Barış Mı, Uzlaşma Mı?

Yayın Tarihi: 16/05/08 00:00
okuma süresi: 5 dak.
A- A A+

Anavatandan gelerek her iki tarafın Cumhurbaşkanlarını ziyaret etmiş olan deneyimli ve çoğu AK Parti yanlısı gazeteciler ve köşe yazarları Kıbrıs'ın her iki Cumhuriyetindeki intibalarını ve değerlendirmelerini yazmağa başladılar. Okuyabildiğim kadarı ile hepsi de "barıştan ve iki liderin barıştan yana olduklarından" bol bol bahsediyorlar. Hristofyas'ın "geçmişteki olaylara karışmamış barışçı bir yoldaş olduğunu" bile yazanlar var.

Akel partisinin 1963'den 1974'e kadar Makarios ile el ele, kol kola ayni yolu yürüyüp, bize yapılanlardan Makarios kadar sorumlu olduğu unutulmuş bile! Bu "çift taraflı" ziyaretin Kıbrıs Türklerine olduğu kadar Türk ulusuna da "her şey çok iyi gidiyor; barış mümkündür; Kıbrıs Türklerinin çoğu da barıştan yanadır" mesajını vermek için "ilgililer" arasında planlandığı anlaşılmaktadır.

Bunun böyle olduğu adayı şereflendiren yazarların "barış görüşmeleri" dedikleri "bubi tuzaklı" yol hakkında aksi görüşte olan kişi, kurum ve kuruluşlarla tek bir temasta bulunmamalarından da anlaşılmaktadır. İşledikleri tema "iki solcu yoldaş kendilerini barışa adamışlar, barış arayışında samimiler ancak zorluklar vardır, bunu da unutmayalım; bu zorluklar iyi niyet varsa aşılabilir".

Kıbrıs'ta 1960 Antlaşmaları ile başlayan "barış" 1963'de yerle bir edilmiş, barışın temelini teşkil eden iç ve dış dengelerden kurtulup Enosis'in yolunu açmak için bugüne kadar devam eden kanlı kansız süreç başlamıştır. Ortaklıktan silâh zoru ile atılan Türk ortak 20 yıl uğraştan sonra kendi devletini ilân ederek, Rumların yok etmeğe çalıştıkları iç dengeyi somut hale getirmiştir. 1974'den sonra KKTC'nin topraklarına (ve tüm adaya) gerçek barış gelmiştir. O halde bugün aranan barış değildir; iki taraf (iki devlet) arasında bir uzlaşmadır.

Rum tarafı uzlaşmayı "Türk tarafının, var olduğunu iddia ettikleri Kıbrıs Cumhuriyetine dönüşü" olarak değerlendirmekte ve "1960 Cumhuriyeti, Anayasası ve meşru hükümeti ile vardır; eksersiz yeni bir ortaklık oluşturmak değildir; işlevliği olmayan 1960 Cumhuriyetini işler hale getirecek tadilatlar yapılacaktır; bu nedenle Türklere YENİDEN Rumlara, Ermenilere, Maroni ve Latinlere verilmiş olan hakları gölgeleyecek haklar verilmeyecektir; adına Federasyon denecek olan sonuçta AB normları hakim olacaktır; Türklere verilmiş olan haklar bu normlara uymuyorsa yorumlar geçerli olacaktır; serbest dolaşım ve mülk edinme AB üyesi bir ülkede ret edilemez, uygulanacaktır; AB üyesi bir ülkenin başkaları tarafından garanti edilmesi AB teşkilatına da hakarettir; Garantilere gerek yoktur; Kıbrıs askersizleştirilecektir; Kıbrıs Türklerinin Türkiye ile olan bağları koparılmalıdır; Karpas, Maraş, Güzelyurt Türk bölgesinde kalamaz; Yerleşikler Anadolu'ya, Rum göçmenler eski yerlerine dönmelidirler". Çerçevesi içinde görmektedir. Rum liderliğinin Kırmızı Çizgisi budur.

Ziyaretçi "Yazarlara" göre Türk tarafı Annan Planına evet demekle manevi yücelik kazanmıştır. KKTC'ye direk gelenlerden bahsediliyor, bunların önce İstanbul'da, her uçağın yaptığı gibi, duraklayıp uçuş numarasını değiştirmek zorunda kaldıklarını es geçiyorlar. Sayın Cumhurbaşkanı Talat'ın kabullerinden ve ziyaretlerinden bahsediliyor. Ziyarete gelenlerin "sizi cemaat lideri olarak ziyaret ediyoruz, KKTC'ni tanımıyoruz, bayrak, sancak görmek istemiyoruz" diyerek geldiklerini de hatırlamak istemiyorlar. En önemlisi bize ve Türkiye'ye evet dedirten Amerikanın Referandumdan hemen sonra "Kıbrıs Türkleri Annan Planına evet dediklerine göre bundan sonra ayrı egemenlik, ayrı devlet talebinde bulunamazlar" yorumunu getirdiğini hatırlamak da istemiyorlar. "Manevi yüceliğin bedeli" KKTC'den, ve hatta 1960'daki haklarımızın esaslarından vazgeçmek pahasına elde edildiğini ve başlatılmak istenilen görüşmelerde başımızın eğik olacağını, görüşmelerin Referandumda hayır diyen Rum tarafını memnun edecek tadilât için yaptırılacağını bilmek de istemiyorlar.

Türk ulusuna ULUSAL KIBRIS DAVASINDA HERŞEY YOLUNDA MESAJI VERİLMEK ÜZERE YAPILMIŞ OLAN BU ZİYARETTE bazı ciddi yazarlar Rum tarafının taleplerine evet denilemeyeceğine de temas etmek yüceliğini göstermişlerdir. Maksat Annan Planına evet demekle içine düşmüş olduğumuz tek çıkışlı teslimiyet kanalının varlığını Türk milletinden gizlemek! Devlet kurmuş olan TÜRK HALKI, masaya %20 toplum olarak oturuyor. Bunun teslimiyet anlamına geldiğini anlamak isteyen de yok.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Rauf R. DENKTAŞ yazıları