İÇ HABERLER
okuma süresi: 6 dak.

Evre: "Ortak metin çerçeve olduğu kadar da bir manevra alanı"

Evre: "Ortak metin çerçeve olduğu kadar da bir manevra alanı"

Ortak Açıklamanın bir "çerçeve" oluşturduğu kadar "bir manevra alanı" da yaratmış olduğunu, tarafların bunu kullanmaya başladığını söyleyen Siyaset Bilimi Uzmanı Doç. Dr. Bülent Evre, müzakerelerin henüz 1. evresinde tıkandığına işaret ederek Güven Yaratıcı Önlemlerin "müzakerelerle paralel" uygulanabilecek bir süreç olduğunu oysa bunun yanlış biçimde bir "öncelik" olarak bastırıldığına dikkat çekti.

Yayın Tarihi: 21/04/14 11:00
okuma süresi: 6 dak.
Evre: "Ortak metin çerçeve olduğu kadar da bir manevra alanı"
A- A A+

Kıbrıs Postası - Vatan MEHMET

Bayrak Radyosu'nda yayınlanan Günün Panoraması Programına katılan Yakın Doğu Üniversitesi (YDÜ) Siyaset Bilimi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Bülent Evre, Kıbrıs Sorununda gelinen son sürece ilişkin tıkanmaya işaret etti ve Güven Artırıcı Önlemlerle ilgili yanlış değerlendirmelere değindi.

Ortak Açıklama metninin bir "çerçeve" oluşturduğu kadar "bir manevra alanı" da yaratmış olduğunu, tarafların bunu kullanmaya başladığını söyleyen Siyaset Bilimi Uzmanı Doç. Dr. Bülent Evre, müzakerelerin henüz 1. evresinde tıkandığına işaret ederek Güven Yaratıcı Önlemlerin "müzakerelerle paralel" uygulanabilecek bir süreç olduğunu oysa bunun yanlış biçimde bir "öncelik" olarak bastırıldığına dikkat çekti.

"Ortak Metin bir çerçeve olduğu kadar da bir manevra alanı"

Doç. Dr. Bülent Evre şöyle konuştu; "tarafların açıklamalarından anladığımız kadarıyla müzakereler istenilen düzey ve yoğunlukta gitmiyor…

Öncelikle bunun siyasi iradenin yanı sıra usûle ilişkin olduğunu düşünüyorum. Sürecin başında Rum Başkan Anastasiadis, sürecin başında masaya oturmak için 'Maraş'ı, yani güven artırıcı önlemleri' bir ön-şart olarak öne sürmüştü ve küresel müdahalelerin sonucu ve meşhur Ortak Metin çıktı…

Öyle görünüyor ki Ortak Metnin ortaya çıkması müzakerelerin çerçevesini soyut ve genel prensiplerle ortaya koyuyor ama ben Ortak Metnin aynı zamanda bir 'manevra alanı' da oluşturduğunu düşünüyorum ki taraflar da zaten şimdi bunu kullanıyor."

"Sonuçta bu bir tıkanma… Daha birinci düzeydeyiz"

"Bu nokta da şunu görüyoruz: müzakerelerin odağı tamamen Güven Artırıcı önlemler ve AB'nin müzakerelerdeki rolünün ne olması gerektiğine dönüşmüş gibi… Esasen bugün kilitlenen de budur. Yani müzakereler istenilen yoğunlukta değil; Sonuçta bu bir tıkanma…

Müzakereler genel hatlarıyla 3 düzeyde yürüyecekse biz birinci düzeydeyiz. Yani tarafların pozisyonlarını birbirlerine anlatmaları… Tarama düzeyi… Amerikalılar 3 ay demişti… Belki daha kaç üç ay geçecek? Taraflar 6 başlıkla ilgili pozisyonlarını dahi tüketmiş değiller… Aslında bir takvim yok. Takvimleme yok. Bu da manevra alanı demektir."

"Yakınlaşma kâğıtları Rumlar için zemin değil, sadece bir referans"

Evre sözlerini şöyle sürdürdü; "Kısa sürede Al-Ver'e geçelim diyoruz Türk tarafı olarak. Bunun için pozisyonları bilmemiz gerekir. Bunun net olması gerekir: Talat-Hristofyas döneminde ünlü 77 sayfalık yakınlaşma kâğıtları için Rum tarafı zemin değildir diyor. Sadece referanstır diyor… Şimdi masada bunun üzerinden bir müzakerenin yürüdüğünü de görmüyoruz… Güçler dengesi bakımından baktığımızda Rumların dezavantajlı olduğu ortada… Tüm açılardan. Ekonomik kriz sonrası süreçte Güney'de dış yatırımın önümüzdeki yılsonunda artacağı, genel havanın düzlüğe çıkacağı yönünde… Şu an için elleri zayıf ve bunu hissediyorlar. Ayrıca sert muhalefet de sürüyor."

"Güven artırıcı önlemler 'ticaretle' olmaz"

Güven artırıcı önlemler nasıl ortaya çıktı? Bu işin formülasyonu başından yanlıştı bence… Tarafların geçmişe dayalı birbirlerine güvensizliğini görüyoruz. Bu her vesileyle, müzakere ortamında da ortaya çıkıyor. Bir defa bu tespiti yapalım: derin bir güvensizlik var. Oysa Güven Artırıcı Önlemler Paketi ilk olarak BM'de 1993'te tartışmaya açıldığında 'güven' yerine adeta bir 'Al-Ver' şeklinde bir tür tüccar mantığıyla hazırlanmıştı. Maraş'a karşılık Ercan denklemi gibi… Denktaş karşısında oturan dönemin müzakerecilerinden Klerides, 'KKTC'nin dolaylı tanınmasına neden olmayacak bir ibarenin yer almaması koşuluyla' buna 'evet' demişti.

Denktaş da 2 şartla kabul demişti. İlki: Kapalı Maraş'taki dimikraties caddesinin Türk tarafında kalması. ikincisi: KKTC üzerindeki tüm ambargoların kalkması.' Ve çökmüştü süreç… Güven artırmadan güvensizliğe dönüştü. Güven artırmak psikolojik blokajı aşmaktan geçer böyle ticaretten değil…"

"GAÖ müzakerelere paralel uygulanabilir"

"1970'lerden 2007'lere 30'dan fazla ülkede 32 yerde Hakikatle Uzlaşma Komisyonları kurulmuştur. Bu komisyonlar, etnik çatışmalar, savaşlar, savaş suçluları, itiraflar, kötü deneyimle yüzleşme gibi konularla, başlıklarla ele alınıyor. Yani konu mayın temizlemek değil… Ben şu ana kadar hiçbir taraftan geçmişte yaşananlara ilişkin 'pişmanlık' ifade eden bir şey duymadım… Bir Maraş talebi karşısında mayın temizlemek ne kadar denge uluşturabilir.

Güven Artırıcı Önlemler, müzakerelere paralel bir süreç olarak uygulanabilir oysa şu an 'öncelikli' bir mesele olarak bastırılıyor. Bu başından beri yanlış"

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.