AB ile ilişkiler

Yayın Tarihi: 29/12/08 00:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

AB, Rum idaresinin müracaatını kabul ederek, on yıllarca insan hakları, hukukun üstünlüğü, uluslararası Antlaşmaların geçerliliği, demokrasi konularında kavgalı, ikiye bölünmüş bir ,ülkeyi üye yapmakla hata yaptığını kabul etmekte fakat Kıbrıs Türk halkı ile Türkiye'yi bu hatayı meşrulaştırmaya davetten de vazgeçmemektedir. Üyesi addettiği "Kıbrıs"tan yana tavrını koymuş olan AB Kıbrıs Türklerini "Kıbrıs" dediği eli kanlı, geçmişi bozuk Rum idaresinin gözü ile görmektedir. Bu görüşe göre "Kıbrıs Cumhuriyetinin halkı Kıbrıslılardır ve bu Kıbrıslıların seçmiş oldukları meşru bir hükümet vardır. Bu hükümet Rumların idaresindedir ve ada işgal altında olduğu için bu 'meşru hükümet' egemenliğini işgal altındaki Kuzey Kıbrıs'a yayamıyor ve Kuzeyde yaşayan Kıbrıslılar da işgal altında yaşamaktadırlar; bunların çoğu Güneydeki Kıbrıslılarla birleşmek ve bütünleşmek istemektedirler ancak işgalciler buna engel olmaktadır".

Durumu böyle gören ve değerlendiren AB yetkilileri "Kıbrıslıların" işgalden kurtulup adanın birleşip bütünleşmesi için yardımcı olmak için çalışmaktadırlar. Bu maksatla Kuzeye de yaptıkları ziyaretlerde Kıbrıs Türk halkının seçtiği makamları tanımamakta, onları "azınlık cemaatının" seçtiği temsilciler olarak algılamakta ve bu ziyaretlerde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti makamlarına "sakın ola bize devletimiz var deyip, bayrak, sancak veya devleti simgeleyen amblem göstermeyin" diyebilmektedirler. Rum tarafı, AB'nin Kıbrıs meselesinde aktif rol oynamasından yanadır; Türk tarafı buna itiraz ediyor ancak "maddi yardım ve uzman yardımı konusunda varız" diyor. Bu tutumun AB'ye yıllardır takip ettiği yanlış yola devam için cesaret verdiğini kim, ne zaman anlayacak?

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti makamlarının kendilerini tanımayan, Rum idaresini meşru hükümet olarak kabul eden, Kıbrıs meselesinin 1974'de başlayan bir işgal meselesi olduğuna inanarak Türkiye'ye "askerini çek, meşru hükümeti tanı" çağrısı yapan AB makamlarından bu şekilde yardım istemeleri ve bu yardım yapıldıkça AB'nin bizi Rum'a ram etme eylemini ve baskısını artıracağını düşünmemeleri üzücüdür. Kişiler bile kendilerini tanımayan, aşağılayan, haksızlık yapan bir kişiden veya makamdan yardım istemeyi düşünemedikleri, bunu bir zül addettikleri bir ortamda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti makamlarının AB ile "içli dışlı sarımsak başlı" ilişkilerini yadırgamamak mümkün değildir. Böyle bir alış verişte kişi kendisini aşağılayarak yardıma koşan tarafın kendisinden ne beklediğini de hesap etmek zorundadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti makamlarının böyle bir değerlendirme yapmadıkları aşikârdır. AB'nin Kuzeydeki Kıbrıslılarla (azınlıkla) ilgisi "Kıbrıslıları meşru hükümetin damı altında birleştirmek, adayı bir bütün haline getirerek AB normları çerçevesinde Kıbrıs'ın yarı buçuk üyeliğini tamamlamaktır". Bu konuda Türkiye'nin Kıbrıs üzerindeki hakları, 1960 Antlaşmalarının temelini oluşturan Lozan dengesi AB'yi ilgilendirmemektedir. "İşgal altında yaşayan azınlıktan" istenen uslu çocuk olması ve Kıbrıs Cumhurbaşkanı Hristofyas'ı üzmemesidir.

Sayın Talat'ın son açıklamalarından AB makamlarını "ayrı devlet, ayrı egemenlik" istemediği, "konfederasyon değil federasyonda kararlı olduğu" konusunda tatmin ettiği anlaşılmaktadır. Annan Planına evet demiş olan uslu çocuk, uslu çocuk olmaya devam edeceği garantisini vermiş oldu. O halde AB yetkililerinin Kuzeye gelip "Kıbrıslıları birleştirip bütünleştirme" çabalarını yoğunlaştırmaları beklenebilir. "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni tanımıyoruz; siz Kuzeyde işgal altında yaşayan azınlıksınız-tek halkın içinde yüzde yirmi bir topluluksunuz" diyen AB yetkililerini karşılamak için kırmızı halıları hazırlayalım.

Bu gidişat bizi teslimiyete götürmektedir. 1960 Antlaşmaları gibi Garantilenmiş bir ortaklığı yıkarak Kıbrıs'ın tümüne sahip çıktıkları inancında olan Rum tarafı ile yeniden ve bu kez Garantilerin kâğıt üzerinde kalacağı karma bir hayat özleyen federasyon aşıkları, birkaç yıl içinde dünya başlarına yıkıldığında kaçacak delik arayacaklar fakat bulamayacaklardır. 1963-74 cinayetlerini yok farz ederek "Kıbrıs meselesi 1974'de başlayan bir işgal meselesidir" diyen ve bu sahte mesajı AB'ye de kabul ettirmiş olan Rum tarafı ile karşılıklı dostluğa, güvene, müşterek vizyona ve çıkara dayalı federasyon yapılamayacağını dam başımıza yıkıldığında öğrenmeğe hiç niyetimiz yoktur. Tutulan yanlış yoldan dönmek için acele edilmelidir. Bu yol Anavatan Türkiye'nin milli görüşü ve çıkarları ile bağdaşmayan bir yoldur. Sayın Talat Ankara ile işbirliği içinde hareket ettiğini de söylemektedir. Halk geleceğine şüphe içinde bakmaktadır. AB ile "toplum temsilcilerinin" ilişkileri bu şüpheyi iyice artırmaktadır.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Rauf R. DENKTAŞ yazıları