İyimserlik—Karamsarlık

Yayın Tarihi: 16/03/08 00:00
okuma süresi: 5 dak.
A- A A+

"Kıbrıs meselesini" halka takdim ederken "fazla iyimser veya fazla karamsar olmamak gerekir" diyenler karşılıklı birbirlerini eleştirmektedirler. İyimser yorumları Annan Planı döneminde yaşadık. Sonradan "kandırıldım" diyen makamların baskısı ve ABD'nin 30 milyon doları olmasaydı sonuç herhalde "%65 Evet" olamazdı.

O günlerde "Hayır" kampanyasını yürütenler halka karamsar bir tablo çizmekte değildiler. Rum'u ve Rum-Yunan siyasetini bilen kişiler olarak halka gerçekler söylenmekteydi. Kim haklı çıktı? Gerçekleri söyleyenler ve "Rum liderliği Kıbrıs'a sahip çıkmak istiyor.

Bunun önündeki engelleri (KKTC ile Türkiye'nin Garantilerini) ortadan kaldırmanın ötesinde bir uğraşları yoktur; meşru Kıbrıs Hükümeti unvanına sahip oldukları sürece bizimle, 1960 Antlaşmalarından daha garantili, Enosis'e kapalı bir anlaşma yapmak ihtiyacında değildirler" diyenler haklı çıktı.

"Annan Planı Türk tarafının aleyhine iseydi Rumlar niye bunu reddetti?" diyenler olmuştur. Bunlara da verilen cevap yine gerçeklere dayanmaktadır:

Papadopullos bunun nedenini 'ben bir devlet aldım, yeniden Türklerle ortaklaşa devlet kuracak toplum durumuna düşmem" demiştir. Yani, aceleleri yoktur.

Devletin sahibi olarak Türkiye'nin Kıbrıs üzerindeki haklarını sıfırlayıncaya kadar önlerine konan her ortaklık formülünü ret etmek milli görevleridir. Annan Planı ile 1960 Antlaşmalarının kısıtlamalarından kurtuluyorlardı. Annan Planı, Kıbrıs'ı, Türkiye AB üyesi olmadan AB üyesi de yapıyordu ve böylelikle Türkiye'nin en temel hakkı çiğnenmiş oluyordu; AB üyeliği Rumlara göre bir nevi Enosis'ti.

Bunu da elde ettikten sonra "Garantiler gerekmez; işgal kabul edilemez" şeklinde yorumlanabilecek milli siyasetlerini daha kolay ve daha etkin bir şekilde yürütebileceklerdi. Korkuları KKTC'nin tanınması olsa da, dostları ABD ve İngiltere bizim "evet'imize" getirdikleri yorum ile bunu da ortadan kaldırmış oluyorlardı. O halde aceleye ne gerek vardı? Kıbrıs meselesinde, süreç devam ederken, ret edilen bir planın yerine bir yenisi gelecekti.

Bunu biliyorlardı. Görevleri, yeni gelecek planın biraz daha lehlerine olmasını sağlamaktı. Ret oylarının kendileri için bir yıkım olmayacağını çok iyi biliyorlardı. Nasıl ki, Rumları şiddetle takbih edeceği zannedilen dış dünya "demokratik haklarını kullanmışlardır, saygılı olmak gerekir" deyiverdi.

Gerisi palavradan ibarettir. "Annan Planına evet demekle manevi yücelik kazandık" propagandası da (eğer KKTC'ni yaşatmak ve Türkiye'nin Kıbrıs üzerindeki haklarını korumak hala milli davamız, kırmızı çizgimiz ise) palavradan ibarettir. ABD adına Bryza'nın söyledikleri kulaklarımızda küpe olsun: Türkiye mükellefiyetlerini yerine getirmeli ve önerilerini Rumların kabul edebilecekleri şekle sokmalıdır! İşte "manevi yücelik"!

Şimdi, bize "KKTC'ni asla tanımayız" diyenler, Annan Planını zorla, para ile, palavra ile kabul ettirenler, sonra da insafsızca yorumları ile bizi Rum'a mahkûm etmek isteyenler yine arenada: "Büyük fırsatı kaçırmayınız. Meseleyi hallediniz" diyorlar.

"Büyük fırsat" kuşkusuz Hristofyas'ın seçilmiş olması. Söylediklerini sık sık yazdık. Hedefinin "milli konsey"de karara bağlanmış olan hedef olduğunu duyurduk; hudutlarımız Girne'de biter, biz Elenleriz ve Elen olmaktan gurur duyarız; Beşparmakların yüzünü güldüreceğiz diyen ve Kıbrıs Türklerini nüfusun yüzde birini teşkil eden Ermeni, Maronit ve Latinler sınıfında mütalâa eden bu kişi ile "KKTC'den ve Türkiye'nin garantisinden vazgeçmedikçe uzlaşma olamaz diyoruz. Bu karamsarlık değildir. İki iki daha dört eder dercesine, olayların sonucudur. Kendi kendimizi aldatmayalım KKTC ile garantilerden asla vazgeçmeyeceğimizi her gün haykıralım!

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Rauf R. DENKTAŞ yazıları