Güvenli, makul, kabuledilebilir barış

Yayın Tarihi: 22/01/10 16:42
okuma süresi: 7 dak.
A- A A+

Cumhurbaşkanımız Sn. Talat, geçenlerde seçim kampanyasını Gönyeli'de sürdürdü. Basında okuduğumuza göre Sn. Talat Hristofyas ile devam eden görüşmelerin ikinci turunda sonuç alabileceği ümidinde. Diğer yanda Hristofyas önemli görüş ayrılıkları devam etmektedir diyor. Sn. Talat'ın iyimser beyanatlarını yorumlayan Hristofyas "seçimleri var; o nedenle iyimser konuşuyor" diyor, hatta bir defasında bir düşmanın bile söyleyemeyeceği şekilde "Talat benden de seçimleri için yardım istedi, iyimser konuşmamı istedi" diyebilmişti bu samimi yoldaş. Sn.Talat "makul, kabul edilebilir, en önemlisi güvenli bir barış hedeflediğini" de duyurdu.

İkinci turun sonu, bu ayın sonuna denk düşüyor. Bekleyip göreceğiz. Sn. Talat'ın ümit ettiği gibi ortaya ortak bir belge çıkarsa, Türk tarafının Hristofyas'a evet diyebileceği armağanlarla dolu bir pakete şahit olacağız. O zaman da Sn. Talat seçimlerde seçilmemek için son adımını atmış olacaktır.

Sn.Talat Gönyelilere şu müjdeyi de verdi; "Gönyeli kentinin uluslararası alanda kabul göreceği bir ortam için çalışıyoruz" dedi. Gönyeliler bundan ne anladılar bilemem ancak ben bir şey anlamadım. Ayrı devletten, ayrı egemenlikten, ayrı HALK olmaktan, yani kendi kaderimizi tayin hakkından, vazgeçerek "Kıbrıs meselesi Türk istilasından kaynaklanan bir meseledir; asker giderse, yerleşikler çıkarsa , Garanti Anlaşması lağvedilirse mesele hallolur" diyen Rum tarafı ile bütünleşeceğiz, ve Gönyeli uluslararası alanda kabul görecek ! Anlayamadım.

Anlaşmanın makul olacağına da bakalım. Bize göre makul olanı ( Mesela, Garantilerin devamı; mal mülk konusunun global bir şekilde hallini ), Rum tarafı "asla", "mantıksızdır", "Türkiye aklını başına alsın" diyerek ret etmektedir. Milli davalarda aranan hal çaresi milli burçları veya hakları korumalıdır. Bizim milli burçlarımız tarihidir ve hukukidir. Nedir bunlar? Rum Halkından ayrı bir halk/millet olduğumuzdur; ayrı seçim ve seçilme hakkımızdır; kendi kaderimizi tayin hakkıdır,

Egemenliğimizden kaynaklanan siyasi eşitliğimizdir; bu nedenlerle de Rum idaresinin hiç bir zaman bizim veya Kıbrıs'ın meşru hükümeti olmadığı, olamayacağıdır; Türkiye ile olan bağlarımızın kutsallığıdır; Garanti Anlaşmasının dokunulmazlığıdır. Rumlara göre bunlardan bahsetmek bile "uzlaşmazlığımızın kanıtıdır". Onlara göre Kıbrıs'ta çoğunluk idaresi makul bir sonuçtur; Garantilerin kalkması, Türk askerinin ve yerleşiklerin adadan çıkışlarında ısrar makul bir taleptir. Liste uzatılabilir. Böylelikle Sn. Talat'ın "kabul edilebilir" şartının da , biz teslim olmadıkça, pek geçerli olmayacağı görülmektedir.

Sn. Talat Gönyelideki konuşmasında "en önemlisi varılacak anlaşmanın güvenli bir barış olmasıdır. Bunu hedefliyoruz" demişti. Kıbrıs meselesini yaşamış olan bizlere göre 1960 Antlaşmalarından daha güvenli bir anlaşma düşünülemezdi. Böyle, garantilenmiş, iki eşit halkın ortaklığına dayalı bir düzenin yaşayabilmesi için Rum tarafının "bu anlaşmanın oluşabilmesi için biz Enosis'ten, Türkleri tahakküm altına almaktan gönüllü olarak vazgeçtik, bunda samimiyiz; Türkiye'nin Kıbrıs üzerindeki haklarının, Türk-Yunan dengesinin bozulmayacağını da benimsedik" demeleri gerekmez miydi? Bunu hiçbir zaman kabul etmediler, eşitliği ve Türkiye'nin Garantörlüğünü kabul etmediler, kendilerini "Yunan Kıbrıs'ta yaşayan Yunan halkı" olarak görmeye, hatta "Kıbrıslılar milletymişler gibi davranmaya, bizi bu milletin içinde bir azınlık olarak görmeye devam ettiler ve Akritas Planını hazırlayarak Kıbrıs'a sahip çıkma eylemini acımasızca uyguladılar.

Bugüne kadar bu liderlerden tek bir tanesi "biz yaptık, biz bulduk" diyerek 1963-74 yıllarında Türklere yaptıklarından nedamet getirdi mi? Bize yaptıkları ile yarattıkları yasa ve anayasa dışı ortamdan yararlanarak "Kıbrıs hükümeti" oldular; utanmadılar, AB'nin tüm ilkelerini çiğnedikleri halde AB üyeliğini elde etmek için her yalana , her desiseye tevessül ettiler ve bugün karşımızda "Kıbrıs'ın meşru hükümeti" olarak durmakta, Sn. Talat'tan sahte Cumhurbaşkanı veya işgal rejiminin Cumhurbaşkanı olarak bahsetmektedirler. Kilise daha geçenlerde "artık güçlüyüz, Enosis istediğimizi açıklayalım bu iş bitsin" diyebilmiştir. Yunanistan'a göre AB üyeliği Enosis anlamına gelmektedir. Türk –Yunan dengesi diye bir unsur yoktur ve gelecekte Garantilere de gerek yoktur. Kıbrıs'ta toplumlardan oluşan Tek Halk, tek devlet, tek egemenlik vardır ve İngilizler de Garanti Antlaşmasını gündeme getirmiştir , "günü geldiğinde konuşalım" diyor. Neyi ? Kıbrıs'ta Türk var olduğu sürece kalıcı olacağına inandığımız (ve olmasaydı adadan yok edilmiş olacağımız) Garantileri!

1960'dan daha güçlü bir güvenliğe ihtiyacımız vardır. Bunun formülü de bugünün Kıbrıs'ında vardır, bu da ayrı devlet, ayrı egemen halk ve bunlara dayalı hudutlar ile haklardır; Garantilerin devamıdır. Gerisi lâftan ibarettir ve acısını gelecek nesiller çekecek, tarih, 27 yaşına gelmiş bir devleti yok farz ederek anlaşma yapanları af etmeyecektir. Sn. Downer "uluslararası camia, Talat, Hristofyas ve Türkiye ayrı devlet kabul etmiyorlar" diyor. Sn. Downer'in Türkiye adına konuşma hakkı olduğunu sanmıyorum. Sn. Talat'a ise kimse KKTC'den vazgeçebilirsin, egemenliğimizi Rum'a yama yapabilirsin hak ve yetkisini vermediğine göre gerçekleri kabul etmek gerekmektedir. Halkın %80'i devletim, egemenliğim, Garantiler demektedir. Bu sesi duymak gerekmektedir. Adanın iki devlet esasında birleşmesi barışı kalıcı yapacaktır. 1960 düzenine benzer karmaşık bir düzenin ömrü az, sonucu feci olacaktır.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Rauf R. DENKTAŞ yazıları