Kıbrıs sorunu diye bir şey vardı, bildik mi?

Yayın Tarihi: 01/06/21 13:09
okuma süresi: 6 dak.

Haftalardır Sedat Peker'in ifşaatları ile uğraşmaktan, oradan gelen bilgileri değerlendirmekten, esas mevzu olan Kıbrıs sorunundaki gelişmeleri pek takip edemiyoruz. Etsek bile yaşanan kaos ortamında bir etkisi olmuyor.

Ancak konulara kısaca özet yaparak gidecek olursak, birbirinden ayrı görülen ama aslında bir bütünün parçaları olan gelişmeleri değerlendirmek daha kolay olur diye düşünüyorum.

Bu bağlamda Güney'de geçen hafta yapılan seçimlerde ana akım partilerinin oy kaybı yaşaması karşısında, oylarını artıran ELAM'ın başarısı en çok bizim hamasetçileri sevindirmiş gibi görülüyor.

Aşırı milliyetçi partinin aldığı yüzde 6.73'lük oyu, tüm Rum toplumuna mal eden ve kendi gözündeki merteği görmeyen bu kafalara göre, bu oy oranı adada ulaşılmaya çalışılan 'federal çözümü' tamamen bitirmiş.

Haliyle hamaset yapmakta başka hiçbir işi gücü olmayan, bu topluma bir kuruşluk fayda sağlamayan Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın bu konudaki açıklamaları meydada bol bol döndürülmekte, böylece tüm Rumların bir gecede bizi keseceği yönündeki o kadim korku etrafa saçılmaktadır.

Hükümetimizi oluşturan koalisyon partilerimizin tümünün 'Çiçek Çocuk' ekolünden geldiği ve sadece yurtta değil, dünyada da barışın peşinde koştuğu bir felsefeyle yönetildiği yerde, Güney Kıbrıs'ta ortaya çıkan bu durum tabii ki talihsizdir değerli arkadaşlar.

Bir diğer talihsiz durum ise Londra'da bulunan soydaşlarımızın başlattığı "İngiltere'den KKTC'ye direkt uçuşlar başlatılsın imza kampanyasında" yaşanmaktadır.

Öyle ki, 12 binden fazla imzanın atıldığı kampanyada, sayı 10 bini geçtiği için İngiliz Hükümeti demokratik ilkeleri gereği konuya cevap vermiş ve "Birleşik Krallık Hükümeti’nin, İngiltere ile Kuzey Kıbrıs arasında direkt uçuşlar için izin vermeye yönelik bir planının söz konusu olmadığı” söylenmiştir.

Yanlış anlaşılmasın, orada bulunan soydaşlarımızın içinde yaşadıkları sistemin demokratik enstrümanlarını kullanmalarını, böylesi bir kampanya başlatmalarına hiçbir itirazım yoktur.

Ancak geçtiğimiz Nisan sonunda Cenevre'de yapılan görüşmelerde Rum Liderin yaptığı "Maraş'a karşılık, Ercan'ın BM kontrolünde uluslararası uçuşlara açılması" teklifi tarafımızdan reddedilmiş, konuyla ilgili açıklama zirve sonrası yapılan basın toplantısında dile getirilmiş, "neden reddettiniz?" diye soran gazeteci olan bana da fırça çekilmeye çalışılmış, teklif ise 'hakaret' olarak nitelenmişti.

Dolayısıyla, samimi şekilde kampanya yapan ve imza atanların bu çabasının böylesi gelişmeler karşısında en basitinden acayip kaçtığını söylemeden edemeyeceğim. Elbette bu söylediklerime tepki duyanlar çıkabilir ama gerçekleri konuşmaktan başka görevimin olmadığını bir kez daha buradan bilginize getirmek durumundayım.

Öte yandan, bu süreçte Kıbrıs sorununda gelişmelerin devam ettiğini, Cumhurbaşkanının BM'ye ve AB'ye mektup gönderdiğini ancak Kıbrıs Türk kamuoyunun bu mektuptan 10 gün kadar sonra, onun da Rum basınında çıkması sonucu haberdar olduğunu sözlerime ekleyeyim. Kıbrıs sorunu konusundaki önemli gelişmeleri bildiğiniz gibi Rum basınından öğreniyoruz. Bu minvalde, "çocuktan al haberi" şeklindeki kadim deyişi bu noktada "Rum basınından al haberi" şeklinde devşirmek sanırım hadsizlik olmaz.

Yine BM Genel Sekreterinin Özel Danışmanı Jane Holl Lute'un geçtiğimiz hafta sonu Atina ve Ankara'ya gittiğini, bir takım ziyaretlerde bulunduğunu, sonrasında da adada olacağını biliyoruz. Lute'un bu ziyaretlerindeki amacının, "Cenevre-2" diye niteleyeceğimiz zirvenin toplanması için olduğunu ancak bu zirvenin yaz ayları içinde toplanmasının mümkün görülmediğini de belirteyim. Hatta Kıbrıs Postası'nın özel haberine konu olduğu şekliyle bahse konu zirvenin toplanması için en yakın tarihin Eylül ya da Ekim olduğu da söyleniyor.

Tüm bunlar yaşanırken, geçtiğimiz Nisan ayında Türkiye'de Dışişleri Bakanları seviyesinde bir araya gelen Anavatanlarımızın da o görüşmede ortaya çıkan ve neredeyse kavgaya dönüşecek krizi atlattığını da notlarımızın arasında katalım.

Hatırlarsınız, o görüşme sonrası birbirlerine 'şahsi dostum' diye hitap eden Dışişleri Bakanları canlı yayında söz düellosuna girişmiş, konu hem bizde hem de Türkiye basınında "Küstah Yunan Bakana tokat gibi cevap" diye manşetlere konu olmuştu.

Ancak dün Atina'ya giden Türkiye Dışişleri Bakanını alanda karşılayan Yunan Dışişleri Bakanının samimi kucaklaşmasını görünce, konunun tatlıya bağlandığını görüp rahatladık. Hatta bu şekilde kucaklanmaya bir de jargon üreterek "Tahsinvari kucaklaşma" adını da verip, siyasi dünyamıza bir de hediye vermeyi planladım ama sanırım gerekli kamuoyu desteğim henüz yok. Ama olsun, insanların kucaklaşması, dostluk göstermesi kadar güzel bir şey yoktur diye değerlendiriyorum.

Bu arada iki ülkenin Covid sertifikası konusunda uzlaşı sağlayıp, bu yaz turist akışını sağlama noktasında da adımlar atmalarını pek tabii olumlu bir gelişme olarak nitelemek gerekmektedir...

Evet sevgili arkadaşlar, gayrıresmi Kıbrıs sorunu takipçiniz olarak sizlere aktaracağım gelişmeler kısaca böyle.

Bir başka Kıbrıs sorunu bilgilendirme yazsında buluşuncaya dek esen kalın, sağlıkla kalın…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.