün, Başbakan olacaksınız, memleketin başında olacaksınız ve cinayeti radyodan öğreneceksiniz. Bu rezalet yetmeyecek, dönüp polisin size bilgi vermediğini söyleyeceksiniz, bu da yetmeyecek, dosyayı da hiç okumadığınızı belirteceksiniz!

Defalarca bakanlık yapan, 1985-1993 arası Meclis Başkanlığı görevinde bulunan, en nihayetinde UBP'den ayrılıp kurdukları DP ile birlikte 1993-1996 yıllarında Başbakanlık yapan, yani cinayet zamanında ülkenin en yüksek ita amiri olan Hakkı Atun'un cinayetle ilgili dedikleri sadece bunlar değil.

Diyor ki, "Başbakan olarak bu konuların hep dışındaydık. Vatandaş ne kadar bir şey duymuş, görmüş ise biz de o kadar öğrendik. Onun dışında bir şey biliniyor ise bunu ancak polis bilebilirdi… Ne varsa polis dosyasında var. O bile bizim bilgimize gelmedi."

İfadelerinden anladığımız kadarıyla daha önce adaya ayak basmayan ve daha dün Kıbrıs'a geldiğini sandığımız Hakkı Bey, St. Barnabas olayı ve Adalı'nın cinayet öncesi aldığı tehditlerle ilgili "St. Barnabas olayında hiçbir bilgimiz yoktu. O zamanki idare şekli, asker, güvenlik ve hudutla ilgili konularda Başbakanlık’tan kopuk hareket ederdi… Kendisi karar alır ve uygulardı. Bu konuda bize niçin yapıldı, sonucu nedir bilgi verilmezdi. Tamamen kendilerinin bildiği, yaptığı bir olaydı. Onun dışında hiçbir bilgi sahibi olmadık…Adalı'nın Tehdit aldığını ben bugünkü (dünkü) haberlerden öğrendim. Bizim böyle bir şeyden haberimiz yoktu, polis bize bilgi vermezdi" demiş.

Hadi anladık, korktun, dosyaya elini sürmedin, kapatılsın diye görmezden geldin…

Bari Kutlu Adalı'nın, Patagonya'daki adamın bile duyduğu 'tehdit alma' işine "daha dün duydum" demeseydin!

Olacak iş mi bu?

Böyle konuşma, böyle açıklama mı olur Hakkı Bey?

Muhabir soruyor, "Dosyada ne vardı?" diye, Hakkı Bey "ne varsa dosyada var" diye cevap veriyor. Sonra da diyor ki "dosyayı hiç okumadım!"

Yanlış anlamayın arkadaşlar, adam ülkenin Başbakanı, kapısının önünde şakağından vurulup öldürülen, ülkenin en tanınmış gazetecilerinden birisi var ama o merak edip dosyayı okumuyor bile!

Yine yanlış anlamayın arkadaşlar, Adalı gece 23.35'te öldürülüyor, bir Allah'ın kulu da kalkıp, ülkenin Başbakanını o saatte uyuyorsa bile arayıp, uyandırıp "Sayın Başbakan böyle böyle" demiyor, o da olayı sabah radyodan öğreniyor!

Bakınız, o cinayet gecesini çok iyi hatırlıyorum.

Gece 12'den sonra Girne'ye arkadaşlarıma gidiyordum. Saat kaçtı hatırlamıyorum ama Gönyeli çemberinde polisler kontrol yapıyor, arabaları arıyorlardı.

Benim o zamanlar Triump Toldeo marka bir arabam vardı. Başıma türlü belayı açan bir arabaydı. Egzozu koptuğu için, Kıbrıs lisanında 'varellagi' dediğimiz parçasını arabanın bagajına koymuştum.

Polis durdurup, bagajı açtırıp varellagiyi gördüğünde "bu ne?" diye sordu, "varellagi işte abi" dedim, güldü.

O gülünce ben de güldüm ve sordum: "Abi hayırdır, neden kontrol yapılır?"

Dedi ki "bir cinayet işlendi, gazeteci Kutlu Adalı öldürüldü…"

O an şok geçirdiğimi hatırlıyorum.

Düşünün, basit bir vatandaş olan ben, cinayetten 1-2 saat sonra kimin öldürüldüğünü öğrenirken, ülkenin Başbakanı olayı "herkes gibi sabah radyodan öğrendim" diyor ve belli ki yalan söylüyor!

O değil de en dramatik olan ifadeleri röportajın sonunda geliyor: "Fırsat var. Bu karanlıktan kurtulabiliriz. Bunun başlangıç dosyası, polisteki dosyadır. Herkesten fazla bu dosyanın aydınlatılmasını istiyorum. Bugün, Kutlu Adalı’yı tanıyıp, hayatta olan çok az insan var. Eli, kalemi oldukça güçlüydü…"

Şaka değil arkadaşlar, isteyen yeniduzen.com adresinden röportajın tümünü okuyabilirler.

Nihayetinde 'pes!' diyorum arkadaşlar.

Kelimeler kifayetsiz kalıyor.

Bir cinayet işleniyor ve görevde olan Başbakan olayı böyle anlatıyor, dosyayı bile okumuyor ama aradan 25 yıl geçtikten sonra çıkıp "fırsat var, herkesten fazla aydınlatılmasını istiyorum" diyebiliyor.

Aynı Hakkı Atun, St. Barnabas soygunu gerçekleştikten, dünya basınına konu olduktan 5 gün sonra "basit bir askeri tatbikattı" demişti.

Düşünün, Kutlu Adalı, söz konusu St. Barnabas baskınını aynı gece duyarken, kendisine baskınla ilgili bilgi veren kişi, cinayet gecesi de evine ziyarete giden kişiyken, hatta mecliste kurulan soruşturma komisyonuna ifade veren eşi, o kişinin kendisini evden dışarı çıkaran ve katillerin yanına götüren kişi olduğunu iddia ederken, zamanın Başbakanı dosyayı okuma zahmetine bile katlanmadığını ancak şimdi de "aydınlatılmasını herkesten çok istediğini" söyleyebiliyor.

Bunlara ne denir?

En basitinden 'pes' denir, 'rezalet' denir...

Kusura bakmayın Hakkı Bey ama keşke hiç konuşmasaydın... Keşke bu lafları etmeseydin de asaplarımızı bozmasaydın...

Nihayetinde, eğer soruşturma yeniden açılırsa, hukukçular ne diyecek, yargı nasıl davranacak bilemiyorum.

Ancak Kutlu Adalı cinayetinin aydınlatılması kadar, olayın örtbas edilmesi kısmı da bu toplumun içinde bir yaradır…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.