KKTC'nin vergi kapasitesine özen gösterilmelidir

Yayın Tarihi: 20/02/12 07:00
okuma süresi: 8 dak.
A- A A+

KKTC'de "vergilerden" bahsedilince genellikle Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi ve Katma Değer Vergisi akla gelmektedir. Halbuki, başka ülkelerde "vergilerden" bahsedildiği zaman sadece bu vergiler değil gümrükte alınan vergi, resim, harçlar, fonlar, Banka ve Sigorta İşlemleri Vergisi; motorlu araç ruhsatları, sosyal güvenlik primleri, Emlak Vergisi, hatta bazı anormal oranlardaki gecikme zamları ve cezalar bu kapsamda değerlendirilmektedir. Ayrıca, kazanç tahakkuk etmeden stopaj yöntemi ile işletmelerin ödemek zorunda oldukları vergilerin oluşturduğu finansal yük ve bunun fazla ödenen kısmının iade veya gelecek yıllara devredilmesinde Vergi Dairesinin mantık dışı iddialarının yarattığı finansal etkiler de işin diğer bir ekonomik olumsuz yönü olarak durmaktadır.

Özetle, bütçe açıklarını kapatmak amacıyla hükümetin gelişi güzel ve zamanlarda "vergi" ve benzeri isimler altında yaptığı düzenlemeler zaten dar potansiyele sahip piyasamızda iktisadi rekabeti menfi yönde etkileyen durumların oluşmasına ve ciroların düşmesine neden olmaktadır. Buna bir de hükümete olan güvensizlik eklenince piyasadaki durgunluk daha da artırmaktadır. Bu durgunluğun artması paralelinde devletin vergi gelirlerinin de azalmasına neden olmaktadır.

Çağdaş sistemlerle yönetilen ülkeler diledikleri ölçüde ve miktarda vergi alabilir mi? Bunun cevabı pek tabii "hayır" dır. Çünkü birçok ülkede, devletlerin vergilendirme yetkisini sınırlayan çeşitli nedenler her zaman söz konusu olmaktadır. Bir ülkede devletin alabileceği azami vergi miktarı, her şeyden önce vergilendirilebilecek kapasitenin büyüklüğüne bağlıdır. Vergi kapasitesi, bir ülkede asgari geçimi sağlayan gelir düzeyinin üzerinde kalan gayrisafi milli hâsılanın büyüklüğüne eşittir. Diğer bir anlatımla, vergi ödeme kapasitesi, bir ülkedeki kişilerin elde ettikleri gelirlerin vergilendirilebilir ekonomik potansiyelini ifade eder. Bu potansiyelin tamamını vergilendirmek sosyo-ekonomik kalkınma amaçları bakımından mümkün değildir. Bu nedenle, belli bir dönemde, devletin vergi tahsilâtının gayrisafi milli hâsılaya oranı, fiili vergi tahsilât çabası ve maliyeti olarak ifade edilmekte ve bu oranın yüksekliği vergi yükü olarak tanımlanmaktadır.

Ülkemizdeki dolaysız şahsi vergi uygulamasına bakıldığı zaman 1982 yılında yürürlüğe giren 24/1982 sayılı Gelir Vergisi Yasası'nın 12(1). maddesine istinaden her yılın başındaki yıllık asgari ücret miktarı kadar bir miktar gelir vergisinden muaf tutulmaktadır. Bu uygulamadan amaç, asgari geçim giderlerini ifade eden asgari ücretten vergi alınmamasını sağlamaktır. Bu tür bir düzenleme bugün dahi bazı ülkelerin vergi hukukunda halen yoktur. Ancak, yüksek oranlardaki diğer "vergilerin" yarattığı ağır vergi yükü kişilerin geleceği için tasarruf yapma ve zorunlu geçim giderleri için harcama yapmalarını büyük ölçüde önlemektedir. Bu nedenle vergi mevzuatı düzenlemelerinde KKTC'nin vergi kapasitesinin çok iyi bilinmesi gerekir. Aksi takdirde vergi yükü dürüst işletmeler ile ücretlilerin omzuna eklenir.

Yukarıdaki muafiyete ek olarak diğer "vergilerin" neden olduğu ek vergi yükünü hafifletmek için vergilerini her ay stopaj yöntemiyle peşin ödeyen ücretlilere "özel indirim" olarak 2006 yılına kadar %20, 2007 yılından sonra ise %17 vergi bağışıklığı sağlanmıştır. Ücretliler haricindeki gelir gruplarına dâhil olan ve vergilerini yıldan yıla ödeyen yükümlülere ise bu indirim miktarı %10 olarak hesaplanmaktadır. Her ne kadar da hükümet 2010 yılı içinde bu indirimleri ücretlilere yönelik %10'una, bunun dışında kalanlara ise ilgili indirimi kaldırmak için yasa değişikliği yapmışsa da bu düzenleme Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.

Yukarıdaki indirimlere ilâveten ayni statüdeki vergi yükümlüleri arasındaki vergi yükünün sosyal adalet ilkesinin gerçekleştirilmesi amacıyla kişilerin medeni hallerine, yani evlilik ve bakmakla yükümlü oldukları eş ve çocuklarının yaş ve eğitim durumlarına göre simgesel esasta eş ve çocuk muafiyetleri sağlanmıştır.

Vergi kapasitesi hesaplama yöntemi esasında düzenleme yapma yerine bugüne kadar yıllarca dünyada benzeri olmayan bir yöntem uygulanmıştır; şöyle ki Maliye Bakanlığı her yıl yetkili sendikalar ile özlük hakları konusunda yaptığı toplantılarda kamu görevlilerine verilmesi öngörülen ücret artışları hesaplamasında her yılın bütçesinde yeralan maaş ve ücret kalemleri ile gelir vergisi kesintileri esas alınmak suretiyle bir tür "deneme-yanılma" şeklinde hesaplanarak çeşitli vergi cetvelleri hazırlamış, böylece diğer ekonomik hedef ve gerçeklerden uzaklaşılmıştır.

Bu uygulamaya neden, devletin kamu görevlilerine verebilecek yeterli maddi kaynağı bulunmaması dolayısıyla yapacağı ücret artışının "vergiden feragat etme" yöntemi ile karşılamaya çalışmasıdır. Özetle, hükümetlerin en büyük derdi ile hedefi varsa da yoksa da siyasi rant potansiyeli taşıyan ve her geçen gün değişik statüler altında hiçbir kritere dayanmadan istihdamına devam edilen kamu görevlilerinin bütçede oluşturduğu ek mali külfettir. Tabi ki son üç yıldan beri meydana gelen "vergi" ve benzeri artışlara rağmen hükümetin gerek asgari ücret miktarında gerekse vergi indirim ve oranlarında hiçbir rahatlatıcı düzenleme yapmaması da üzerinde durulması gereken diğer önemli bir husustur.

Son yıllarda uluslararası vergi uygulamalarında verginin sosyal adalet ilkesine ilişkin görüşlerde çeşitli değişimler yeralmıştır. Dolayısıyla, birçok ülke hedeflediği vergi gelirleri normlarına ulaşabilmesi amacıyla KKTC'de de uygulanan benzeri vergi muafiyet sistemlerinin büyük bir kısmını terketmiş ve gayrisafi milli hâsıladan gelirin bütünlüğü ilkesi kapsamında ve Anayasamızda da yer alan gerçek kazanç esasında ve pratik bir şekilde hangi kaynaklardan ne kadar vergi tahsil edebileceği ile tahsilât maliyeti hususunda vergi kapasitesini dikkate alarak oransal ölçümler yapılabilmesi için düzenlemeler yapmıştır. Ayrıca, birçok kayıtdışılığı önleme amacıyla da etkin önlemler alınmasını da büyük ölçüde gerçekleştirmiştir.

Bugünkü sisteme esas teşhil eden uygulamaların zamanı çoktan geçmiş olup ülkenin sosyo-ekonomik kalkınmasında çok büyük payı olan vergi gelirlerinin objektif ve gerçek kriterlere dayalı yöntemlerle düzenlenmesi ile piyasayı canlı tutacak ve vatandaşa yarınları için güven verecek çağdaş yapılanma amacıyla ciddiyete ve vizyona ihtiyaç vardır. Ancak, bu da kâfi değildir. KKTC'nin vergi kapasitesini saptamak için ülkenin gerçek envanterinin çok iyi bilinmesi gerekir. Her halde bu envanterin de yapılmasını T.C. Yardım Heyetinden beklemek ayıp olur.

KKTC'nin vergi kapasitesi dikkate alınmadan yapılan veya yapılacak olan vergi ve benzeri düzenlemelerin başarı şansı olamayacağı gibi kayıtdışılığa daha da ivme kazandıracaktır.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.