Uzlaşma'dan ne anlıyorsunuz?

Yayın Tarihi: 07/07/08 00:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

Rumların Enosis'e sıçrama tahtası olarak algıladıkları, 1960'da Uluslararası Antlaşmalarla kurulan Ortaklık Cumhuriyeti yok edileli 45 yıl olmuştur. 45 yıl içinde Büyük Devletler (yani dünyaya bombalarla demokrasi dağıtan ABD ve üslerini korumanın ötesinde bir derdi olmayan Garantör İngiltere ile iki Nato devletini savaşa sürmek için Makarios'tan yana ağırlığını koymuş olan o günkü Sovyetler, bu günün Rusya'sı) ve bunların dürtüsü ile alınan BM Güvenlik Kurulu kararları bu gerçeği görmemekte ısrar ederek "var olmayan" Kıbrıs Cumhuriyetini "var" saymakla kalmamışlar, Ortaklığı kan akıtarak yıkmış olan Rum idaresini "Kıbrıs'ın meşru hükümeti" addederek bağırlarına basmışlardır.

Makarios ve ondan sonra gelenler "Büyüklerin" açtıkları bu sıcak kucak içinde Kıbrıs Türklerini adanın yüzde üçüne hapsederek 1967'de Boğaziçi-Geçitkale saldırısına kadar Türk tarafı ile temas etmek veya görüşmek ihtiyacı duymamıştır. Bu yıllarda Türk tarafı 1960 Ortaklığının yeniden ihdası için uğraşmış, BM Güvenlik Kurulu kararları da adaya "durumun normalleşmesine yardımcı olmak üzere" BM Barış Gücünü göndermiştir. Makarios'u meşru hükümet olarak tanıyan bu Barış Gücü, Makarios'un "isyan eden azınlık" olarak tanımladığı Kıbrıs Türklerine ayni gözle bakmak zorunda kalmıştır. 1967'de Demirel hükümetinin müdahale kararı Makarios'u "gayri resmi, istikşafi mahiyette görüşmelere" razı etmiştir.

Bu görüşmelerde Makarios'un hemen hemen her istediğine razı olduk, sadece azınlık olmayı kabul etmedik ve "kurucu ortak" statümüzün devamında ısrarlı olduk. Ayrıca Garanti Anlaşmasına dokunulmaz dedik. Bu nedenle Makarios uzlaşmayı reddetti. Ona göre "meşru hükmet" unvanını devam ettirmek "Enosis'e en yakın noktada bulunmak" anlamına gelmekteydi.

1974 Barış Harekâtından sonra "iki toplumlu, iki kesimli federasyon" önerimizi kabul etmek zorunda kalan Makarios ve ondan sonra gelen Kipriyanu, Vasiliyu ve Klerides "iki toplumlu, iki kesimli federasyon" formülünü görüşür gibi yaptılar fakat hiçbir zaman böyle bir anlaşma yapmak kararlılığı veya arzusu ile hareket etmediler. Büyük Devletler Rum idaresini bütün Kıbrıs'ın meşru hükümeti olarak tanıdığı sürece Rum liderlerinin Kıbrıs Türklerini, (Hristofyas'ın geçenlerde açıkladığı gibi) "YENİDEN" özel haklarla bezenmiş, Enosis'i önleme yetkisine sahip, Garantilerle korunan bir ortak yapma gereğini duymamışlardır. Biz ise önerilerimiz ile 1960 Antlaşmalarıyla "meydana gelmiş olan" (state of affairs"ı) korumağa çalıştık.

Bu, içteki denge ile dıştaki Türk-Yunan dengesini ve bunların temelini teşkil eden Garantileri korumak anlamına gelmekteydi. Yani, Kıbrıs Türklerinin "kurucu ortak" statüsünden ve Garantilerden vazgeçilmiyor ve bu kez, Rum tarafı ile anlaşarak, bu zemine coğrafya ekleniyordu. 20. yılda, KKTC kuruldu ve "ortaklığın iki devlet esası üzerinden" yapılması önerildi çünkü Rum tarafının "Kıbrıs'ın tümüne sahip olmanın ötesinde" bir niyeti veya hedefi olmadığı, ve görüşmelere sırf görüşme olsun diye taktik gereği katıldığı elle tutulur hale gelmişti.

Bu önerimizde de 1960 dengeleri korunmaktaydı. KKTC meclisinde ve TBMM'de kayda geçmiş olan bu "milli görüş ve kararlar" Annan Planı döneminde sarsılmışsa da Rumların bu planı ret etmeleri ile Planın ortadan kalkması sonucu durum yine sağlam "iki halk-iki demokrasi-iki devlet- Garantilerin devamı" zemininde kalmaya devam etmiştir. Ankara'da, MGK'da alınan ve "Kıbrıs'ın gerçeklerini" vurgulayan karar da bu gerçeği vurgulamaktadır.

Bugün Sn. Cumhurbaşkanı Talat'ın Gambari anlaşması ile başlayan sürecin devamında Hristofyas ile "tek egemenlik, tek vatandaşlık, tek halk" esasına dayalı "iki toplumlu federasyon" konusunda prensip anlaşmasına varmasının yarattığı tedirginlik bundandır. Bu formül ile "eşit egemen bir ortak" olamayacağımız aşikârdır.

Sn. Talat "egemenliğimizden fedakârlık yapmadık, paylaşma kararı aldık" diyor. Bu kendi kendimizi aldatmaktır. Başkalarının var saydığı Kıbrıs Cumhuriyetine "toplum olarak" şu veya bu haklarla katılmayı kabul etmiş oluyoruz. Türkiye AB üyesi olmadan Rum'un peşinden (ve Rum liderliğinin sırf 1960'ın Garantilerinden kurtulmak için AB üyesi olduğunu unutarak) AB üyesi olmak hevesi ile "müşterek milli davanın yegâne direği olan Anavatandan kopmayı göze alıyoruz".

Halkımızı "kurucu devlet" ve "eşitlik şarttır" sözleri ile teselli ediyoruz. "Devlet" kelimesinin "vilâyet- hem de karma vilâyet" olduğunu gizliyoruz; eşitliğin "egemenlikte eşitlik" anlamına gelmediğini de gizliyoruz. Hristofyas sonuçtan memnun olduğunu açıklamış. Niye memnun olmasın?

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Rauf R. DENKTAŞ yazıları