Biz marjinal görüşlüler (3)

Yayın Tarihi: 12/11/09 00:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

Geçen günkü yazımda Zurih ve Londra Antlaşmalarının temelinde değişiklik yapılamayacağına değinmiştim. Buna açıklık getirmem gerekmektedir çünkü Rum tarafında , Sn. Talat Cumhurbaşkanı ile muavininin seçimlerinde, bir noktada "ağırlıklı oy" safsatası ile müşterek listeden seçime gidilebileceğini teslim edince, "Zurihi deldik" diye bir açıklama yapılmıştı. Hristofyas da "Türkler ilk defa ayrı egemenlik iddiasından vazgeçtiler" demişti. Sn. Talat da "tek halk, tek egemenlik, tek devlet" formülünü kabul ettiğine göre Zurih ve Londra Antlaşmalarının temeline bakmak gerekmektedir.

1960 Anlaşmaları Enosis nedeniyle iki NATO üyesi (Türkiye ile Yunanistan) Kıbrıs için savaşmasın diye, İngiltere'nin de oluru alınarak ve İngiltere'ye egemen üsler bırakılarak, yapılmış anlaşmalardır. Türkiye, 1923'de İngiltere'ye bırakılmış olan Kıbrıs'tan İngiltere çekilecek olursa adanın eski sahibine verilmesi tezindeydi ve İngiltere'nin adadan çekileceğine inanmadığı için de uzun süre Kıbrıs'ta ve Yunanistan'da devam eden ENOSİS etkinliklerini önemsemiyor, "benim Kıbrıs meselem yoktur" diyerek Yunanistan'ın Lozan dengesini bozma eylemini bu şekilde önlemeğe çalışıyordu. Yunanistan Kıbrıs meselesini "KIBRIS HALKININ KENDİ KADERİNİ TAYİN HAKKINI KULLANARAK ENOSİS İSTEMİNİN KABUL EDİLMESİ" talebi ile 1954'de Birleşmiş Milletlere götürünce Türkiye ve Kıbrıs'ta Türk liderliği ayağa kalkarak bu talebin ret edilmesi için yola çıkmıştı. Kıbrıs'ta iki halk vardı; Lozan dengesi bozulamazdı; halkların kendi kaderlerini tayin hakkı başkalarını kolonize etmek için kullanılamazdı ve saire. Bu karşılıklı mücadelede Türkiye'nin üzerinde titizlikle durduğu konu Lozan dengesiydi; adanın Yunanistan'a geçmesi ile Türkiye'nin güvenliğinin etkileneceğiydi. Taksim önerisi de Lozan dengesi ile halkların kendi kaderlerini tayin haklarını kaale alan bir öneriydi. Kıbrıs'ta kendi kaderini tayin hakkı olan iki halk vardı. Bu da kabul edilmeyince ve Yunanistan Türkiye'nin Kıbrıs konusunda boyun eğmeyeceğini anlayınca Kıbrıs'ın bağımsızlığı gündeme geldi ve Fonksiyonel federatif bir ortaklık devleti üzerinde anlaşmaya varıldı. BU ANLAŞMA LOZANDA VARILMIŞ OLAN TÜRK-YUNAN DENGESİNİ TEMEL OLARAK ALMIŞTI. Bu temel hiçbir zaman bozulmasın diye İki halkın zıt siyasi talepleri (Enosis ve Taksim) yasaklanıyor; içte bir tarafın diğerine tahakküm tehlikesi vetolarla, ayrı cemaat meclisleri, özel oylama hakları ile önleniyor ve bu "oluşum (state of affairs)" üç devlet tarafından Garantilenmekle kalmıyor Garantörlere müdahale hakkı tanınıyordu. Kıbrıs'ın Türkiye ve Yunanistan'ın birlikte üye olmadığı bir kuruluşa üye olması da karşılıklı veto hakları ile yasaklanmış oluyordu.

Bunun daha iyi anlaşılması için konuya şöyle bakalım: Ortaklaşa bir bina yapılmıştır. Binanın arsasına kimse dokunamaz çünkü bu arsa Türk-Yunan dengesini temsil etmektedir. Ortaklık bunun üzerine kurulmuştur. Makarios'un "bağımsızlığım tam değildir; garantiler bağımsızlığımı kısıtlıyor" yaygarası bu temeli bozmak içindi. Gerçek olan, bağımsızlık ortaklık olarak devam etsin, Enosis yeniden gündeme gelmesin diye tüm tarafların oluru ile kısıtlanmıştı. Fakat, Makarios ortaklık binasını yıktı. Neyi yok edemedi? Türk ortağı yok edemedi ve binanın oturduğu arsayı kendi tapusuna alamadı çünkü Garanti Anlaşması devam etti ve ediyor. Ortaklık binasının yeniden tamiri ve devamı için yapılan bütün teşebbüsleri Rum tarafı ret etti çünkü Güvenlik Konseyinde alınan tek yanlı kararlarla arsaya da sahip çıkabileceğini ümit etti. Olmadı. Yirminci yılda, Türk ortak kendi binasını ayni arsanın içine inşa etti. Ortaklık için de kapıları açık bıraktı.
Rum tarafının veya herhangi bir diğer devletin "yıkılan bina yıkılmamıştır; siz, sokağa atılmış olan Türk ortağın bu arsanın üzerine ayrı bir bina yapma hakkınız yoktur" deme yetkisi yoktur, yeter ki arsa yerinde kalsın, taraflardan biri diğerini idareye kalkmasın. Rum tarafı arsayı ortadan kaldırmak veya kendine mal etmek için uğraşmaktadır. En son marifeti Türkiye üye olmadan AB'ye üye olmasıdır. AB'nin ayıbı suçlu, eli kanlı, sicili bozuk Rum ortağı "Kıbrıs" diye üye yapmış olması ve bunu Türkiye ile bize kabul ettirmek girişimlerini sürdürmesidir. Türkiye 1960 Antlaşmalarının kendisine verdiği haklara (arsaya) sahip çıktığı sürece AB , Kuzeyi de üye yapmadıkça Kıbrıs'ın tam üye olmadığını anlayacaktır yeter ki bu konuda taviz verilmesin. İşte, Sn. Talat'ın tek halk, tek devlet formülünü kabul etmekle kalmaması , Türkiye üye olmadan "halk AB istiyor, uzlaşma istiyor" diyerek bunu temin etmek için iki ayrı demokrasiye dayanan bir oluşuma da su katması bizi , Rumların "Zurihi deldik" diyerek bayram yaptıkları bir noktaya getirmiştir. Türk Hükümetinin "görüşmeleri destekliyoruz" beyanları Sn. Talat'a kuşkusuz güç vermektedir. Ancak bu gücü doğru yolda kullanmadığını hem halkımız hem de Anadolu halkı iyice görmeye başlamıştır. Sn. Talat korumak ve yüceltmek andını içtiği bir devleti sıfırlamak ve kendine güvenerek oy vermiş olan egemen bir halkı cemaat yapmak yolundadır. Sorumluluğu ağırdır. Hukuk açısından da son beyanatlarının ışığında çok zor bir durumda kalacağı aşikârdır. Kıbrıs milli davamızdır, Devletimizden ve egemenliğimizden taviz verilemez, bizi kimse Anavatandan ayıramaz diyen halkın seçtiği partilerin meclisteki oyları her halde "marjinal insanların oylarıdır" denemez. Sn. Talat'ın yerinde olmak istemezdim.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Rauf R. DENKTAŞ yazıları