DOĞA ve ÇEVRE
okuma süresi: 15 dak.

Doç. Dr. Nazım Kaşot: Eğitimi sadece dört duvar arasına sıkıştırma düşüncesinden vazgeçilmeli

Doç. Dr. Nazım Kaşot: Eğitimi sadece dört duvar arasına sıkıştırma düşüncesinden vazgeçilmeli

Biyolog ve Çevre Eğitimi Uzmanı Doç. Dr. Nazım Kaşot, çevre bilinci yüksek bireyler yetiştirmenin okullarda çevre eğitimine önem vererek mümkün olabileceğini belirtti.

Yayın Tarihi: 26/12/21 16:46
okuma süresi: 15 dak.
Doç. Dr. Nazım Kaşot: Eğitimi sadece dört duvar arasına sıkıştırma düşüncesinden vazgeçilmeli

Çevre bilincine sahip nesiller yetiştirebilmek için çevre eğitimlerinin erken çocukluk döneminde (0-8 yaş) başlaması gerektiğinin altını çizen Nazım kaşot, “Ağaç yaşken eğilir atasözümüzde de vurgulandığı gibi çevre eğitimlerinin de erken çocukluk döneminde başlaması etkililiği açısından oldukça önemlidir” ifadesini kullandı.

“Farklı alanlarda olduğu gibi çevre konusunun da temeli eğitime dayanmaktadır” diyen Kaşot, “Çevre bilinci yüksek bireyler demek çevre bilgisi açısından donanımlı, çevreye yönelik olumlu tutumlara sahip ve çevrede olumlu davranışlar sergileyen bireylerdir. Bu üç unsurun birbiriyle olan etkileşimi sonucunda çevre bilinçli bireylerden söz etmek mümkün olabilir” dedi.

Kaşot, bu nedenle Doğal Hayat’ın sloganında da vurgulandığı gibi tanı-sev-koru üçlüsünün gerçekleşmesinden bahsedilebileceğini kaydetti. Türk Ajansı Kıbrıs’ın (TAK) sorularını yanıtlayan Çevre Koruma Dairesi Doğal Hayat Şubesi personeli Biyolog ve Çevre Eğitimi Uzmanı Doç. Dr. Nazım Kaşot, “Bu üçlüyü etkileşimli hale getirecek yegane unsur elbette ki çevre eğitimidir. Bu nedenle çevre eğitimi oldukça önemlidir” vurgusunda bulundu.

Kaşot, bu konuya dikkat çekmek amacıyla hazırlanan, kendisinin de bölüm yazarları arasında olduğu ve editörlüğünü Prof. Dr. Hülya Gülay Ogelman’ın yaptığı “Erken Çocukluk Döneminde Çevre Eğitimi” isimli kitabın konuyu birçok yönüyle ele alan kaynak kitaplardan biri olduğuna değindi.    

“ETKİLİ ÇEVRE EĞİTİMİ TEORİ İLE SNIRLI KALMAMALI”

Etkili çevre eğitiminin hiç şüphesiz teorik bilgiyle sınırlı kalmayıp, öğrencilere doğada bu konuya yönelik yaşam pratiklerini de sunan bir yapıda tasarlanması gerektiğini söyleyen Doç. Dr. Nazım Kaşot, “Covid-19 Pandemisiyle birlikte yaşadığımız kapanmalar sonucunda bir süre yüz yüze eğitime ara verilerek çevrim içi eğitime geçilmişti. Kapanma dönemiyle birlikte doğayla zayıflayan bağlarımızı da ciddi ciddi sorgulamaya başlamıştık. Uzun zaman görülmeyen yunusların, insanın doğadan çekilmesiyle birlikte kaybolduğu düşünülen alanlarda görülmeye başladığına şahit olmuştuk. Çevre eğitimine dair konuşmalarım sırasında da hep vurguladığım gibi “Doğa insansız yaşayabilir ama insan doğasız yaşayamaz”! Bu dönem doğanın önemini hatırlamaya başlamıştık” şeklinde konuştu.

Dünyada, Finlandiya gibi eğitimde markalaşmış sistemlerin en önemli özelliklerinden birinin de sınıf dışı eğitime önem vermeleri olduğunu hatırlatan Kaşot, teknolojik açıdan birçok gelişmenin yaşandığı bu dönemde eğitimi sadece dört duvar arasına sıkıştırma düşüncesinden vazgeçilmesi gerektiğini vurguladı.

Kaşot, bu konudaki sözlerini şöyle sürdürdü:

“Gerektiğinde, okulun bahçesinde yapılacak sınıf dışı eğitimler bile paha biçilemez değerdedir. Çevre eğitimi gibi özel alanlarda bitki ve hayvanları sadece resimlerini göstererek öğretmeye çalışmak yeterli olmayacak ve bireylerin bu türlerle bağ kurmasına da imkan sağlamayacaktır. Bu nedenle çevre eğitimi verilirken teoriğin yanında pratik uygulamalarla ve özellikle öğrencilerin yaparak yaşayarak öğrenmelerine fırsat tanınacak şekilde uygulanması oldukça önemli bir konudur.”

DÜNYADAKİ BAŞARILI ÖRNEKLER: FİNLANDİYA VE ALMANYA

Çevre eğitimi konularında dünyada pek çok başarılı ülke bulunduğuna değinen Doç. Dr. Nazım Kaşot, kendisini bu alanda en çok etkileyen ülkelerinse Finlandiya ve Almanya olduğunu belirtti.

Bu ülkelerde erken çocukluk dönemindeki çocukların doğada eğitim almalarına imkan sağlayan orman okulları bulunduğunu ve çocukların doğanın içerisinde gerek risk faktörlerini gerekse de doğanın kendisini yaparak yaşayarak öğrenme fırsatı yakaladıklarını” anlatan Kaşot, “Bu konuyla ilgili birçok eğitime katılmış birisi olarak bu uygulamanın ülkemiz şartlarında da teorik olarak uygunabilir olduğunu ama pratikte sahip olduğumuz kültürel değerler ve aşırı korumacı yaklaşımlarımız nedeniyle gerçekleşmesinin zor olduğunu düşünmekteyim” dedi.   

ÇEVRE EĞİTİMLERİNİN YAYGINLAŞTIRILMASI PROJESİ

Çevre Eğitimlerinin Yaygınlaştırılması Projesi’ne de değinen Doç. Dr. Nazım Kaşot,  “bu projenin kökeninin 2016 yılına dayandığını kaydetti.

Birçok Avrupa ülkesinde çevre dersi eğitim programlarının içerisine girmeye başladığını söyleyen Kaşot, 2021 yılı haziran ayında ise Milli ve Eğitim Bakanlığı’yla yapılan görüşmelerde onların da tam desteğinin alınmasıyla birlikte projenin yeni bir şekle evrildiğini aktardı.

Talim ve Terbiye Dairesi Müdürü Murad Aktuğ ve Çevre Koruma Dairesi Müdürü Emir Akyıllar’ın da  projenin gerçekleştirilmesi ve uygulanabilmesi açısından önemli katkıları olduğunu söyleyen Kaşot, proje kapsamında Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı ile belirlenmiş pilot okullarda etkinliklerin uygulanma sürecine geçildiğini ifade etti.  Kaşot, pilot okullardan gelecek geri dönüşler ve görüşler doğrultusunda da kitapçık içerisinde yer alan konulara eklemeler ve etkinliklerde de gerekmesi durumunda düzenlemeler yapılacağını, sonrasında da hazırlanan Çevre Eğitimi Destek Kılavuz’larının gelecek yıldan itibaren tüm okullarda uygulamaya başlanmasının hedeflendiğini bildirdi.

Kaşot, bu konudaki gelişmeleri şöyle aktardı:

“Çevre Eğitimlerinin Yaygınlaştırılması Projesi hem öğrenciye hem de öğretmene ulaşmayı hedeflediğimiz uzun soluklu bir projedir. Eğitim ürününü uzun vadede topladığımız bir süreçtir. Bu nedenle de projenin sürece yönelik oluşturacağı katma değer belli bir süre sonra görülmeye başlanacaktır. Bu hususu özellikle vurgulamak isterim. Tek bir eğitimle farkındalık kazandırmaktan öteye gidemeyiz ama programlar arası işbirliği ve bütünleşmeyi sağlayarak birçok kazanım sağlamak mümkün olabilecektir. Tüm amacımız, çevre bilinçli bireyler yetiştirme sürecine anlamlı katkılar koymak ve bu anlamda da nitelikli ürünler ortaya koymaktır. Eğitimde ancak uzun vadede planlanmış ve sistemin tamamına etki edebilecek projeler başarılı olabilmektedir. Bu noktada da bizler projenin amacına ulaşabilmesi için mesai mevhumu gözetmeksizin canla başla çalıştık ve de çalışmaya devam edeceğiz. Okul öncesi eğitim programıyla başlayıp ortaokula kadar devam edecek bu proje sayesinde öğrencilerin 9. Sınıfta Ekoloji ve Çevre dersi aldıklarında çevre ile ilişkili konulardaki bilgilerini bütünleştirmeleri, anlamlı bütünler oluşturmaları ve tutum ve davranışlarının olumlu yönde değişmesine katkılar sağlanması amaçlanmaktadır.”

 YABAN HAYATI FARKINDALIK EĞİTİMİ

Turizm ve Çevre Bakanlığı’na bağlı Çevre Koruma Dairesi Doğal Hayat Şubesi 6. Sınıf öğrencilerine yönelik yaban hayat farkındalığı oluşturmak amacıyla 2020-2021 eğitim-öğretim yılında çevre eğitimi faaliyetlerine başlandığını da söyleyen Kaşot, “Bu dönemde yüz yüze eğitime ara verilmiş olması nedeniyle de eğitimler çevrim içi bir şekilde öğrencilere verilmişti. Eğitim kapsamında yaban hayatın ne olduğu, dünyadaki biyolojik çeşitlilik, Kuzey Kıbrıs’ın bitki örtüsü ve sahip olduğu endemikleri, canlıları olumsuz etkileyen faktörler, biyokaçakçılık gibi konularla, Kuzey Kıbrıs’ın genel faunası, ülkemizde yaşayan omurgasız türlerden uğur böcekleri, kelebekler, peygamber develeri ve endemik türleri, omurgalı türlerden de balıklar, kurbağalar, sürüngenler, kuşlar ve memelilerle birlikte ülkemize endemik olan türlere yer veriliyordu. O dönemde Lefkoşa pilot bölge okullarında başlatılan bu çalışma 2021- 2022 eğitim-öğretim yılı itibarıyla yüz yüze eğitime geçilmesiyle birlikte Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Genel Ortaöğretim Dairesi’nden gerekli izinler alınarak tüm ilçelerde yüz yüze verilmeye başlanmıştır” şeklinde konuştu.

Pilot çalışma kapsamında 600’ e yakın öğrenciye yaban hayat farkındalık eğitimi verildiğini, şu an yüz yüze devam eden eğitimler kapsamında yaklaşık 800 öğrenciye eğitim verildiğini anlatan Kaşot, yapılan eğitim etkinlikleri sırasında öğrencilere alkol içerisinde muhafaza edilen kaplumbağa, yılan ve deniz kaplumbağası embriyosu gibi örnekler de gösterilerek gerçekte türün ne gibi özellikleri olduğunu yakından tanıtıldığını belirtti.

“Ülkemiz küçük bir ada olmasına rağmen binlerce böcek (ki endemik birçok böcek bulunmaktadır) yüzlerce balık, onlarca kurbağa ve sürüngen, 400’e yakın kuş ve çoğunluğu yarasa olmak üzere birçok memeli türüne ev sahipliği yapmaktadır” diyen Kaşot, bu türlerin Çevre Yasası altında oluşturulan Flora, Fauna Türleri ve Yabani Kuşların Korunması Tüzüğü’ne göre de koruma altına alındığının altını da çizdi.

Toplumda özellikle yılanlara karşı ciddi bir şiddet kültürü bulunduğuna vurgu yapan Kaşot, açıklamalarını şöyle sürdürdü:

“Ekosistemin vazgeçilmez elemanları olan yılanlar, fare ve sıçan populasyonlarının dengelenmesinde baykuş ve tilkilerle birlikte oldukça önemli görevler üstlenmektedirler. Ne yazık ki yılan ve baykuşlar,  batıl inanışlar ve konu hakkında yeterli bilgiye sahip olunmaması gibi nedenlerle ciddi anlamda şiddete uğramakta ve öldürülmektedirler. Bu türlere ait populasyonların azalmasına bağlı olarak da artış gösteren fare ve sıçan populasyonları da başımıza dert olmaya başlarlar. Çözümü ekosistemi topyekün zehirlemekte bulan biz insalar da zafer kazandığımızı zannederken, tüm doğayı ve en tepedeki tüketicilerden olan kendimize de zarar veririz. Özellikle korkulan canlılardan olan yılanların aslında bu kadar korkulacak canlılar olmadığını ve ekosisteme eşsiz faydalarını anlatmak amacıyla başlayan eğitimlerimiz ortaokulun ilk yılında olan öğrencilerde önemli bir farkındalık yaratmayı sonrasında 9. Sınıfta alacakları ekoloji ve çevre dersiyle de konuya yönelik bir bütünlük oluşturmayı amaçlamaktadır. Öğrenciler yanında eğitimlere katılan değerli öğretmenlerimiz de bu eğitimlerden yararlanmakta ve edindikleri bilgilerini farklı sınıflardaki öğrencilerine de yaymaktadırlar. Belli bir süre devam etmesi planlanan yaban hayat eğitimleri sayesinde toplumda yaban hayat bilincinin oluşturulması ve türlerin korunması amaçlanmaktadır.”  

“İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ KITALARDAN ÖNCE ADALARI VURACAK”

Doç. Dr. Nazım Kaşot, tüm dünyada olduğu gibi KKTC’de etkileri hissedilen iklim değişikliği ve küresel ısınma konularına da değindi.

“Bugün içinde bulunduğumuz küresel iklim değişkliği ki artık bir kriz olarak ifade ediliyor, dünyayı ciddi bir yok oluşa sürükleyebilecek önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor” diyen Kaşot,  “Küresel iklim değişikliği ortalama sıcaklarlarda meydana gelen belirgin artışlara bağlı olarak belli bir zaman içerisinde iklimde görünen belirgin değişikliklerdir. Özellikle çöplüklerden organik maddelerin bozunmasına bağlı olarak salınan metan gazı karbon dioksit gazına göre çok daha etkili bir sera gazı olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle hayvan çiftliklerinde de bu gazın ciddi bir şekilde salındığı biliniyor” dedi.

Bu durumun, dünyanın giderek ısınmasına ve kuraklığın artışına kadar beraberinde biyolojik çeşitliliğin de tehdit altına girmesine neden olabilecek birçok problemi beraberinde getirdiğini vurgulayan Kaşot, özellikle suların yükselmesinden nasibini alacak olan yerlerin kıtalardan önce adalar olacağına dikkat çekti.

“Bu noktada bir adada yaşıyor olmamız ve bunu küresel bir sorun olarak benimseyip dünya vatandaşları olarak davranmamız gerekmektedir” diyen Nazım Kaşot, bu bağlamda konuya yönelik toplumda bilinç oluşturabilmek amacıyla Ekoloji ve Çevre dersi alan öğrencilerde bu yıl İklim Değişikliği eğitimleri vermeye başladıklarını ifade etti.

Kaşot, “Bu vesileyle de Turizm ve Çevre Bakanlığı Çevre Koruma Dairesi tarafından geçen yıl başlatılan yaban hayata yönelik farkındalığın artırılmasını amaçlayan çevre eğitim projemize bir yenisi daha eklemiş olduk” dedi.

 Kaşot, “Son dönemde etkileri ciddi bir şekilde görülmeye başlanan İklim Değişikliği konusuna yönelik çözüm arayışlarında birçok yöntem kullanılması gerekmektedir. Bu nedenle ilk olarak toplumdaki farkındalık ve bilinç düzeyinin artırılması ve sonrasında da konuya yönelik alt yapı geliştirme projelerinin birçok paydaş ile birlikte çalışılarak konuya yönelik çözüm üretilebilmesi için gayret sarf edilecektir. Proje kapsamında ayrıca, iklim değişikliğine yönelik halk eğitimleri ve yükseköğretim kurumlarında da eğitimler verilecektir” ifadelerini kullandı.

“HAMURU YOĞURAN AİLE VE ÖĞRETMENLERDİR”

 Çevre eğitimi konusunda ailelere de öğretmenlere de çok büyük görevler düştüğünü anlatan Do.Dr. Nazım Kaşot, “Öncelikle eğitim ailede başlıyor ve anne babalar olarak çocuklarımızın rol modelleri oluyoruz. Bu nedenle de ailelerin çevre konusuna yönelik göstereceği hassasiyet doğrudan çocukların bilinç düzeyinin şekillenmesine olumlu ya da olumsuz olarak yansıyabilmektedir. İyi örnekler olmalıyız ki çocuklarımız da iyi örnekleri görüp benimsesinler” şeklinde konuştu.

Bunun yanında öğretmenlerin konuya göstereceği hassasiyet, aile örneğinde olduğu gibi çocuklara da olumlu bir şekilde yansıyağını kaydeden Kaşot, “çevre bilinçli öğretmenlerin öğrencileri de hiç şüphesiz bilinçli olacaklardır. Hamuru yoğuran aile ve öğretmenlerdir” dedi.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.