Cenevre Zirvesi: İki devletlilik, ya sonra?

Yayın Tarihi: 26/04/21 07:00
okuma süresi: 4 dak.

Kıbrıs sorununa dair gayri resmi Cenevre zirvesine ilişkin geri sayım başladı... Zirve öncesi taraflar pozisyonlarını net olarak ortaya koydular...

Türkiye Cumhuriyeti ve Kıbrıs Türk liderliği son aylarda sürekli dile getirdikleri ‘’iki devletli çözüm’’ argümanıyla Cenevre’ye gidiyorlar...

Yunanistan ve Kıbrıs Rum liderliği ise ‘’federasyon’’ tezini savunur gibi yapacak bir söylemle Cenevre’ye gidiyorlar... Bir bakıma Anastasiadis Crans Montana’dan kalan kötü imajını uluslararası toplum nezdinde yeniden kazanma peşinde!

Cenevre zirvesinde çok büyük beklentiler içerisine girmek sanırım doğru olmaz... Taraflar farklı pozisyonlara sahipler...

Diplomasi masasında muhatabınızın hiç kabul etmeyeceği bir argümanı masaya koymak aslında o masanın sonuçsuz kalması anlamına geliyor...

Cenevre zirvesinde de aslında tarafların çözüm şekline ilişkin yeni yeni ortaya çıkan farklılıkların dışında, daha önce masaya getirdikleri özlü konularda da farklı duruşları mevcudiyetini koruyor...

Tarafların duruşlarında bir değişim yaşanır mı? Hep birlikte bekleyip göreceğiz...

Federal bir çözüme dair federal bir kültürden yani iktidarı ve bu toprakları paylaşım kültüründen tarafların uzak olduğu bir gerçek, bunu inkar eden yok sanırım... O yüzden adım adım çözüm perspektifi bu şartlar altında daha anlamlı olabilir... Başka bir deyişle tarafların ekonomi ve sosyal alanda yapacakları işbirlikleriyle federal kültür; Ortak duygular, ortak devlet yaratma süreci başlatılabilir....

Dönelim Türk tarafının iki devletlilik tezine, bu tezin kabul edilemeyeceğine dair Cenevre öncesi bazı BM Güvenlik Konseyi üyelerinden açıklamalar geldi... Kıbrıs Rum liderliğinin de bu konudaki duruşu belli, statükonun devamı, ancak yukarıda da bahsettiğim üzere sözde ‘’federasyon’’ dillendiriliyor...Kısacası iki devletlilik tezinin kabulü zor...

Her şeye rağmen, diyelim ki ilgili iki devletli çözüm tezi kabul edildi... Ya sonra?

Ortaya çıkacak olan onlarca soru var, bazılarını isterseniz sizlerle paylaşayım...

Türkiye Cumhuriyeti 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin anayasal statüsünü korumak bağlamında sahip olduğu garantörlük rolünden dolayı adanın tümü üzerindeki garantörlük pozisyonundan vazgeçmiş olmayacak mı? Bu jeopolitik anlamda Türkiye için ne ifade ediyor? Bu nedenle oluşabilecek olan jeopolitik zafiyet nasıl giderilecek? Bu konuda İsrail ile bir yakınlaşma sağlanarak mı giderilecek? Münhasır Ekonomik Bölge ve Kıta Sahanlığı konuları bağlamında da ortaya çıkması muhtemel zafiyet giderilebilecek mi?

İki devletlilik, Kıbrıslı Türklerin adanın güneyindeki  olası hidrokarbon rezervlerinden vazgeçmesi anlamına gelmiyor mu?

Mülkiyet sorunu nasıl çözülecek?

Toprak düzenlemesi hangi boyutta olacak?

AB üyeliği konusunda ne düşünülüyor?

AB’ye üyelik düşünülüyorsa, sonrası dergasyonlar ne boyutta olacak?

Soruları artırmak mümkün...

Cenevre zirvesi büyük beklentiler içerisinde olmamızı gerektirecek bir zirve olmayacak, ancak sonrasında gerilimin artma olasılığını da unutmuyoruz...

Peki sen ne öneriyorsun diye soranlar olabilir, çok net olarak önerebileceğim şudur ki işbirliğine dayalı adım adım çözüm perspektifi, o da olmuyorsa ucu açık olmayacak olan bir müzakere süreci, kısacası müzakerelerin olumsuz sonuçlanması halinde Kıbrıslı Türkler adına varılacak bir limanın olması...  O limana varırken şartların netleştirilmesi...

Konulara sorgulayarak bakacağımız iyi bir hafta olmasını dilerim...

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.