Korku kültür gibi algılanırsa

Yayın Tarihi: 23/06/21 07:30
okuma süresi: 5 dak.

Sizlerle bir söyleşi paylaşmak istedim. Hemen her coğrafyada yaşanabilecek türden ve korku kültürünü aydınlatan merhum Doğan Cüceloğlu’nun bir röportajını aktaracağım. Her coğrafyanın kendi hassasiyetleri ile algılaması ümidiyle…

Korku kültürü kavramını biraz açabilir misiniz?

Korku kültürü yaşamda gücü temel olarak kabul eder. Hayatta en önemli şey güçtür. Bu nedenle yaşam sürecinin kendisini sıfırlar. Mutluymuşsun, coşkuluymuşsun, zevk alıyormuşsun hiçbir önemi yok. Seni güçlü kılıyor mu kılmıyor mu ona bakacaksın. Bu da sonuçlarla belli olur. Mevki edindin mi, para kazanıyor musun, şöhretli misin, göster bana! Böylelikle yaşamın bir süreç olarak değeri yok, güç temel değerdir. Güçlü olan haklıdır, çünkü o güçlüdür. Güçlü olanın denetleme hakkı vardır, çünkü o güçlüdür. Yönlendirir. Böylelikle tüm ilişkiler ve yaşam onun üzerine oluşmaya başlar. O nedenle böyle bir toplumda insan insana ilişki yoktur, güçlü güçsüz ilişkisi vardır. Kadın erkek ilişkisi yoktur, güçlü güçsüz ilişkisi vardır. Patron işveren ilişkisi yoktur, güçlü güçsüz ilişkisi vardır. Bir toplumda 'Sen benim kim olduğumu biliyor musun?' diye soruluyorsa o toplumda güçlü güçsüz ilişkisi vardır! Korku kültüründe insanların ilk karşılaştıklarında akıllarından geçen şudur: Şimdi burada kimin borusu ötecek. O yüzden kolay kolay gülümsemezler, başka tarafa bakarak el sıkarlar. Yani diyor ki: Yersen, burada baba benim. Böyle durumlarda ben kendimi nasıl tanıtacağım. Profesör Doktor Doğan Cüceloğlu. Mutlaka mevkimi söyleyeceğim. Yani işte 15 kitap yazdım, TV programı yapıyorum, filan, filan. Bir kıdem listesi yapacağım sana güçlü olduğumu göstermek için. Çingeneler kavga ettiğinde bende bu var diye sende ne var diye atışırlarmış ya… Bizdekinin aynı. Adam kitap yazıyor, üzerine Prof bilmem kim diye titrini yazdırıyor, ne gerek var? Korku kültüründe eşit ilişki yoktur, kim daha güçlü, kim daha üstün ilişkisi var. Daha evlenirken bu karı koca ilişkisinde kendini belli eder, ilk gece gözünü korkutuyor, ilk gece. Anne baba çocuk ilişkisinde de öyle. 

Anne baba ilişkisinde nasıl? 

Çocuk bir kere 0 - 7 yaş arasında müthiş bir mücadele veriyor. Var olma mücadelesi veriyor. 'Yemiyeceğim' diyor, 'Doydum' diyor. 'Yiyeceksin' diye ağzına tıkıyoruz kaşığı. 'Aç değilim' diyor. 'Hayır açsın' diyoruz. Düşünebiliyor musun ya? Şu işkenceyi düşünebiliyor musun? 

Geçen gün üniversite öğrencilerinden oluşan 70 kişilik bir gruba konuştum. Bir kız öğrencinin önüne gittim. 'Merhaba' dedim ama görüyorum nasıl korkuyor. İnşallah doğru cevap veririm kaygısı var yüzünde. 'Sabahleyin karşılaşsak ben sana sorsam 'Uykunu alabildin mi?' diye. Uykunu alıp almadığını bilebilir misin?' dedim. 'Bilmem, belki' dedi. Bu çok acı bir şey. 'Peki' dedim 'Senin uykunu alıp almadığını senden daha iyi bilecek kim var?' Ona da cevap veremedi. Üniversite öğrencisi bu! Yandaki arkadaşa döndüm. 'Aç mısın tok musun bilir misin?' dedim. Cevap veremedi, ııığğğ filan yapıyor. 'Senin aç ya da tok olduğunu senden daha iyi bilebilecek biri var mı?' dedim. 'Lokantacı 'dedi. Bunlar üniversite öğrencisi! Bunlar bu kadar sınavdan sonra üniversiteye girebilmiş seçilmiş insanlar! Ama düşünün öyle bir yaşamı boşaltma durumu var ki çocuk aç mı uykusuz mu bilmiyor. Ve ben psikolog olarak şunu söylüyorum. Bir insanın yaşamının temeli 0 - 7 yaş arasında atılıyor. Bir vatandaşın vatandaşlığının temeli de 0 ile 7 yaş arasında atılıyor. Neye benziyor bu biliyor musun, eğer siz bir çocuğa 0 - 7 yaş arasında Türkçe öğretemezseniz, ondan sonra da düzgün Türkçe konuşamaz, ona benziyor. Eğer çocuklarınıza 0 ile 7 yaş arasında vatandaş olma bilinci veremezseniz ondan sonra ikinci dil öğrenirmiş gibi zorlukla aksak öğreneceklerdir. 

O zaman o üniversitelinin aç olup olmadığını bilmemesinin nedeni de annesinin çocukken aç olmadığı halde zorla yedirmesi mi? Onun adına kararlar vermesi mi? Bu ufak bir örnek. Genel olarak çocuğa verilen mesaj önemli. 'Sen küçüksün bilmezsin büyükler bilir. Sen kimsin ki…' Bu genel mesaj yerleşince ' Ben kimim ki, otorite daha iyi bilir' inancına dönüşüyor. Korku kültürünün özü bu! 

Öyle olunca yaşam tamamıyla gerçeğin araştırılması değil, özgürce bir yolculuk değil, bireylerin, grupların, cemaatlerin birinden daha güçlü olma mücadelesine dönüyor. 

*

Yorumsuzca paylaştım!

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Dr. Ferhat ATİK yazıları