Koordinasyon Ofisi üzerine

Yayın Tarihi: 20/06/16 08:00
okuma süresi: 4 dak.
A- A A+

Koordinasyon Ofisi işi nereden çıktı bilen var mı?

Tabii ki yok.

Bu işe nasıl başlandığını ve nereden nereye gelindiğini anımsayan var mı? O da yok çünkü hem anımsamak konusunda toplum olarak başarılı değiliz, hem de öyle boş işlerle beynimizi doldurmayı sevmeyiz.

Koordinasyon Ofisi Lefke Avrupa Üniversitesi Eski Rektörü Bülent Göksel nedeniyle ortaya çıkan bir şeydi.

Bülent Hoca elinde bulunan iki tane yurdu işletememiş ve Türkiye'deki Kredi ve Yurtlar Kurumu'na işletme hakkını vermiş. "Gelin siz işletin biz beceremedik" demiş bir anlamda.

Bununla ilgili dönemin Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürü ile de bir protokol imzalamış.

LAÜ ile Kredi Yurtlar Kurumu arasındaki anlaşmaya göre, bir devlet kurumu olan Kredi ve Yurtlar Kurumu yurtları elden geçirip tamir edecek ve işletecekti.

Ama bir türlü olmadı çünkü, Türkiye'deki bir kurum yurtdışında bir ülke olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne tek bir kuruşluk yatırım ya da ödeme yapacaksa bir yurtdışı teşkilatına ihtiyaç duyar.

İsmini değiştirdiğimiz TC Yardım Heyeti de böyle bir yurtdışı teşkilattır.

Bu nedenle Türkiye'nin KKTC'de yurtlarla ilgilenecek ve bunun üzerinden para aktarabileceği bir teşkilata bir ofise ihtiyaç duyuyordu.

Türkiye bunu daha da geliştirerek, bir işbirliği ve koordinasyon ofisine dönüştürüp, spor ve gençlik projelerinde de faal ve para aktarabilir bir konuma getirmek istedi.

Dönemin CTP hükümeti de buna onay verip, ilgili anlaşmayı imzaladı ve Meclis'e sevk etti.

Bu süreç içerisinde yaşanan tartışmalar, hukukun farklı yorumlanması noktasında çıktı.

Türkiye, protokolü kendi Meclisinden yani TBMM'den geçirmiş olmasına rağmen dönemin CTP Hükümeti'ne "gelin rahatsız olduğunuz ifadelerle ilgili bir ek protokol yapalım siz hem ana protokolü hem de ek protokolü birlikte Mecliste geçirin" demiş ama bizimkiler bunu talep etmiş olmalarına karşın, buna girişmediler.

Mesele budur.

Şimdi iş Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'yı zor duruma sokacak kadar ileriye gitmiş ve Anayasa Mahkemesi'ne kadar taşınmış.

Anayasa Mahkemesi, protokolün içeriği ile ilgili bir görüş mü verecek yoksa, onay usulü ile ilgili mi konuşacak çok net değilken, netice itibarıyla Cumhurbaşkanı'na aslında bir danışmanlık vazifesi yerine getirmek üzere çalışacak.

Çünkü Cumhurbaşkanı karar üretmek üzere değil, görüş istemek üzere Anayasa Mahkemesi'nin kapısını çalmıştır.

Şimdi görüş geldikten sonra Cumhurbaşkanı'nın iradesi konuşacak.

Anayasa mahkemesi "Ben uluslararası bir anlaşma ile ilgili görüş belirtemem" derse daha önce yaptığı gibi, Akıncı çaresiz imzalayacak.

Ha eğer Anayasa Mahkemesi içeriğe girer ve Erhürman'ın mütalaasında olduğu gibi "bu henüz yürürlüğe girmediği için Anayasa'nın 90/5 maddesine uymaz" der ve bir olumsuz görüş verirse, Cumhurbaşkanı bana göre daha da zor bir durumda kalır.

Ben şunu söyleyeyim de bu konuya da şimdilik nokta koyayım.

Ben Türkiye'nin yerinde olsam, "Madem istemiyorsunuz ben de vazgeçtim. Ne haliniz varsa görün" derim.

Çünkü, bugün Meclis'te görüşülmeye başlanacak olan 3 Yıllık Mali İşbirliği Protokolü'ne baktığınız zaman, Koordinasyon Ofisi devede kulak kalır. Her bir şeyi Anayasa Mahkemesine taşıma ve reddetmesi için dua etme alışkanlığı başlamışsa, bu tartışmaları daha çok yaşayacağız gibi geliyor.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Rasıh REŞAT yazıları