Ya yarın yoksa?

Yayın Tarihi: 29/04/22 07:00
okuma süresi: 4 dak.

Sorularla başlar hayat. “Neden” bir soru olmaktan çıkar, yaşamı yaratan dürtü haline döüşür zamanla. Yaşamı tanımlayan soruların temeli olur hatta. “Tutuklu kaldığımız öyle çok yaşam var ki... İçimizden geldiği gibi yaşıyor muyuz hayatı? Yoksa hep başkalarının içinden geleni tamamlamaya mı harcıyoruz, hep erteleyip yarına, bugün yaşanacakları. Gerçek bir yarın vardır mıdır hayatımızda? Bitmeyen hatta başlamayan bir yarın var mıdır gerçekten?” Sorular, sorular...

Yaşayamamanın pişmanlığı çok oluyor, yaşanmış pişmanlıklardan, bir ömür. Hayatın kendi bilançolarında, birçok ödenmiş yaşanmışlık vardır da, “keşke” diye bir kalem yoktur. 

Yaşanmayan veya yaşanan pişmanlıklar hep acı verir. “Keşke demeden yaşamalıyız ya da ‘keşke’ diyeceklerimizi yaşamamalıyız” derken, hayat kayar gider avuçlarımızdan. 

Bunu betimleyen bildik bir hikayeyi paylaşalım. Hikayeyi, sevginin ve yaşamın ertelenmemesi gerekliliğine ithaf ederek. Hissederek okumak ön koşul! Önce derin bir nefes alarak...

* 

“Üç yaşındaki kızını yüksek sesle azarlıyordu. Küçük kızın buruk bakışları ve ağlamamak için direndikçe titreyen dudaklarını gören anne ise, bu azarın nedenini sordu, küçük kızın babasına. Baba, kızmasının nedeninin, ‘küçük kızın, pahalı bir ambalaj kağıdını keserek ziyan ettiği’ olduğunu söyledi sebebin. Annenin içi burkuldu. 

Ertesi gün yılın son günü yani yeni yıldı. Yılın son gününe aile, akşamdan kalan bu azarlamanın gerginliği ile başlamıştı ki, küçük kız bir gün önce parçaladığı yaldızlı ambalaj kağıdıyla eğri büyrü kaplanan bir paket elinde olduğu halde belirdi babasının karşısında.

Baba, kağıtla ilgili bir önceki gecenin gerginliği hatırlayıp kaşlarını çatmak üzereyken, küçük kız, sevgi dolu ve dünü çoktan unutacak bir içtenlikle “bu sana yeni yıl armağanım babacığım” dedi.

Adam, bir gece önce yaptığımdan duyduğu pişmanlıkla yüklü bakışları arasında, paketi aldı, elleri titreyerek. Anne yaşananları sevgisel bir gülümsemeyle izlerken, baba paketi açtı. 

Paket boş görünüyordu. 

Paketin boş olduğunu gören baba, bir önceki geceden daha da büyük bir şiddetle bağırarak, dün geceden küçük kızın hiç ders almadığını haykırdı ve bir hediye verilirken pakette bir şey olması gerektiğini söyledi. Azarlama ve yüksek sesle devam eden bağırmalar karşısında küçük kız, pişman değildi ama ürkmüş ve korkulu gözleriyle, anlam veremediği sorularıyla ağlamaklı bakışlar takındı. 

Küçük kızın bu bakışları ve titreyen dudaklarına gözyaşları karıştı. 

Odadan ağlayarak ayrılmak üzereyken, babasının bağıran sesini bölen, titrek ve üzgün bir sesle  “ama ben kutuyu öpücüklerimle doldurmuştum” dedi.

Adam donup kaldı. 

Anne ağlamaya başladı. 

Bu baba için, dönüşü olmayan bir “keşke” idi. Çünkü babanın, bir kazada kaybedeceği üç yaşındaki kızıyla geçireceği son yeni yıldı.”

*

Ulaştıkça bugünleştiğinden, ‘yarın’ diye bir şey, belki de hiç yoktur. Üstelik ertelediğimiz hayatların, yarını olmadığı gibi, artık bugünü de yoktur.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Dr. Ferhat ATİK yazıları