Egemenlik derecesinin göstergesi vergilendirme yetkisidir

Yayın Tarihi: 27/12/11 07:00
okuma süresi: 8 dak.
A- A A+

Egemen olmayan devletlerin genel ve etkin vergilendirme yetkilerinin bulunması mümkün değildir. Acaba bunun nedeni vergi hukukunun zafiyetinden mi?

Yoksa devletin tam egemenliğinin olmayışından veya hükümetlerin Anayasalarında öngörülen bu hakkı gerektiği gibi kullanmamalarından mı kaynaklanmaktadır?

Bunun cevabını vermek için ilgili devletin ne kadar egemenlik hakkı olduğuna ve onu yönetenlerin gerçek vatanseverliğine bakmak gerekir.

Değişmeyen gerçek, egemen olmayan bir devletin çağdaş normlarda vergilendirme yetkisini kullanamayacağıdır. Şayet o devlet gerçekten egemense ancak vergi hukukunu çağdaş normlarda düzenleyip vergilendirme yetkisini kullanamıyorsa o takdirde devleti yönetenlerin yeteneğinde ve vizyonunda bir sorun var demektir. Dolayısıyla her geçen gün ekonomik kayıtdışılık artış gösterir.

Egemenlik hakkına sahip devletler ekonomik hayatın tüm aşamaları içerisinde yer alan vergiler, bunu ödeyen tüm ekonomik birimler, yani gerçek ve tüzel kişiler tarafından önemle dikkate alınmakta ve izlemektedirler.

Bunun başlıca nedeni vergi olayının sadece ekonomik değil ayni zamanda sosyal bir olgu ve egemenlik göstergesi olmasıdır.

Öteyandan, vergi ödeyenlerin güvenlerinin sağlanması ve idare ile vergi yükümlüleri arasında uyuşmazlıkların meydana gelmemesi veya asgari düzeyde tutulması bakımından vergi yasalarının uygulama alanının, yetkilerinin sınırlarının, uygulama zamanının ve nasıl uygulanacağının önceden belli edilmesi ve sık sık değişikliklere veya af uygulamalarına tabi tutulmaması gerekmektedir.

Bu süreç ve prensipler sosyo-ekonomik dengenin ön koşullarından biridir.

Devletler, vergi yasalarının "mukimlik" (yerleşmişlik/ikamet) statüsü ilkesine göre, egemenlik haklarına dayanarak düzenledikleri vergi toplama yetkisi egemenlikleri altında bulunan topraklarda yaşayan herkese uygulamak hakkına sahiptirler.

Bu kişiler veya işletmeler ister o ülkenin vatandaşı olsun, ister yabancı bir ülkenin vatandaşı veya işletmesi olsun o devletin vergileme yetkisine dayanarak egemenlikten aldığı anayasal güce istinaden bu devlete vergi ödemek zorundadır.

Devletler, egemenlik gücüne dayanarak ve Anayasalarında öngörülen kurallar çerçevesinde vergi sistemlerini diledikleri gibi özgürce oluştururlar ve uygulama alanını saptayarak vergi yasalarını düzenlerler.

Yerel kuruluşlar ise her ne kadar da bağımsız bir statüye sahip olarak faaliyet gösteriyorlarsa da vergi yasalarının düzenlenmesi ve uygulanması devleti yönetenlerin alacağı kararlarına bağlı olduğuna göre bu kuruluşların tam egemen olduklarını söylemek mümkün değildir.

Bir ülke, ne başka ülkelerin sınırları içerisinde kendi vergi yasalarını uygulayabilir, ne de kendi sınırları içerisinde başka devletlerin vergi yasalarının uygulanmasına izin verir.

Bir bakıma bu gerçek mali bağımsızlığın ve dolayısıyla egemenliğin de bir kanıtı olmaktadır.

Bu nedenle, Kıbrıs sorununa kapsamlı çözüm görüşmelerinin sürdürüldüğü bu günlerde kamu maliyesinin kaynağını oluşturan vergiye ilişkin uygulamalarda da "egemenlik" konusunda azami hassasiyetin gösterilmesi gereğinin ne kadar önemli olduğunun bilinmesinde büyük yarar vardır.

Diğer bir anlatımla, vergi tarh, tahakkuk ve tahsil yetkisi egemenliğin ve ekonomik bağımsızlığın en güçlü göstergelerinden bir tanesidir.

Merak ettiğim husus, acaba Kıbrıs müzakerelerinde üzerinde anlaşmaya çalışılan ve kurucu devletlerin oluşturacağı federal yapıda bu konuya gerekli özen gösterildi mi?

Maalesef bugüne kadar iki kurucu devlet arasındaki dolaylı ve dolaysız vergilerin tarh tahakkuk ve tahsilatının nasıl düzenleneceği veya bu konuda KKTC önerilerinin veya görüşlerinin ne olduğu hususunda bugüne kadar herhangi bir açıklama yapılmadığı gibi basınımız da bu konuya gerekli dikkati vermemiştir.

Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında da Cemaat Meclislerinin kendi cemaatlerine mensup kişi ve işletmelerden vergi tarh, tahakkuk ve tahsil etme konusunda yetkileri vardı.

Ancak, Türk Cemaat Meclisinin bu yetkisini kullanması için gerekli idari mekanizması olmadığı için bunun uygulanması büyük çoğunluğunun Rum kamu görevlilerinden olan ve üst kademe yönetimini Kıbrıs Cumhuriyetinin (merkezi hükümetin) vergi idaresine bırakılması sonucu 1960-1963 yıllarının T.C.M ait gerekli vergi payının ödenmesi kasten yapılmamış ve Türk yönetimi büyük sıkıntılara itilmiştir.

Bu tarihi gerçeğin gözden uzak tutulmamasının müzakere heyetine ışık tutmasını ümit ederim.

Vergi yasalarının "mukimlik" (yerleşmişlik/ikamet) statüsü ilkesi daha çok "objektif vergilerde", yani dolaylı vergiler kapsamında olan KDV, BSİV vs. muamele vergileri ile taşınmaz mal vergisi, motorlu araç ruhsatlarında harç ve resimlerde uygulama alanı bulur.

Buna göre, ülke vatandaşları ve işletmeleri ile birlikte yabancı ülke vatandaşları ve işletmeleri de yurtiçindeki mal ve hizmet teslimlerinden dolayı vergi yasalarına göre vergi ödemek zorundadırlar.

Vergi yasalarının "kişiselliği" (vatandaşlığı) statüsü ilkesine göre ise bir ülke vatandaşının veya işletmesinin gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında vergiye tabi gelir işlemleri üzerinden kendi ülkesinin yasalarına göre de vergilendirilmeleri gereklidir.

Bu ilke kendini daha çok "subjektif vergilerde", yani gelir vergisi, kurumlar vergisi, veraset vergisi gibi vergi uygulamalarında gösterir.

Nitekim, yukarıda belirtmiş olduğum "mukimlik" ve "kişisellik" ilkeleri yürürlükteki vergi yasalarımızda yeralmıştır.

Buna karşılık ayni gelir üzerinden her iki ülkenin vergi alma hakkının doğması halinde meydana gelebilecek vergilendirme ve muafiyet sorunlarının giderilmesi amacıyla da ilgili vergi yasalarında vergilerin tek taraflı mahsup edilmesi kuralı mevcuttur.

Daha geniş kapsamlı vergilendirme konuları ve yoğun uygulamalar için ise muhatap ülkeler ile "Çifte Vergilendirmeyi Önleme Antlaşması" yapılması kuralı öngörülmüş olup 1989 yılında bu konuda TC ile akdedilmiş ve onaylanmış antlaşma mevcuttur.

Bu antlaşmalar hakkında daha önceki yazılarımda gerekli açıklamalar yapmıştım. Güney Kıbrıs ise bu konuda yaklaşık 35 ülke ile bu konuda antlaşmalar yapmıştır.

Kıbrıs müzakerelerinde çözüm parametrelerinden olan iki kesimlilik ve iki kurucu devlet ve federal vatandaşlık dışında kurucu devlet vatandaşlarının ekonomik faaliyetleri sonucu oluşacak dolaylı ve dolaysız vergi yükümlülüklerinin hangi mekanizmalar ve yetkiler uyarınca tarh, tahakkuk ve tahsil edileceği hususunda anlaşmaya varıldı mı?

İki kurucu devletin vergilendirme yetkileri ile ilgili haklarının ne olacağı veya ne şekilde gerçekleşeceği? Kurucu devletlerin ayrı ayrı vergilendirme yetkileri olacaksa (ki bunun mutlaka olması gerekir) çifte vergilendirmeyi ve vergi kaybını önleme amacıyla yabancı ülkelerle yapıldığı gibi aralarında bu tür anlaşma yapma hakkı olup olmayacağı hususunda bugüne kadar hiçbir taraftan kamuya herhangi bir açıklama yapılmamış veya bilgi verilmemiştir.

Her şeyden önemlisi, kimliklerine bakılmaksızın kendi devletinde ikamet eden kişilerden veya faaliyet gösteren işletmelerden egemence vergi tarh, tahakkuk ve tahsil etme yetkisi tam olmayan bir devletin egemenliğinden bahsetmek mümkün değildir.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.