Şu referandum üzerine

Yayın Tarihi: 16/03/17 08:00
okuma süresi: 4 dak.
A- A A+
Türkiye 16 Nisan'da bir referanduma gidecek. Ya rejimini parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçirecek ya da geçiremeyecek.

Aslında konunun özü, yukarıdaki cümleden ibaret olmasına karşın kimse bunun detayı ile ilgili konuşmuyor.

"Evet" diyeceğini beyan eden, Erdoğan "Evet" dediği için; "Hayır" diyeceğini beyan eden de tamamen aynı nedenden, Erdoğan "Evet" dediği için "Hayır" diyor gibi bir yaklaşım söz konusu.

Yani rejim değişikliği, referandum ve bu referandum için oluşturulan kampanya, Erdoğan sevgisi ve nefreti üzerine bina edilmiş durumda.

Ne kadar sağlıklıdır? Hiç değil bence.

Referandumda "Evet" çıkarsa, muhtemel ilk Başkan, Recep Tayyip Erdoğan olacak ama bu sonsuza dek değil ki. Bir dönem, iki dönem. Sonrasında bir başkası Türkiye Başkanı olacak. Bu nedenle Erdoğan temelinde konuyu tartışmak yanlış.

Türkiye'deki rejim değişikliği ihtiyacı, Meclis'in değil; halkın Cumhurbaşkanı'nı seçmeye başlaması sonrasında yüzeye çıkan bir şey oldu.

Eskiden halk, kendi iradesini TBMM'ye seçimle aktarır, Cumhurbaşkanı'nı seçme görevi de bu iradenin görevleri arasında olurdu.

Yani halkın seçtiği kişilerden oluşan heyet, Cumhurbaşkanı'nı da seçerdi.

Bir başka ifadeyle 'iradenin iradesinin bir ürünü' olarak, Cumhurbaşkanlığı makamında oturacak kişi belirlenirdi.

Yapılan değişiklikle Cumhurbaşkanı'nı seçme görevi için halkın yeni bir irade oluşturmasını içeren, Cumhurbaşkanı'nın halk tarafından seçilmesini öngören sistem gelince, onunla birlikte anomaliler de baş gösterdi.

Yüzde 36-38 ya da 40 gibi oranlarla tek başına iktidar olma iradesi alan partinin Genel Başkanı'nın Başbakan olduğu sistem devam ederken, yüzde 50'yi aşkın halk oyu ile Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan kişinin, iktidar partisinin Genel Başkanı'nın çok daha az yetkiyle görevde bulunması, hatta Başbakan'a kıyasla neredeyse hiçbir yetkiye sahip olmaması, bir demokrasi sorunu yarattı.

Evet… Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde, hükümeti oluşturacak Meclis'in, halk tarafından ayrı ayrı seçilmesi sistemi var ancak halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı'nın 'geleneksel olarak meşgul olduğu Kıbrıs sorunu nedeniyle, aslında hükümetten daha büyük bir halk iradesine sahip olmasına rağmen iç meselelerle ilgilenmiyor' gibi bir durum söz konusu ya da öyle bir gelenek yok. Doğal paylaşım, bu şekilde oluşmuş gibi.

Türkiye'de halk tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanı olmasına karşın, Cumhurbaşkanı'nın tek başına sorumlu olduğu ve hükümet ya da Meclis'ten bağımsız yürüttüğü bir konu olmadığı gibi, yetkileri halk tarafından aldığı yetkiden bağımsız olarak daha da sınırlı, hatta yok denecek kadar az.

Türkiye'de sorun, şu anda bu.

Hasbelkader Recep Tayyip Erdoğan o koltukta oturuyor olduğu için, konu 'Erdoğan'a tapanlar' ve 'Erdoğan'dan nefret edenler' bağlamında tartışılıyor ve teknik olarak neye 'Hayır' neye 'Evet' deneceğini bilen sayısı son derece sınırlı.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Rasıh REŞAT yazıları