İÇ HABERLER
okuma süresi: 7 dak.

"AB ile müzakereler ve KKTC konusunda tarih koyan taraf, Türkiye olmalı"

"AB ile müzakereler ve KKTC konusunda tarih koyan taraf, Türkiye olmalı"

Radikal yazarlarından Bahadır Kaleağası bugünkü "Kıbrıs Kıbrıs'a karşı" başlıklı yazısında "AB ile müzakereler ve KKTC konusunda koşul ve tarih koyan taraf, artık Türkiye olmalı." diye yazdı. Kaleağası'nın yazısı şöyle:

Yayın Tarihi: 23/07/11 17:02
okuma süresi: 7 dak.
"AB ile müzakereler ve KKTC konusunda tarih koyan taraf, Türkiye olmalı"
A- A A+

AB ile müzakereler ve KKTC konusunda koşul ve tarih koyan taraf, artık Türkiye olmalı.

Dünyaya bu kadar büyük ölçekte dönüşüm fırtınası hâkimken, Kıbrıs'ta kriz esintileri asimetrik bir durum yaratıyor.

Bir tarafta Şanghay, Mumbai, São Paolo, İstanbul gibi hızla büyüyen ekonomilerin on-yirmi milyonluk megapolleri, diğer tarafta bir milyonluk Kıbrıs Adası.

Londra, Tokyo, New York, Dubai gibi merkezlerde dönen sermaye, gezegeni saran internet çağı, temiz enerji devrimi arayışları... Diğer tarafta, Doğu Akdeniz'de dünyanın 'en büyük' 118. ekonomisi. Uluslararası gündem G-20 etrafında, finans, çevre, terör, yoksulluk gibi farklı frekanslarda çok temel sorunlara odaklı. Kıbrıs dosyası ise başka işlerle meşgul.

Sonuç?.. Dünyanın halen en büyük ekonomik alanı olan Avrupa Birliği'nin en önemli komşusu, resmen müstakbel üyesi ve 21. yüzyılın yükselen gücü Türkiye ile ilişkileri tıkalı. Küresel gündem, Avrupa demokrasisi ülküsü, tarafların ortak çıkarları ve de sağduyu tam aksi yönde olsa da.

Uluslararası ölçek sorunu

Tabii ki Kıbrıs sorunu da kendi içinde ilgili her taraf için çok önemlidir. Her şeyden önce bir milyon insanın yaşamıdır söz konusu olan. Ömürleri ötekileştirmenin depresif duyguları ile geçmiş yaşlı kuşakların, dünyadaki hızlı değişimden giderek kopan toplumların ve de Avrupa aidiyeti hala bulanık olan gençlerin sorunudur, yıllara meydan okuyan bu bölünmüşlük durumu.

Bu arada çok taraflı bir kazanç formülü devreye giremiyor:

Türkiye açısından AB üyeliği küresel boyutta bir ulusal çıkar ve egemenlik konusu. Demokrasi, ekonomi, teknoloji, vatandaşların yaşam standartları ve ülkenin güvenliği gibi her alanda Türkiye'yi etkileyen AB siyaset sistemine dahil olmak hedefi bu.

AB açısından da 21. yüzyılda rekabet gücü ve demokratik etki alanı daha güçlü bir aktör olmak için Türkiye bir öncelik.

Yunanistan için ise 'AB koşulları ile uyumlu Türkiye' olumlu bir senaryo. Avrupa sınırlarının Ege adalarından ziyade, Anadolu'nun kıtasal derinliğinde şekillenmesi Atina için daha makul bir seçenek. Euro krizinde girdiği girdapta Yunanistan'ın çok daha iyi algıladığı bir ulusal çıkarı söz konusu.

Kıbrıs ise hızla değişen uluslararası ekonomide AB üyesi bir barış, istikrar ve refah adası olarak parlayabilirdi.

'Kıbrıs'ta Barış'ın Kâr Payı' başlıklı rapor bu yönde somut bir analiz sunuyor. Kıbrıslı Türk, Kıbrıslı Rum ve İngiliz üç araştırmacı tarafından 2010 yılında hazırlandı (Özlem Oğuz Çilsal, Praxoula Antoniadou Kyriacou ve Fiona Mullen). Brüksel'de Avrupa Parlamentosu'nda da sunuldu. Rapora göre, savunma giderlerinde düşüş, yabancı sermaye girişi, turizm ve finans gibi birçok alanda Kıbrıs, Yunanistan ve Türkiye için barış eşittir daha çok refah.

Eski ülke, yapay devlet

Kıbrıs eski bir ülke fakat yeni bir devlet girişimi. Adanın 12 bin yıllık neolitik çağa uzanan tarihinde Hitit, Asur, Mısır, Yunan, Pers, Emevi, Bizans, Venedik ve 1571'de başlayan Osmanlı dönemleri ile zengin bir uygarlık bileşkesi var. Adanın o devirlerdeki stratejik önemi Shakespeare tarafından oyunlaştırılan Othello öyküsüne de konu olacak kadar bariz.

On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında petrol ile belirlenmeye başlayan uluslararası siyaset, Kıbrıs'a İngiliz egemenliğini getirdi. Bu dönemin mirası olan İngiliz askeri üsleri halen adada özel bir alan olmaya devam ediyor. Kuzey ve Güney Kıbrıs'taki sohbetlerde, her iki taraf halkının da bu konudaki tepkisel görüş birliğini gözlemlemek ilginç oluyor.

Sonuçta iki ayrı ülkeye aidiyet duygusu ile bağlı iki farklı etnik grup arasında, 1960 yılında başlayan yapay bir bağımsız devlet kurma denemesi tutmadı. Kıbrıs Barış Harekâtı 1974'te ülkede kanlı bir etnik temizlik girişimini engelledi. Belki en baştan adanın Türkiye ve Yunanistan arasında paylaşımı en doğrusu olurdu. Bugün de çözüm olursa ne iyi. Olmaz ise taksim kaçınılmaz.

Türkiye'nin hatası, 1974 müdahalesi sonrasında Yunanistan'ın AB'ye doğru ilerlediği yıllarda Brüksel'e mesafe alması oldu. Sonra AB üyesi Yunanistan karşısında, demokrasi sicili bozuk bir Türkiye, haklı olduğu davayı iyi savunamadı. Zaman aleyhimize işledi.

Geçmiş hatalar, gelecek fırsatlar

Türkiye 2002 ve 2003'te Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Annan'ın önerilerini değerlendiremedi. Bu sayede G. Kıbrıs 2004'teki referanduma AB üyeliğini güvenceye almış olarak girdi. Türkler Annan Planı'na 'evet', Rumlar 'hayır' dedi. Ne var ki böylece elde ettiğimiz siyasi hareket alanını bir iletişim artı değerine dönüştüremedik. Bu arada G. Kıbrıs, AB ülkelerinin hakkı olan veto yetkisini istismar etti. Bir dizi müzakere başlığı askıya alındı. Bu durum Türkiye'de AB karşıtı akımları güçlendirdi.

Bundan sonra çıkış yolu, KKTC ile Kıbrıs Rum yönetimi arasındaki görüşmelerin olumlu ilerlemesidir. O noktada AB içinde resmi bir Türk varlığı da başlayacak. Türkçe resmi dil olacak, Kıbrıslı Türkler AB kurumlarında yer alacak. O durumda zaman lehimize akmaya başlar. Türkiye gibi ekonomisi dinamik, büyük bir ülke, Kıbrıs'ı etki alanı içine alır. Bu arada Türkiye hava ve deniz limanlarını G. Kıbrıs'a koşullu olarak açabilir. AB ile müzakerelerin ilerlemesi ve de KKTC üzerindeki ekonomik yalıtımın son bulması gerekir. Koşul ve tarih koyan taraf artık Ankara olmalı.

Ayrıca Almanya, Fransa gibi ülkelerde AB vatandaşı milyonlarca Türk var. Bunların az bir kısmı bile emeklilik veya iş kurmak için Güney Kıbrıs'a yerleşse ortalık karışır; çok iyi olur. Önlerinde engel yok. Birer AB vatandaşı olarak Kıbrıs vatandaşları ile aynı statüye sahipler. Türkçe resmi dilli, anavatanın yanı başında, üstelik de AB güvencesinde bir ülke cazip olacaktır.

Asıl önemli olan, 21. yüzyılda uluslararası ilişkilerin gerektirdiği çok boyutlu yönetimi iyi yapabilmek. On dokuzuncu yüzyılın 'Kral'a ait özel alan' dış politika anlayışı tamamen yok oldu. İç ve dış politika iç içe. Ekonomi, enerji, sosyal kalkınma gibi alanlar demokrasilerde ulusal çıkarları belirleyen esas etkenler. Bilgi çağında diplomasinin hareket alanı daha geniş fakat aynı zamanda daha saydam. Taktiksel sertleşmeler her zaman gerekli fakat sonra "Geri adım attı" eleştirisi diplomatik pazarlıkları zorlayabiliyor. Kırmızı çizgilere dikkat! Çizilirken 360 derece dönerek ortasına hapsedebiliyorlar ülkeleri.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.