SAĞLIK
okuma süresi: 9 dak.

Avukat Elmacıoğlu yazdı: "DSÖ’nün bu yanlıştan bir an önce dönmesi elzemdir"

Avukat Elmacıoğlu yazdı: "DSÖ’nün bu yanlıştan bir an önce dönmesi elzemdir"

Avukat Bilun Elmacıoğlu “Sağlık hakkı ve Dünya Sağlık Örgütü” başlıklı bir yazı kaleme aldı…

Yayın Tarihi: 06/06/20 11:56
okuma süresi: 9 dak.
Avukat Elmacıoğlu yazdı: "DSÖ’nün bu yanlıştan bir an önce dönmesi elzemdir"
Özel Haber

Dünya Sağlık Örgütü ve KKTC verileri ile ilgili yazdığı makalesinde konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Avukat Bilun Elmacıoğlu’nun yazısı şu şekilde:

“Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 11 Mart 2020 tarihinde Covid-19 virüsünün tüm dünyaya yayılan bir pandemi olduğunu ilan etti.

O günden bu yana tüm dünya ülkeleri, DSÖ ülke temsilcilikleri ve DSÖ’nün merkez ofisi, veri toplama ve yayınlama konusunda titizlikle çalışıyor.

Yardım gereken bölgeler ve salgının seyriyle ilgili güncel bilgiler, alınması gereken önlemler, uyarılar DSÖ aracılığıyla tüm dünyaya duyuruluyor.

BM çatısı altında 1948 yılında kurulan DSÖ anayasasının giriş cümlesinde -26 Haziran 1945 tarihli Birleşmiş Milletler Şartı’na atıfla- “ülkelerin üye olup olmaması ayrımı yapılmaksızın” tüm insanlığın güvenliği ve mutluluğunun sağlanması için uyumlu bir şekilde işbirliği yapılacağı deklare ediliyor.

Öte yandan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 25.maddesinde sağlık hakkına yer verilerek bunun “yerleşik bir insan hakkı” olduğu kabul edilmekte ve insan haklarının korunmasını amaçlayan ulusal ve uluslararası hukuk kaynaklarında da “sağlık hakkı” insani bir hak olarak yer almaktadır. 

DSÖ anayasası ve 1978 Alma Ata Bildirgesi sağlığı fiziksel, zihinsel ve sosyal anlamda bir iyi olma hali olarak tanımlıyor.

Ekonomik, Kültürel ve Sosyal Haklara ilişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin (ESKHS) yetkili yorum organı olan Komite de sağlıkla ilgili yaptığı yorumlarda, DSÖ anayasasındaki tanımı kabul ediyor ve esas alıyor.

Özellikle komitenin 14 sayılı özel yorumu; sosyal içeriğe sahip haklar arasında yer alan “sağlık hakkı”, bir insan hakkı olarak insanların ulaşılabilecek en yüksek sağlık standardından eşit şekilde faydalanmasına olanak tanıyan bir sağlık sistemine sahip olma hakkını içeriyor.

En önemlisi ise bu hakka ilişkin uluslararası insan hakları düzenlemelerinde hakkın öznesi “herkes” olarak ifade ediliyor ve  ESKHS’nin sağlık hakkını düzenleyen 12.maddesinde hiçbir şekilde ayrımcılık yapılamayacağı belirtiliyor.

Hukuki gerçekler bu yönde iken Kuzey Kıbrıs’a ilişkin süreç bambaşka işliyor.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) salgınla 10 Mart 2020 tarihinde yaklaşık 800 kişilik bir Alman turist kafilesinde Covid-19 pozitif tespiti ile tanıştı ve salgınla ilgili tedbirleri hızla alarak ülkenin deniz, hava ve kara sınırlarını kapattı.

KKTC devamında alınan ek tedbirlerle virüsle mücadeleden başarılı bir şekilde çıkmayı başardı.

800 kişilik Alman turist kafilesi, üzüntü veren iki vefatla birlikte, tedavileri ve karantina süreleri tamamlanarak sağlıklı şekilde ülkelerine gönderildi.

Şu anda Adanın kuzeyinde 17 Nisan 2020 tarihinden itibaren pozitif vaka bulunmuyor. 

DSÖ ise bu süreçte maalesef KKTC’nin verilerini görmezden geldi. DSÖ yayınladığı ülke bazlı rakamlarda ve salgınla ilgili son durum güncellemelerinde sadece Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne (GKRY) ait verileri kayda aldı.

Bugün DSÖ’nün güncel Kıbrıs verileri sadece GKRY’nin “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak ilettiği güney kesimi verilerinden oluşuyor. Bu tutumla dünya bir kez daha Kıbrıslı Türkleri yok saydığını gösteriyor.

KKTC, Türkiye Cumhuriyeti hariç diğer dünya ülkelerince tanınmıyor.

Ancak dünya tarafından “resmen” devlet olarak tanınmasa da “de facto” olarak varlığı kabul ediliyor.

KKTC, Cumhurbaşkanlığı’nın Kıbrıs Türk Toplum lideri statüsü ile tanındığı, bakanlıklarının ve bazı kurum ve kuruluşlarının “fiilen” tanındığı, üstelik 2004 yılında GKRY tek taraflı olarak Avrupa Birliği’ne alınırken tüm adanın AB toprağı olduğu ancak iki toplum arasındaki sorun çözümleninceye kadar sadece bazı hakların askıya alındığı bir fiili durumun söz konusu olduğu bir ülke.

Israrla görmezden gelinmesine rağmen, Kıbrıs Türk toplumu neredeyse yarım asırdır izolasyonlar altında mücadelesine devam etmekten asla vazgeçmemiş bir toplum ve bunu salgın döneminde bir kez daha kanıtladı.

Salgın dönemi ile ilgili KKTC Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Başbakan Yardımcısı ve ilgili bakanlıklar, DSÖ, Dünya Bankası ve AB kurumlarına KKTC verilerini ve güncel durumu resmi yazılarla ileterek verilerin DSÖ kapsamına alınmasını talep etti ancak veriler dikkate alınmadı.  

Kıbrıs Türk toplumunun karşı karşıya kaldığı izolasyonlar bir kez daha böylesine insani bir süreçte dahi tüm hukuksuzluğu, temel insan hakları ihlalleri ve uluslararası toplumun yarım asırdır süregelen görmezden gelme alışkanlığı ile gözler önüne serildi. 

Kıbrıs’a ilişkin sağlık verilerini yayınlayan DSÖ’nün Kıbrıs Türklerini yok sayması, yukarıda anılan;  DSÖ Anayasasına, Birleşmiş Milletler Şartı’nın temel ilkelerine, BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine ve temel insan hakları sözleşmelerine aykırıdır.

Açık olan şudur ki; Covid-19 salgını gibi dünyanın ortak kaderi olan kriz durumlarında BM’nin kriz yönetimine ilişkin acilen bir yöntem belirlemesinin ve bu yöntemi “siyaset dışı” tutarak “sağlık hakkı” ve “insanilik” kavramlarından yola çıkarak “politika üstü” bir yaklaşımla alternatif çözüm yöntemleri benimsemesinin zamanı gelmiştir.

Aksi halde temel insan haklarını düzenleyen Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Sözleşmeleri, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve sözleşmelerin yorum organı olarak görev yapan komitelerin yorumları ile sözleşmelere uyum ve ihlallerin engellenmesi konusunda yaptığı çalışmaların anlamını yitireceği ve insan haklarının korunmasız kalabileceği endişesi artacaktır.

Son olarak, 1980 yılında ortaya atılan ve devletlerin ödevleri konusuna işaret eden “devletin üçlü ödevi” teorisinin BM tarafından da benimsenerek BM hukuk kaynaklarına girmesi ile 1997 tarihli Maastricht İlkelerinde ifade edilen devletin ödevlerine değinmek gerekir. 

Sosyal hakların devlete saygı, koruma ve gereğini yerine getirme ödevi yüklediği ve yükümlülüklerin yerine getirilmemesinin hak ihlali olacağı, en önemlisi ise saygı ödevi ile ekonomik, sosyal ve kültürel haklardan yararlanılmasına devletlerin engel olmaktan kaçınması gerektiği BM hukuk kaynakları ile benimsenip ESKHS komitesi 14 sayılı genel yorumuyla kayıt altına alınmışken, devletler üstü bir statüye sahip BM ve çatısı altında bulunan DSÖ’nün bu yanlıştan ve hak ihlalinden bir an önce dönmesi elzemdir.”

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.