Cenevre'ye hazırlanırken

Yayın Tarihi: 22/12/10 07:00
okuma süresi: 7 dak.
A- A A+

BM Genel Sekreteri, iki tarafın liderlerinden "devam eden anlaşmazlıkları bertaraf edebilmek için pratik bir plan hazırlamalarını istemiş ve mutabakat gereken temel (esas) konuları da tespit ediniz" demiş.

Hristofyas "taraflar iki kesimli, iki toplumlu, BM kararlarında tarif edildiği şekilde siyasi eşitliği içeren bir federasyonda uzlaşmışlardır; bu federasyon tek devletten, tek egemenlikten oluşacak, tek vatandaşlığı bulunacak, tek uluslararası kişiliği olacak; bu federal devlet bir bütün olarak veya kısmen başka devletlerle birleşmeyecek, taksim olmayacak, bölünmeyecek" diyor. "Tek halk" görüşünü koruyor.

1977-79 "iki toplumlu, iki kesimli federasyon" anlaşması yapıldığında eli kanlı, geçmişi bozuk, anayasa dışı, gayri meşru Rum idaresi henüz AB tarafından "Kıbrıs" olarak üye yapılmamıştı ve henüz Türk tarafı, Rum liderlerin görüşmelere taktik icabı katıldıklarını, bizimle yeniden eşit şartlarda yeni, garantilenmiş bir ortaklık kurmak niyetinde olmadıklarını tespit ederek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni ilan etmemişti; iki ayrı referandum ile toplumların (daima Türk tarafının kabul ettiği anlamda) eşit egemen ve kendi kaderini tayin hakkı olan iki halk anlamına geldiği tescil edilmemişti. 1977-79 formülünde AB üyeliği yoktu. Hristofyas ve destekçileri bu gerçekleri unutuyorlar. Bu büyük bir aymazlıktır, bilinçli şekilde takındıkları bir cahillik rolüdür.

O halde Cenevre'de Türk tarafı, "iki eşit egemen, kendi kaderini tayin hakkı olan halkların var olduğunu; federasyonu bunların kuracağını, bunun da yolunun Fikirler Dizisinde de yer aldığı gibi merkezi hükümetin iki kurucu, egemen devletten geçeceğini, iki devletin merkeze vereceği egemenlik yetkilerinden arda kalan yetkilerin egemenlik yetkisi olarak kurucu devletlerde kalacağı iyice anlatılmalı, Hristofyas'ın saçmaladığı "Kıbrıs Devletinin anayasasını tadil ederek, üniter 1960 Devletini iki eyaletli federasyona dönüştüreceğiz" tuzağına düşülmemelidir.

Cenevre'de Genel Sekreter'e 1960'da uluslararası antlaşmalarla kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinin iki eşit halkın ortaklığına dayandırıldığı ancak bu zeminin temelinde Türk-Yunan (Lozan) dengesinin bulunduğu da anlatılmalıdır. Bu nedenle Kıbrıs meselesi bu denge korunarak halledilebilir. "Kıbrıslılar halletsin" çağrısı, ortada bir Kıbrıs milleti bulunmadığına göre geçersiz bir çağrıdır. Bizim "Rum" dediğimiz karşımızdakiler "Kıbrıslı Yunanlılar – Ellino Kipriyo"lardır, biz de Kıbrıs'ta yaşayan Türkleriz. Kıbrıs bir Yunan adası değildir. Kıbrıs'ta iki halk veya millet yaşamaktadır. Rumların, iki milli halkın yaşadığı Kıbrıs'ı Yunan toprağı yapmak eylemi, Türk direnişi ile evvela, adada bir ortaklık devleti meydana getirmiş, bunu yıkarak ayni sonucu elde etme gayreti ise, yirmi yıl devam eden bir mücadeleden sonra, 1960'daki eşit egemenliği Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilanı ile kalıcı bir şekilde koruma ortamını yaratmıştır.

Bu nedenlerle, Hristofyas'ın "Cenevre'ye iki kesimli, iki toplumlu federasyonda anlaşmış olarak gidiyoruz" sözleri, federasyon'a ulaşma yöntemlerinin 180 derece ayrılığı nedeniyle anlamsız kalmaktadır.

Hristofyas'ın formülünü kabul etmek demek, 47 yıldır "meşru hükümet" olmadığını savunduğumuz Rum idaresinin meşruiyetini kabul etmek anlamına gelir. Bu kabul edildiği takdirde bize yazılı bir anlaşmada ne hak tanırlarsa tanısınlar durumumuzun nereye varacağını bilmek için kahin olmak gerekmez.

Böyle bir tanımanın sonucu, Kıbrıs'ın bir bütün olarak AB üyesi olduğunu da teslim etmektir. Bunun da anlamı kendi imzamız ile garantilerden ve Türkiye'nin Kıbrıs üzerindeki haklarından (Rumların istedikleri gibi) vazgeçmektir. Vatana, millete açıkça hıyanettir.

Cenevre'de, Genel Sekreter'e "Kıbrıs meselesi nedir, ne zaman başladı, kim niçin başlattı" sorularına makamına yaraşır ciddiyet ve doğruluk içinde cevap vermesi istenmelidir. Hiç olmazsa Hristofyas'ın "Kıbrıs meselesi 1974'de başlayan işgal meselesidir" yalanını doğrultmalı ve Rumlarla dünyaya "Kıbrıs meselesi 1963'de Enosis için Rumlar tarafından başlatıldı. Bu nedenle BM Barış Gücü 1964'den bu yana Kıbrıs'tadır" açıklamasını yapmalıdır.

Bu neden çok önemli ve hatta hayatidir? Buna bakalım:

Kıbrıs meselesi Rumların iddia ettikleri gibi 1974'de başlayan bir işgal meselesi ise o zaman meselenin halli (1) işgali kaldırmak, (2) Türk askerini tümüyle adadan çıkarmak, (3) işgale kapı açan garantilerden kurtulmak için uğraşmak haktır.

Annan Planı'ndan bu yana, maalesef, Rumlar ve yandaşları açısından, güdülen hedef budur. Hristofyas, "adada tek bir yabancı askerin kalmayacağı konusunda Sn. Talat ile mutabık kaldık" diyor. Bu nedenle garantiler de gündeme alınmış olacak! Sn. Eroğlu ve heyeti bu oyunlara gelecek mi? Garantör Türkiye bu sözde mutabakattan haberdar mı?

Kıbrıs meselesi, Türk tarafına göre, Enosis-Taksim nedeni ile "Yunan-Türk" meselesi olarak ortaya çıkmış ve bu güne kadar bu haliyle devam etmiştir. 1960'da iki Nato ülkesi Kıbrıs için savaşmasın diye bulunan "iki eşit egemenliğe dayalı garantilenmiş bir orta yol", şerefli bir uzlaşıydı. Böylelikle adada iki halkın iç içe, eşit şartlarda, ortaklığı denendi ve bu deney, Rum-Yunan ikilisinin, yasaklanmış Enosis hedefinden vazgeçmemeleri nedeniyle ancak üç yıl devam etti. 47 yıldır Rum-Yunan ikilisi Kıbrıs'ın tümüne sahip çıkmak için uğraşıyor. BM Güvenlik Konseyi'nin ve sonradan AB'nin Rum idaresini "meşru hükümet" olarak benimsemeleri, meselenin hallini önlemiştir. Tarafları yeniden iç içe monte etmenin hiçbir anlamı yoktur. Bunu, garantileri de boşaltarak yapmak, gelecekteki katliamlara çanak tutmak, adanın Girit'leşmesine kapı açmak, bir Türk-Yunan savaşına davetiye çıkarmak olacaktır.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Rauf R. DENKTAŞ yazıları