Kıbrıslı Türklerin yok olma duygusu ve yerellik...

Yayın Tarihi: 19/08/19 07:00
okuma süresi: 5 dak.
A- A A+
Rebecca Bryant bir röportajında, de facto devletler için şu ifadeyi kullanmıştı: '' Tanınmamış devletlerin benzer yanları çok. Tümünü destekleyen, finanse eden 'patron devlet' dediğimiz büyük bir devlet var. Fazla göç alırlar, nüfus azdır. Yok olma psikolojisi de ortaktır...'' (Gürkan, Havadis Kıbrıs 2019).

Bryant'ın ''yok olma psikolojisi'' tespitini doğrularcasına ülkemizdeki verilerin gün geçtikçe arttığını gözlemliyoruz... Bu psikolojinin derininde ne var sorusunu sorduğumuzda elbette ki birçok yanıt bulabiliriz...

Göç dalgası ve bunun neticesinde oluşan psikolojiyle ortaya çıkan Xenophobia (Zenofobi)...

Zenofobi, Yunanca yabancı ve korku kelimelerinin birleşmesinden ortay çıkan sosyolojik ve siyasal bir terim...

Avrupa genelinde çok yaygın olarak milliyetçi-ırkçı hareketleri tanımlarken kullanılıyor... Avrupa'nın yaşadığı önemli sorunsallardan bir tanesi...

Dönelim Kıbrıs'a ve Kıbrıslı Türklere...

Kimlik çalışmaları özellikle Soğuk Savaş sonrasında akademik alanda cazip oldu... Nedeni de etnik kimlik üzerinden sorunların ve çatışmaların dünya genelinde ön plana çıkması...

Kıbrıslı Türk kimliği üzerine çok yazıldı çok konuşuldu... Ancak tarihsel süreçler kimi zaman atlandı...

Bununla birlikte adada yaşanıldığı ve göç denen bir gerçekliğin varlığı da göz ardı edildi...

Sermaye ve ucuz emek ilişkisi de hep gizlenen söylenmeyen diğer bir gerçekliğimiz...

Yıllar önce güzel bir doktora tezi okumuştum...

Celal Erdönmez, ''Şer'iyye Sicillerine Göre Kıbrıs'ta Toplum Yapısı (1839-1856)'' isimli teziyle ilgili döneme dair Kıbrıs'taki toplumsal yaşamı güzel bir dille anlatmıştı...

Tezde neler anlatılıyor diye sorarsanız, çok şey...

İmparatorluk içinden ve dışından gelen göçler bir olguydu Kıbrıs için...

Göçler neticesinde 19. Yüzyılda, Afrika kökenliler, Aşkenaz Müseviler, Ermeniler, Araplar, Maruniler, Çerkesler, Latinler adadaki etnik yapıyı renklendiren unsurlardı...

Namus cinayetleri, arazi anlaşmazlıkları, alacak-verecek ilişkileri ve cinayetler 1839-1856 döneminde göze çarpıyordu...

Son günlerde göç, nüfus yapısı ve karşılaşılan sorunlar gerek sosyal medyada gerekse siyasal alanda oldukça tartışılmaya başlandı...

Refleks halinde yükselen sesler artıkça artıyor... Bu refleks netice itibariyle bir Xenophobia'ya dönüşmüş durumda...

Xenophobia düzleminde tepkiler artıyor...

Yerellik belli çevrelerde prim yapmaya başlıyor...

Ancak yerellik üst düzeye çıkarken, ekonomik sıkıntılardan şikâyet etmekten ve dünyaya açılmaktan da bahsedemeden duramıyoruz!

Son dönemde ülkenin nüfus yapısı küresel düzlemde gelişen süreçlerden etkilenmedi dersek yanlış olur... Elbette etkilendi...

Ucuz emek gücü olarak ülkemize getirilen Türkiye kökenlilerden sonra Pakistanlılar, Türkmenistanlılar, Filipinliler de bu ülkede yaşam mücadelesine katılıyorlar...

Rusyalılar ise ülkemize yatırım ve tatil amaçlı geliyorlar... Diğer bir deyişle ülkemize döviz bırakıyorlar... Onların da hatırı sayılı bir şekilde nüfusları artıyor... Yatırım yapan Rusyalılar da tepkilerden nasiplerini almaya başladılar...

Yoğun göçlerin yaşandığı coğrafyalarda toplumsal sorunların ve travmaların da yaşandığı bir gerçek... Kıbrıs gibi küçük bir ada ve göç ise bu adanın tarih boyunca bir gerçekliği... Bu gerçeklik önümüzde hep duracak...

Günümüzde küreselleşme hem pozitif hem de negatif etkileriyle durdurulamaz bir süreç... Sosyal anlamda negatif etkileri kimi zaman çok yıkıcı-travmatik...

Küreselleşmenin yaratığı sosyal problemlerden bir tanesi de kitlesel göçler...

Küreselleşme sürecinde sermaye için ucuz emek amaçlı bir göçmen işçi arayışı, göç eden ise bir ekmek kapısı bulma hayali...

Sonuç olarak göç bir olgu olarak önümüzde duruyor bu sorun nasıl çözülür? Şeklindeki soruya yanıtı Kanada, Avusturalya gibi coğrafyalarda yanıt bulundu...

Entegrasyon politikaları ve ihtiyaca göre planlı göç...

Herkes gelsin misalinden hareket değil, kalifiye iş gücünün gelmesine odaklı bir politika ve sosyal entegrasyon programları...

Yok olma korkusunu atlatmanın en büyük güvencesi sanırım entegrasyon programları... Bu yapılırken coğrafyaya bağlı yılarca yoğrularak ortaya çıkan bir kültürün-kimliğin mevcudiyeti de unutulmamalı...

Çok kültürlülük politikaları ve coğrafyaya referans aynı zamanda toplum mühendisliği projelerine de bir karşı duruşu ifade eder...

Sorunlara yerellikten kurtulup küresel pencereden ve enternasyonal bir yaklaşımla bakarsak sanırım zenofobik yaklaşımdan da sıyrılmış oluruz...

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.