Kraliçe II. Elizabeth’den Mihail Gorbaçov’a

Yayın Tarihi: 18/09/22 09:00
okuma süresi: 7 dak.

Geçtiğimiz bir ay içerisinde dünya siyasi tarihine damga vurmuş iki siyasi karakter yaşamlarını yitirdiler...

Sovyetler Birliği’nin son lideri, Mikhail Gorbaçov 30 Ağustos 2022, Birleşik Krallığın Kraliçesi II. Elizabeth ise 8 Eylül 2022 tarihinde  yaşama gözlerini yumdu…

Gorbaçov 91, Elizabeth de 96 yaşında yaşama veda etti... Bir asır kadar yaşamlar...

KKTC sınırları içerisinde ve dünyanın çeşitli ülkelerinde Elizabeth’in ardından ‘’ağıt’’ yakanlar oldu, İngilizce RIP diyenler (rahat uyu anlamında)... Kraliçenin önceden organize edilmiş olan cenaze törenine övgüler düzen ve ona karşı yüksek saygı duyan kelimeler kullananlar arasında kendisini ‘’sol’’ cenah mensubu tanımlayan bazı kesimleri-orta sınıf mensuplarını da gözlemledim... Ancak şaşırmadım ! Tarihsel gerçeklerden yoksun inşa edilen romantik kimlik politikasının son durağını anlatıyordu bu haller...

II. Elizabeth 3. Kuzeni (yeğeni) Philip ile 1947 yılında nişanlanmıştı ardından evlilik ve Prens Charles’ın doğumu... 

I. Elizabeth 1952’de Kenya’da bir gezide bulunduğu sırada babasının ölümüyle birlikte tahta çıkıyordu...

Tahta çıktıktan sonra kraliçe için artık devlet görevi vardı, öyle ki, Kasım 1953’te 6 ay sürecek bir dünya turuna çıkıyordu... Dünya turuna derken, Commonwealth topraklarını ziyaret !

Kraliçe dış politikada aktif olarak yer alıyordu... 1953 yılında İran’da seçilmiş Muhammed Musaddık hükümeti Britanya petrol şirketlerinin çıkarları çerçevesinde darbeyle hükümetten düşürülürken, kraliyet ailesini rolünü görmezlikten gelmek mümkün değil...

Fransa ile birlikte Süveyş Kanalı krizinde Mısır’ın işgali ve Nasser’a karşı tavır, daha sonra Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna ziyareti v.s.

Soğuk Savaşın zirveye çıktığı yıllarda II.Elizabeth’in  Batı Almanya’yı ziyareti de not edilmesi gereken bir husus . (II. Dünya Savaşından sonra ilk resmi ziyaret)...

1982 yılında gerçekleşen Falkland Savaşında da Kraliçe, Demir Lady Thatcher ile birlikte hareket etmişti... Öyle ki,  Prens Andrew’in asker olarak savaşta görev alması ve medya önünde II. Elizabeth’in oğluyla pozlar vermesi de hala hafızalarda...

Elizabeth tahtta en uzun kalan, sömürgecilik tarihinin geleneğini simgeleyen siyasal bir karakterdi...

Nijerya asıllı Carnegie Mellon Üniversitesinde akademisyen Uju Anya bakın kraliçe için neler yazmış, ‘’...onun kana susamış olan tahtı, atalarımın nesillerini ... cerdi ve yetmedi ailemin hayatta kalanlarının soykırıma uğramasına neden olan bir hükümete rehberlik  yaptı, acı içinde ölsün’’

Harvard Üniversitesinden Maya Jasanoff da sömürgelerde çıkan ayaklanmaların şiddetle bastırıldığını anımsatırken kanlı sürecin karartıldığına vurgu yapıyor ve paraların üzerinde kraliçenin beyaz resmine dikkat çekiyor... Bizim ülkemizde  belli bir kesim maalesef yaşananları unutmuşa benziyor, halbuki Kıbrıs’ta  yaşananları bir anımsasak ne iyi olur, mesela Lefke’deki maden grevini ! Kraliçe’nin hangi geleneği temsil ettiğini anımsamak iyi olacaktır...

Eski kolonilerdeki hakim görüş şu: ‘’Kamplarda toplanan insanların zorla çalıştırılan torunları olarak  bizler yas tutamayız...

Gelelim Mihail Gorbaçov’a, kimine göre Sovyetler Birliği halklarını ‘’özgürleştiren’’ kişi, kimisine göre ise bir ‘’hain’’...

Gorbaçov’un ölümünün ardından ülkemizde sosyal medyada çok fazla tartışmanın veya övgülerin yapıldığını gözlemlemedim...

Dünyada dönüşüme neden olan siyasal bir karakter olarak Gorbaçov’dan da biraz bahsetmek gerek!

1985 yılında Sovyet Komünist Partisi Genel Sekreterliği görevine gelen, silahsızlanma, Perestroika (yeniden yapılanma-reform) Glasnost (açıklık-şeffaflık) süreçleriyle anılan Gorbaçov’un iç politikada ve dış politikada izlediği yol hafızalarımızda...

Gorbaçov’un ABD Başkanı Ronald Reagen ile yaptığı silahsızlanma görüşmeleri dün gibi sanki... Hatta çocukluğumda görüşmelerine dair TRT’de yayınlanan mini diziyi hiç unutamıyorum...

Gorbaçov’un yeniden yapılanma ve açıklık politikası bir anlamda sonun başlangıcıydı...

Moskova ve St.Petersburg (Leningrad) gibi kentlerde ‘’Amerikan Rüyası’’ kurulmaya başlıyordu... ABD sinemasının sunduğu filmler Sovyet halkları tarafından izlenmeye başlanmıştı... Filmlerde dizilerde, çitlerle çevrili, güzel güneşli günlerde çimler üzerinde oynayan çocuklar, mutlu bir çift ve onların özel araçları ‘’Amerikan Rüyasını’’ oluşturuyordu... Kısacası ABD’de mutlu aile tablosu ve refah... Bu Sovyet insanını cezp ediyordu! Oysa ki, kapitalizmin doğası gereği gerçek bu değildi!

Batı müziği ve yaşam tarzı- tüketim alışkanlıkları da yavaş yavaş Sovyet insanına alıştırılıyordu... Gorbaçov da bunun liderliğini yapıyordu veya göz yumuyordu!

Kültürel bir erozyon başlamıştı!

Tüm bunlar olurken, Sovyet Cumhuriyetlerinde Stalin’in inşa ettiği yapay ulusal sınırlar içerisinde de milliyetçilik  yükselişe geçiyordu!

Topluma gereksiz-yapay bir tüketim alışkanlığı ve Batı hayranlığı enjekte ediliyordu... Mesela Ofis Romans veya Avariya Doç Menta filmlerindeki bazı sahneler bana çok şey anlatıyor !

Gorbaçov Sovyetler Birliği’nin artık ideoloji ihraç eden bir ülke olmadığını vurgularken, Afganistan’dan da çekildiğini televizyon ekranlarından duyuruyordu (1988)... Gorbaçov’un belki de aldığı en isabetli kararlardandı!

Gorbaçov Sovyetler Birliği’nin dağılmasını hiçbir zaman istemediğini dillendirse de, ortaya çıkan neo-liberal sürecin alt yapısını hazırlıyordu!

Sovyet İnsanı ücretsiz sağlık hizmeti, eğitim ve barınma hakkına sahipken bir anda kendisini vahşi kapitalizmin pençeleri arasında bulmuştu! Devletin asli hizmetlerini dahi yerine getiremediği Yeltsin dönemi hala hafızalarda! Bu dönemin alt yapısının Gorbaçov’un neo-liberal trende kapılarak izlediği politikalar olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır...

Dünya siyasi tarihine damga vuran iki siyasal karakteri kendimce değerlendirmeye çalıştım... Tarihsel gerçekler unutulmasın diyorum!

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.