Türk Askeri Gidene Kadar !

Yayın Tarihi: 19/10/09 00:00
okuma süresi: 7 dak.
A- A A+

Rum Meclis Başkanı Karoyan, Rum Ortodoks Kilisesinin Başpiskoposu Hrisostomos, "Kıbrıs'ın Cumhurbaşkanı" sahte unvanı altında seyreden Hristofyas ve Milli Konsey, kırmızı çizgilerinin başlangıcını ve sonunu tek bir mesajla açıklamışlardır: Türk askeri Kıbrıs'tan gidene kadar mücadelemiz sürecektir.

Hrisofyas "uniter federasyon" dediği safsatayı "Türk askerini adadan çıkarmak için başka çare olmadığı" nedeniyle görüşmekte olduğunu kaçıncı kez tekrarlamıştır. Yunanistan da, birçok AB üyesi gibi, Garantilere gerek yoktur mesajını tekrarlayıp durmaktadır. Akritas planına bakarsak, orada da hedefin Türk-Yunan dengesine dayanan 1960 Devletini ortadan kaldırarak Garantilerden ve Türk askerinden kurtulup Kıbrıs'a sahip çıkmak ve Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlayacak bir statüyü elde etmek olduğunu görürüz. Bunun da yolu Kıbrıs'ta "Tek halk, tek egemenlik, tek devlet vardır" diyerek 1960 Antlaşmalarının "Kıbrıs Halkına" haksızlık yaptığını savunmaktı. Bu yapılmaktadır.

Bu nedenle "Kıbrıs'ta iki eşit egemen ve kendi kaderini tayin hakkı olan halkın var olduğunu" her fırsatta haykırmak zorundayız. KKTC, Kıbrıs Türk Halkının kendi kaderini kullanarak oluşturduğu bir devlettir ve varlığı ile bu görevi 26 yıldır yapmaktadır. KKTC var olduğu sürece AB "Kıbrıs'ın tümünü şemsiyesi altına alamayacağını görecek ve biz KKTC'ye dört elle sarıldığımız sürece de KKTC makamları ile "KKTC makamları olarak" temas etmek zorunda kalacaktır. KKTC'ne dört elle sarılmak görevi ve sorumluluğu kuşkusuz KKTC'nin üst makamlarında oturanlara, yani Cumhurbaşkanı ile Hükümete ve partilere düşer. Annan Planına evet demekle başlayan süreç bu konuda bizi oldukça yaralamış ve dış dünyaya devlet-egemenlik istemeyen bir azınlık olduğumuz intibaını vermiştir.

Rum tarafından gelen "Türk askeri Kıbrıs'tan gidene kadar mücadele devam edecektir" mesajlarına verilen cevaplar tatmin edici değildir çünkü Rum liderliği bu mesajı verirken AB üyeliğine dayanmaktadır. AB üyesi Kıbrıs'ın dıştan garantiye ve askere ihtiyacı yoktur demektedirler. Bizimkiler ve Türkiye "Garantilerin devamı kırmızı çizgimizdir" derken, Kıbrıs'ta, Garantilerin altını boşaltan Talat-Hristofyas görüşmelerinin devamını desteklediklerini de söylemektedirler. Talat-Hristofyas görüşmeleri, Türkiye AB üyesi olmadan bizi "Tek halk tek devlet" formülü ile Rumlarla birleştirerek 1960 Antlaşmalarının temelini teşkil eden Türk-Yunan dengesini ortadan kaldıracaktır. Rumların AB'ye üye olmalarının nedeni de bu sonucu elde etmek içindi. Bunu tamamlamaları için bizim de kendilerine iştirak etmemizi istiyorlar. Görüşmelerin hedefi budur: KKTC buhar olacak ve Garantileri ret eden AB'de sözde "Kıbrıs'ın" yasa dışı üyeliği de bütün Kıbrıs için meşrulaştırılmış olacak. Bunun doğal sonucu Türk askerinin er geç adadan çekilmesi ve Garanti Anlaşmasının da kâğıt üzerinde kalmasıdır. Tek halk(tek millet, yani Kıbrıslılar) olarak AB üyesi olduktan sonra "AB üyesi Kıbrıslıların" adanın her yerine yerleşme hakkı engellenemeyecektir. Yunanistan'dan gelecek olan zenginlerin parasal baskısı, işsiz güçsüz takımının sosyal baskısı , Rum ekonomisinin baskısına eklenince meydana gelecek olan manzarayı, geçmişi bilen her Türk, tahmin edebilecektir.

Geçmişi bilmeyenler, Devlet Bakanı ve Baş müzakereci Sayın Bağış'ın zannettiği gibi , iki halkın yüzyıllar boyunca birlikte yaşadıklarını ve yine (liderlerin yapacakları bir anlaşma çerçevesinde) yaşayabilecekleri inancını devam ettireceklerdir. Yanıldıklarını anladıkları gün iş işten geçmiş, Türkiye Girit'in arkasından ağladığı gibi Kıbrıs'ın arkasından bakar duruma gelecektir. İki halk yüzyıllarca birlikte yaşamışlardır ancak 300 yıldan fazla Osmanlı idaresinde, 80 yıldan fazla da İngiliz idaresinde yaşamışlardır. Baş başa kaldıkları süre 1960-63 yıllarıdır. 46 yıldır da Rum liderliği Kıbrıs'ın tümüne sahip olmak için Kıbrıs Türk halkının "egemen eşitliğini", kurucu ortaklık statüsünü, huzur içinde yaşayabilmesi için Türk Garantisinin fiili ve etkin bir Garanti olarak devamını ret etmektedir. Kıbrıs'ın Türkiye'den kopması, Türkiye'nin Kıbrıs üzerindeki haklarından vazgeçmesi istenmektedir. Talat-Hritofyas görüşmelerine Rum tarafı bu maksatla katılmaktadır. İki liderin bu çerçevede varacakları bir anlaşmayı Türkiye destekleyecek mi? Sn. Bağış'ın beyanatlarından bu anlaşılmaktadır. İnşallah yanlış bir değerlendirme yapmaktayız. Rum tarafı "Zurih-Londra zeminini yıktık" diye bayram yapmaktadır. Bu zemin "içte iki taraf arasında egemenliğe ve iki ayrı demokrasiye dayalı eşit ortaklık, dışta da Türk-Yunan dengesinin (Lozan dengesinin) korunmasını öngören temel zemindir". Bir noktada müşterek seçim önerileri , ayrı egemenlik istememek, konfederasyona hayır gibi peşin tavizlerle 46 yıldır bu halkın korumaya çalıştığı ne varsa heba edilmek üzeredir. Türkiye Zurih-Londra Antlaşmalarından kaynaklanan bu dengelerden vazgeçiyor mu ki "liderlerin varacakları bir anlaşmayı desteklemeye hazır olduğunu sık sık açıklamaya başlamıştır ! Bence hem KKTC'de , hem de Türkiye'de dünyaya yanlış bir imaj verilmektedir: Uzlaşmaya muhtacız; her ne pahasına olursa olsun uzlaşmaya hazırız! Kıbrıs'ın gerçeklerini, Rum-Yunan siyasetini bilen Halk ve Türk ulusu bu görüşte değildir. Rum-Yunan ikilisi Türk askerini adadan çıkarıncaya kadar mücadeleye devam edeceğini açıkladığına göre , Türk tarafı olarak Garantilerin devam edeceği ve mutabık kalınacak sayıda Türk askerinin 1960'da olduğu gibi adada kalmaya devam edeceği kabul edilmedikçe anlaşma olamayacağını dünyaya duyurma zamanı gelmiş demektir.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Rauf R. DENKTAŞ yazıları