Fidel'i sevmek ve benim Fidel'im

Newington Green'deki Kıbrıs Türk Havayolları Ofisi'nde eşim Benan'ın işini bitirmesini bekliyordum.

Mesaisi çoktan bitmiş ama telefonlar da gelmeye devam ediyordu.

Son telefonu kapatırken, "Biletleriniz tamam Fidel. Görüşürüz" dedi.

"Fidel mi?" dedim gayri ihtiyari bir şekilde. "Evet çalıştığımız bir turizm acentesinde çalışan bir arkadaşım" dedi.

O an Benan ile birbirimize baktık ve bir kızımız olursa adını Fidel koymaya karar verdik.

Aradan 5 yıl geçtikten sonra, o minik şeyi kucağımıza alabildik.

Güneş Doğum Kliniği'nde tanıştığımız 2 kilo ağırlığındaki kızın adının ne olacağı belliydi.

Annesi kendisine gelir gelmez, KTHY ofisindeki gibi bakıştık ve aynı anda, "Adı Fidel olacak" dedik birbirimize.

Tabiî tutucu çevreler, buna karşı çıktı.

Daha sonra en gözde torunu haline gelecek minik kıza "Fidel" ismini koymamıza ilk ve en sert tepki kayınvalideden gelmiş ama ben o sıralarda Nüfus Kayıt Dairesi'nde soluğu almıştım ve Castro gibi cesur, kararlı, dik duran bir kadın olması için yetiştirmeyi umut ettiğim kızıma Fidel ismini resmi olarak koymuştum bile.

Birkaç gün sonra, telefonum çaldı. Karşımdaki bozuk İngilizceyle konuşan bir ses, "Sizi Küba Devlet Başkanı Fidel Castro adına arıyorum" deyince telefonun ahizesini elimden düşürüyordum.

"Nasıl haber aldılar? Ta Küba'dan kızıma Fidel adını koyduğumu nasıl öğrendiler?'' diye içimden geçirirken, karşıdaki adam konuşmaya devam etti.

"Sizi ve kızınızı Havana'ya davet ediyoruz. Başkan Castro'nun misafiri olacaksınız ve sizi ağırlayacak" dediğinde kulaklarıma inanamamıştım.

İnanmamakta da haklıydım çünkü telefonun diğer ucundaki ses, o günlerde henüz benim gibi Londra'da KKTC'ye kesin dönüş yapma gafletinde bulunmamış sevgili Serhat İncirli'ye aitti ve Londra'dan Fidel'in doğumunu, kendisine özgü muzip bir şakayla kutlamak için aramıştı.

Fidel ile ilkokulun ilk yıllarında, "Fidel Castro, Fidel Castro..." diye alay etmeye çalıştıklarını duymuştum kendisinden. İsmini aldığı Fidel Castro'yu onun anlayabileceği dilden anlattım birkaç kez ve bu ismin alay edilemeyecek kadar önemli bir isim olduğunu vurguladım. Ayrıca isminin Küba'nın efsanevi liderinden gelmesinin yanı sıra, latince "Fidelis"ten geldiğini ve "sözüne güvenilir ve sadakati yüksek kişi" anlamına geldiğini anlattım. Artık dalga geçenlere sert, dik duran ve özgüveni yerinde bir çocuk yanıt veriyordu. İstediğim olmuştu.

Aradan yıllar geçince, kızım Fidel ile Fidel Castro'ya bir mektup yazmaya karar verdik. Kararı verdik ancak faaliyete geçmemiz biraz gecikti.

Yaklaşık 6 ay önce yazıp gönderdiği mektubu, dün Facebook'ta paylaştım. Düne kadar yanıtını beklediğimiz bu mektup yerine, Castro'nun ölüm haberi geldi.

***

Tam 10 tane Amerikan Başkanı'nın burnunu sürtmüş, özellikle bugün bizim yaşadığımız aidiyet sorununa bakıldığında "Benim ideolojim Küba'dır" diyerek örnek almamız gereken, insanları için çalışan ve yokluk içerisinde, dünyanın en ileri sağlık hizmetini Kübalılara bedava olarak sunan, bazı metotları tartışılsa bile, devrimci deyince akla ilk gelen isim olan Fidel Castro, benim için sadece bunlardan ibaret bir kişilik değil.

Sevgili dostum Mustafa Kemal Erdemol'un geçen yıl yazdığı ve bu acı gün vesilesiyle yeniden paylaştığı yazısındaki başlığı olan "Fidel'i Sevmek" ifadesinin benim için çok farklı ve katmerli bir anlamı var.

Gazetedeki odamda benimle acı bir kahve içenler ya da gecenin yorgunluğu sonrasında benimle bir tek atmış olanlar bilir. Odamın bir tarafında birçok dünya liderinin karakalem portreleri olan kocaman bir duvar var.

Atatürk'ten Denktaş'a, De Gaulle'den, Mandela'ya, Ghandi'den Churchill'e, Napolyon'a, Butto'ya, Kennedy'ye… kadar birçok lider var. İçlerinde Küba eski Başkanı Fidel Castro da vardı. Tabiî Castro'nun bu 21 liderlik poster içerisinde diğerlerinden bir farkı vardı, orada asılı durduğu üç yılı aşkın bir sürede. Diğerleri göçmüş, o hala sağdı. Dün itibarıyla odamdaki duvarı oluşturan posterdeki tüm liderler artık hayatta değil.