İÇ HABERLER
okuma süresi: 9 dak.

Mamalı: "Siyasetin yasal zemini yozlaşmayı ve kirlenmeyi doğurmuştur"

Mamalı: "Siyasetin yasal zemini yozlaşmayı ve kirlenmeyi doğurmuştur"

Bölgecilik olayı ülke siyasetine bütüncül anlamda zarar vermiştir. Bölgecilik toplumsal siyaset üretilmesini olumsuz yönde etkilemektedir.

Yayın Tarihi: 15/07/13 10:59
okuma süresi: 9 dak.
Mamalı: "Siyasetin yasal zemini yozlaşmayı ve kirlenmeyi doğurmuştur"
A- A A+

Özellikle Bakanlık koltuğuna oturan bir bölge milletvekili veya adayı bir sonraki yapılacak seçimi garantilemek amacıyla görev ifa ederken hizmet ve refah dağıtımında kendi bölgesine ağırlık veya öncelik vermektedir. Bunun en açık uygulamalarını bakan seçiminde ve devlet istihdamlarında açıkça görebilmekteyiz. Şimdiki sistemde milletvekilliğine aday gösterilen kişiler genellikle belirli bir bölgeden değişik nedenlerle oy alabilecekleri düşünülen kişiler arasından belirlenmektedir. Nitelikli ve genel kabul görmüş adayların seçilememesi nedeniyle siyaset günden güne yozlaşıp bugünkü rezil hale gelmiştir. "Tek Liste" halinde seçimlere girip ülke çapında seçmenden oy istenebilecek bir seçim sistemi kurulmadığı taktirde siyasi feodalite devam edecektir.

Siyasi köhnemenin bir başka nedeni de milletvekili transferleridir. Partisinden istifa eden milletvekilinin (ve belediye başkanının) bir sonraki seçime kadar bir başka partiye katılması ve Bakan olması yasal olarak engellenmelidir. İstifa eden vekil Mecliste sadece bağımsız parlamento üyesi olarak vekilliğini sürdürmelidir. Halkın iradesine saygıyı korumak ve siyasette etiketi sağlamlaştırmak için bu yöntem uygulanmalıdır. Halkın tercih etmediği yerde sonradan görev almanın yolu kapatılmalıdır.

LİYAKATIN BAŞ TACI EDİLDİĞİ BİR SİSTEM KURMAK GEREKİR

Ülkemiz uzun yıllardır partisel ve kişisel menfaatler temelinde yönetilmiştir. Partizanlıkla, siyasal partiler, iktidara geldikten sonra kendilerini destekleyen seçmen gruplarına çeşitli şekillerde ayrıcalıklı işlem yaparak (işe alma, terfi, tayin, ihalelerde öncelik sağlama vs.) bu kimselere haksız yere menfaat sağlamışlardır. Örneğin bir kişinin kamu görevlisi olarak istihdam edilmesinde ve yükseltilmesinde yada üst makamlara atamalarda liyakat (beceri, kabiliyet, başarı, eğitim düzeyi vs.) ilkeleri geçerli olmamış, parti rozeti bu durumlarda en önemli kriter addedilmiştir.

Ülkemizde de varolan bu partizanlığa ve adamcılığa dayalı sistemi yok edip yerine "Meritokrasi"yi getirmediğimiz taktirde yozlaşma, köhneme ve geri kalmışlık sürekli olarak gelişmeye devam edecektir. Meritokrasi yönetim erkinin, ülke idaresinin, yetenek ve kişilerin bireysel üstünlüğüne yani "liyakat"a dayandığı yönetim biçimidir. Bu yönetim şeklinde idare erki, üstün özellikleri olduğu düşünülen kişiler arasında paylaştırılmaktadır. Kayırma yoktur. Özellikle kamu yönetiminde daha bilgili ve yetenekli kişilerin seçilmesi ve yine hizmet içindeki ilerleme, yükselmelerinin bilgi başarı yetenek kıstaslarına göre yapılmasını amaçlar. Dolayısıyla, üst kademelerde zekâ, çalışkanlık ve diğer mesleki hünerleri bulunan kişilere yer verilmelidir. çözme gücüne sahip olması gerekir. Bunu da ancak devlette "liyakat sistemini" yerleştirerek gerçekleştirebiliriz.

FAİZ SÖMÜRÜSÜNE KARŞI MÜCADELEM HİÇ BİTMEYECEKTİR

Kuzey Kıbrıs'ta yaşayanlar dünya üzerinde en fazla faiz sömürüsüne uğrayan insanlardır. Yaşanan bu toplumsal faciayı önlemek için ne eski ne şimdiki hiçbir hükümet elini taşın altına koyma cesaretini gösterememiştir.

Bileşik faiz uygulamasının ( yani sürekli faize faiz uygulanması) serbest olması, hiçbir üst sınır olmadığı için fahiş oranlarda yüksek faiz işletilmesi ve yasal limit olmadığı için sınırsızca faiz tahsil edilmesi nedeniyle borçlanmak zorunda kalan insanlarımız büyük bir yıkım tehlikesiyle baş başa bırakılmaktadır.

Bu insafsız faiz sistemi nedeniyle insanlarımız tüm birikimlerini, evlerini, arabalarını, işyerlerini ve geleceklerini bir anda kaybetme noktasına gelebilmektedir. Bugün birçok insanımız üzerine saldıran bu faiz balyozunun acısından kurtulabilmek ve hatta hapse girmemek için ülkeyi terk etmek zorunda kalmaktadır.

Sömürü bir insanlık suçudur ve bunun ekonomik boyutu da aşırı faiz uygulamalarıdır. Meclisteki 4 partinin de bu noktada görevden kaçtıklarını görüyoruz. UBP Hükümeti'nden zaten bu yasayı yapması beklenmezdi. Ancak muhalfette iken bu yasayı çıkaracağını vadeden şimdiki hükümet partilerinin de meclisi hemen tatile çıkartıp halkın sömürüsünü engellemek istememeleri ise büyük bir siyasi ayıptır.

POLİS MENSUPLARININ DEMOKRASİ VE HAK MÜCADELESİNİ HİÇ TERK ETMEYECEĞİM

Demokratik toplumlarda Polis, kişisel hak ve özgürlüklerin önünde bir engel değil, bu özgürlüklerin savunucusu ve güvencesi olarak, yurttaşa huzur ve güven temin etme misyonunu üstlenmiştir. Polisin, görevini demokratik, çağdaş ve profesyonel bir şekilde yerine getirebilmesi için hukukun ve demokrasinin egemen olduğu bir işlevselliğe sahip olması kaçınılmazdır.

Polis örgütü yıllardır askeri vesayet, emir ve denetim altında bulunmaktadır. Hiçbir medeni, hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye dayalı ülkede polisin bizdeki gibi bir yapılanması bulunmamaktadır. Askeri mantık düzen mantığıdır, farklılıkların kabul görmediği, astın üste tartışmasız itaat etmesi gereken tek bir kalıp içinde kişiliklerin geri plana itildiği sıkı bir disiplin anlayışının hakim olduğu dolayısıyle içerisinde demokrasinin yaşayamayacağı bir statükosu vardır. İşte bu nedenle polisin askere bağlı olması anti-demokratik bir durumdur.

Polisin sivilleşirken siyasallaşmaması veya siyasi iktidarın oyuncağı olmayacak bir yapılanmaya kavuşturulması gerekir. En azından ülke siyasetinde kökleşmiş olan partizanlık ve nepotizm ortadan kaldırılıncaya değin polis örgütünün direkt siyasetin kucağına atılmaması gerekir. Bu nedenle polis örgütünün mümkün olduğunca özerk bir komisyon tarafından yönetilmesi ve denetlenmesi bu açıdan çok önemlidir. Bu komisyonun hukuki güvenceleri olmalı, tarafsız ve bağımsız bir yapıya sahip olmalıdır. Bu yapı ise üyelerinin Hükümet, ana muhalefet partisi, cumhurbaşkanı, başsavcılık ve adliye kurulu tarafından ayrı ayrı seçilmesi ile gerçekleştirilebilir.

BAZ İSTASYONLARINI MUTLAKA ŞEHİR DIŞINA TAŞINMALIDIR

Bazı GSM firmaları tarafından şehir ve mahalle ortalarına kurulmasına izin verilen baz istasyonları ile cep telefonu antenleri, devletin insan sağlığına hiçbir önem vermediğini gösteren önemli bir örnektir.

Bizde Devlet insanına kaşı o kadar umursuz bir anlayışa sahiptir ki; birçok ülkede baz istasyonları şehir dışına taşınırken bizde ise şehir içerisine kurulan baz istasyonlarının sayısı her geçen gün artmaktadır.

İnsan sağlığına ve genel performansa olan etkileri açısından yapılan çeşitli bilimsel araştırmalarda özellikle baz istasyonlarının yakınında yaşayanların genel vücüt sağlıklarının olumsuz etkilendiği ve yayılan radyofrekans elektromanyetik dalgalara maruz kalan insanlarda çeşit türlü rahatsızlıklar baş gösterdiği ortaya çıkmıştır.

Baz istasyonundan yayılan sinyallere belirli bir süre maruz kalan insanlarda, baş ağrısı, konsantrasyon bozuklukları, huzursuzluk, uykusuzluk ve el titremesi semptomlarının ve bu semptomların etkilediği diğer sıhhi rahatsızlar ortaya çıkmaktadır. Bugün bu tehlike karşısında baz istasyonlarının kanser yapıcı etkisi hususunda duyulan ciddi şüpheler nedeniyle kapsamlı araştırmalar dahi yapılmaktadır.

Baz istasyonları ile telefon antenlerinin görünümü ve dolayısıyle zarar verme ihtimallerinin olması dahi insanları tedirgin etmeye yeterli bir sebeptir. İşte bu sebeple ve ihtiyatlık ilkesi gereği bir çok devlet bunları toplu yaşam alanlarından mümkün mertebe uzak alanlara taşımaktadır.

İnsanlar zararlı etkileri olduğunu bile bile baz istasyonları ile birlikte yaşamaya mahkum edilemez. Devlet makamlarının suskun ve etkisiz kalması, insanlarımıza, ciddi sağlık tehlikesi yaratan bu baz istasyonlarını sıhhi zaruret gereği ortadan kaldırabilme hakkını yaratmaktadır.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.