İÇ HABERLER
okuma süresi: 14 dak.

Ortak acılarla paralel yolculuklar

Ortak acılarla paralel yolculuklar

Kıbrıslı iki yönetmen Derviş Zaim ve Panicos Chrysanthou. Biri Türk biri Rum. İkisi de evinden, şehrinden kopmak zorunda kalmış. Yıllar sonra bir araya gelip geçmişi acılarını birlikte filmleriyle anlattılar. İki yönetmenle adalarını, siyaseti, çözümü konuştuk.

Yayın Tarihi: 05/03/15 14:53
okuma süresi: 14 dak.
Ortak acılarla paralel yolculuklar
A- A A+

Aradan çok zaman geçti belki ama yine de sormak istiyorum nasıl bir araya geldiniz ve beraber çalışmaya nasıl karar verdiniz?

PANİCOS CHRYSANTHOU: Derviş ile ilk kez 1997'de Selanik Film Festivali'nde tanıştık. Orada 'Tabutta Rövaşata'yı izledim. Yönetmenin Kıbrıslı olduğunu duyunca gurur duyduğum böyle bir film yaptığı için ve tanışmak istedim.

DERVİŞ ZAİM: Esas hareket noktamıza İsveç'te beraber katıldığımız Kıbrıslı Rum ve Türk sanatçıları bir araya getiren bir atölye çalışması sırasında karar verdik. 1999 senesiydi yani henüz aradaki kapılar açılmamıştı. Böyle bir iş yapmanın sürece faydalı olabileceğini konuştuk ve öylece başlamaya karar verdik. Paralel Yolculuklar filmini, 2002'de çekmeye başladık. Biz filmi çekerken kapılar açıldı.

Sizler acılardan barışa uzanan yolu göstermeye çalışıyorsunuz. Bu dil nasıl oluştu?

PANICOS CHRYSANTHOU: Nefret hakkında bir film yapmak isteseydik bunu kolaylıkla yapardık çünkü Kıbrıs'ta bu konuda malzeme bulmakta hiç güçlük çekmezsin. Benim bile kişisel olarak Türklerden nefret etmek için birçok nedenim var. Öldürülen, şiddet gören akrabalarım var. Ama ben bu dili kullanmak istemiyorum. Bu bir seçim. O kıyımları yaşadıktan sonra hâlâ birbiri ile konuşmaya gönüllü insanlar bana daha yakın, daha anlamlı geliyor, onların söylediklerini daha fazla dinlemeye değer buluyorum.

DERVİŞ ZAİM: Bunlar barış sürecine giden yolun döşenmesi bağlamında tuğla olabilecek diye bakıyorum. Birilerinin bunu yapması gerekiyordu. Bir Kıbrıslı olarak benim adayla olan bağım bana ahlaki bir sorumluluk veriyordu dolayısıyla işin bu kısmına girmek istedim.

Adanın öbür tarafından bir yönetmenle çalışmak nasıl bir tecrübeydi?

PANICOS CHRYSANTHOU: "Daha önce Niyazi Kızılyürek'le beraber 1993'te daha zor koşullarda 'Duvarımız' isminde, bir film yapmıştım. Dolayısıyla Kıbrıslı bir Türk'le ortak film yapma tecrübesini yaşamıştım. Kıbrıslı Türklerle çalışmak benim için Rumlarla çalışmaktan daha ilginç çünkü onlarla çalıştığımda aramızda bir dayanışma hissediyorum. Aslında Rum-Türk hiç fark yok bence. Farklı dili konuşuyor olsak bile bu topraklarda yaşayan aynı insanlarız ve burada yaşananları en iyi kendimizin beraber çalışarak anlatabileceğimizi düşünüyorum."

DERVİŞ ZAİM: "Panicos dışında başka hiçbir Rum yönetmenle böyle bir işbirliği yapmamıştım ama bu filmi de başka türlü yapmak mümkün olmayacaktı. Benim Rum tarafına geçip oradaki insanların güvenini kazanmam ve bu röportajları yapmam bu kadar kolay olmazdı. Aynı şey Panicos için de geçerli. Dolayısıyla beraber yapmamız gerekiyordu. Çalışırken karşılıklı son derece saygılıydık, aynı zamanda da gerçekçiydik. Birbirimize hiç sansür uygulamaya çalışmadık."

İki toplum arasındaki ilişkilerin bugüne göre daha sıkıntılı olduğu dönemlerdi. Zorlandığınız zamanlar oldu mu?

DERVİŞ ZAİM: Çekimlerde kendimi tokat yemiş gibi hissettiğim anlar oldu. Mesela bebekliğini bildiğim daha sonra tatile gittiği köyde öldürüldüğünü duyduğumuz bir çocuk vardı. Onun resmine rastladım yıllar sonra. Hafızamın silmiş olduğunu düşündüğüm bir sürü anı tekrar canlandı. Uzun bir süre geceleri uyuyamadım, o olay çok etkiledi beni. Filmin adı gibi bir yolculuk benim için de. Bir taraftan o dönemde kafamın, ruhumun beynimin bir resmini çıkarmak gibi bir amacım da vardı. Böyle bir proje her ne kadar iki toplumun acılarının ortaya çıkarılması bağlamında kullanılacaksa da bir takım zorluklar olabilirdi mümkün olduğu kadar sessiz sedasız çalıştık. Öte yandan bu insanlara yaşadıkları acılardan sonra kimse gidip neler çektiniz diye sormamıştı. Yaralarını kendileri sarmak zorunda kalmışlardı. O yüzden yıllar sonra da olsa hikâyelerini anlatmak onlara iyi geliyordu. Bunu görmek bana da iyi geldi."

PANICOS CHRYSANTHOU: Daha önce böyle bir şey yapmaya cesaret edemezdik. Zordu ama yaptığımız için çok mutluyum çünkü bu filmler ne kadar zor da olsa Kıbrıs'ın ortak geçmişinin, birliğinin simgesi bence. Hem yaparken konuştuğumuz insanlara hem de daha sonra izleyen insanlara dokunuyor. Her şeyden öte bu da beni mutlu ediyor.

İzleyen insanların tepkisi ne oldu peki? Televizyonda yayınlandı mı?

PANICOS CHRYSANTHOU: Rum televizyonlarında gösterilmesini çok isterdim ama gösterilmedi çünkü korkuyorlar sanırım. İnsanları etkilemesinden ve üstü kapatılan bir takım doğruların konuşulmaya başlanmasından korkuyorlar. Aynı zamanda her iki tarafta da bulunan aşırı milliyetçi küçük gruplardan da şiddet içeren tepkiler alıyor bu filmler.

DERVİŞ ZAİM: Kıbrıs Türk televizyonlarında 10 sene önce yayınladılar ama bunun bedelini o dönemlerde televizyonun genel müdürü olan insan ödedi çünkü yayının hemen sonrasında görevden aldılar kendisini. Özellikle Türklerin yaptıklarını anlatan birinci bölüm yayınlanırken televizyonun telefonları susmamış.

Aslında sizin de birbirine paralel olmuş yaşadıklarınız. Biriniz güneyden diğeriniz kuzeyden savaş sırasında evlerinizi terk etmek, göçmen olarak yaşamak zorunda kaldınız ve ancak yıllar sonra görebildiniz çocukluğunuzun geçtiği evleri. Bu nasıl etkiledi sizi, bugün neler hissediyorsunuz o yaşadıklarınıza dair?

PANICOS CHRYSANTHOU: Benim evim kuzeyde bir köydeydi, bugünkü ismi Değirmenlik. 23 yaşındaydım savaş başladığında. Bir gün Türk ordusunun geldiğini duyduk. Geçtikleri yerlerde insanları öldürdüklerini, tecavüz ettiklerini, evleri yağmaladıklarını söylüyorlardı. Bütün bunları duyunca da çok korktuk ve evimizi terk edip güneye kaçmak zorunda kaldık. Tam 29 yıl sonra geri dönebildim. Yıllarca rüyalarıma girdi evim, mahallem. Köye gittiğimi görürdüm rüyamda ama bir türlü evime ulaşamazdım, ağlayarak uyanırdım, büyük bir özlem vardı içimde. Yıllarca sürdü bu rüya ama sonra evi gördükten sonra kesildi. Artık çok sık gidebiliyorum köyüme ama şimdi bana sorsanız evimin olduğu mahalle nasıl bir yer diye hatırlamam, benim aklımda hep geçmişteki, çocukluğumdaki hali var. Aklım bazı şeyleri görmeyi, kaydetmeyi reddediyor. Çok acayip bir duygu bu. Artık başkaları oturuyor içinde. O dönemde Türkiye'den gelen Türklere verdiler. İlk gittiğimde bana çok kötü davranmışlar, eve girmeme izin vermemişlerdi çünkü Rumları sevmiyorlardı. Şimdi arkadaş olduk, her gittiğimde içeri davet eder, kahve ikram ederler.

DERVİŞ ZAİM: Limasol'den ayrıldığımızda 10 yaşındaydım. Babam esir kampından çıktıktan sonra kuzeye geçmek için yollar araştırmış ve para karşılığı bizi kuzeye geçirecek adamları bulmuştu. Bir gece yola çıktık, bir süre gittikten sonra bizi götüren adam şehri tepeden gören bir noktada durdu ve kapıyı açtı, kardeşimle beraber indik arabadan. Bize şöyle dedi: 'Limasol'e son kez bakın çünkü bir daha göremeyeceksiniz.' Kardeşimle arabaya bindik ve ben tam 27 sene sonra gördüm Limasol'ü. Evimin olduğu mahalleye ilk gidişimde yanımda Panicos vardı. Bir sonraki gün ise yanıma kamera alarak yalnız gittim. Oturduğumuz sokakta çekim yaparken şikâyet etmişler, Rum polisi gelip beni aldı. Sorguya çektiler, kamera kayıtlarına baktılar bir süre sonra da bıraktılar. 27 yıl sonra oraya gitmek orada yaşananların buharlaşıp havaya gittiğini görmek, yüzyıllardır orada olmuş bir hayatın, ritmin birdenbire belki de sonsuza kadar yok olduğunu görmek acı verdi bana. Aile efradımı hatırladım; dedem 60'ında ayrılmıştı Limasol'den ölene kadar bir daha görme umuduyla yaşadı, göremeden vefat etti. Büyükannem teyzelerim de hep hasret çekti. O eve bakarken hep bunları düşündüm.

Aradan bu kadar zaman geçtikten, bunca şey yaşandıktan sonra şimdiki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Kendi toplumlarınıza baktığınızda ne görüyorsunuz?

PANICOS CHRYSANTHOU: Her iki tarafta çözüm ve barış istiyoruz diyen birçok insan var ama nasıl bir çözüm olsun diye sorunca cevap veremiyorlar çünkü herkes bugünün gerçeğini kendi yaşadıkları üzerinden inşa etti. Kıbrıslı Rumlara sorsan '1974'te Türk ordusu geldi, evlerimizden zorla çıkarıldık göçmen olduk.' diyorlar. Tamam, bütün bunların hepsi doğru, hepsi yaşandı ama olanların tamamı bu değil. Ondan önceki yıllarda Türkler de çok korktu ve acı çekti ama hikâyenin bu kısmı güneyde gölgede kalıyor. Kuzeydekiler de, Rumların acıları üzerine konuşmayı sevmezler, bugün birçok insan Rumların evinde oturuyor ama onlar da bunlardan konuşmak istemiyor. Barış istiyorsak gerçekten bu karşılıklı suçlamalardan vazgeçmemiz gerekiyor."

DERVİŞ ZAİM: Kıbrıslı Türkler referandumdan "Evet" bekliyordu. Hayal kırıklığına uğradılar bu sonuç çıkmayınca. Bugün Kıbrıs Türk toplumunda odaklanamayan bir öfke var. Bir öfke odaklanacak bir kanal bulamazsa kendi kendini yemeye başlar. İnsanlar, toplumlar öfkelerini odaklamalı. Öfkelerinin nereye gideceğini neye kızgın olduklarını netleştirmeli, bunu bulmakta güçlük çektikleri için Kıbrıslı Türkler mutsuzlar.

Kıbrıslılar sorunun çözümüne ne kadar yakın sizce?

PANICOS CHRYSANTHOU: Aslında bunca yıldır o kadar çok yaklaştık ki çözüme, sadece imzaya kaldı iş ama hâlâ çok zor çünkü liderler uzlaşma yapmaktan korkuyorlar. Her iki tarafta da yaşanan olayları karşılıklı anlaşmaya varmamak için bahane olarak kullanıyor. Uzlaşma yapılacaksa bunun için bir bedel ödemek gerek. Bir şey verirsin, karşılığında bir şey alırsın, böyle yapılır uzlaşma. Rumların ve Türklerin bir kısmı buna yanaşmıyor. Öte yandan Türk ordusunun adadaki varlığı büyük sorun. Rumlar Türk ordusunu istemiyor çünkü korkuyor. Türkler ise askerin kalmasını istiyor çünkü onlar da korkuyor ve kendilerini güvende hissetmek istiyor. Böylece Türklerin güvencesi Rumların korkusu oluyor. Kıbrıs'ta çözüm olacaksa bu adadaki insanların çabalarıyla olamayacak çünkü bugüne kadar yalnız kalıp bu işi halletme şansları olmadı. Bence barış ancak diğer güçler arasındaki dengeler sağlandığında gelecek.

DERVİŞ ZAİM: Kıbrıs sorunu artık 1960 anayasaları, 1963 çatışmaları ya da 1974'te Türkiye'nin müdahalesinden ibaret bir sorun olmaktan çıktı, doğal gaz sorununun bir parçası oldu. İşin içindeki aktörler İsrail'den Çin'e kadar gidiyor. Bu tablo içinde sen toplum olarak kaderin üzerinde etkileyici olmakta sorun yaşarsan umutsuzluk da büyür. Öte yandan Yunan toplumu kendi kimliğini Türklere karşı savaşarak elde etti. Bunu bir veri olarak kabul edersek nasıl bir değişim oluşturmak gerekiyor diye düşünmek lazım.

Neler yapılması, nasıl adımların atılması gerekiyor?

PANICOS CHRYSANTHOU: Bizim gibi düşünen, barış isteyen ve bu konuda samimi çaba gösteren insanların fikirleri yaygınlaştırılmadığı sürece barışı anlatmanın zor olacağına inanıyorum. Ancak ne yazık ki bu tür fikirlerin yayılmasında öncülük edecek kanallar, mesela medyanın yönetimi hep milliyetçi düşünen, uzlaşma yanlısı olmayan insanların elinde. Bugün başladığımız noktaya göre daha iyi noktadayız belki ama daha gidecek çok yol, yapmamız gereken çok iş var.

DERVİŞ ZAİM: Bulunabilecek herhangi bir çözümün ya da yazılı hukuksal bir metnin insanların kalpleri tarafından onaylanması lazım. Sadece akılla ilgili bir iş değil bu. Bunun için de barış kültürünü oluşturmak gerek ama ona ulaşana kadar da tarihsel, psikolojik, toplumsal bariyerler bizi bekliyor. İşte bu noktada kültürün, sanatın, edebiyatın çok büyük önemi var. Evet, bariyerler çok fazla ama umutsuz olmamak lazım. Artık çağ değişti. İnsanların birbirini görebiliyor, duyabiliyor olmalarının yolu daha da açıldı. Bu kanalların içini nasıl dolduracağımız önemli. Çok çeşitli plaformlarda bu çabayı devam ettirmek gerekiyor."

Siz umutlu musunuz peki?

DERVİŞ ZAİM: Kalbi ile düşünmeyen bir insan barış yapmaz. Hukuk prosedürleriyle, anayasa profesörleriyle barış gelmez, gelmedi de. Meseleyi olgunlaştırmak gerekiyor, kalbi ile düşünen insanlar yaratmak gerekiyor. Bu çağda, bu kadar dağılmış, ayrılmış toplumlarda bu bireyleri nasıl yaratırız bilmiyorum. Bugüne kadar bu konularla ilgili bir belgesel iki de uzun metrajlı film yaptım hâlâ da ne yapabilirim diye düşünüyorum. Ama iki tarafta da hayatın maddi tarafları ön plana çıkmış durumda. Oysa ruhsal derinleşme lazım. Bu olursa barış kendiliğinden gelir zaten. Ama ben görebilir miyim bilmiyorum.

PANICOS CHRYSANTHOU: 63 yaşındayım ve hâlâ hayatımın amacı Kıbrıs'ın birleştiğini görmek. Bugüne kadar yaptığım gibi buradaki insan öykülerini anlatmaya, elimden gelen çabayı göstermeye devam edeceğim. Kıbrıs'ın birleşmesini becerecek kadar şanslı olursak ne güzel ama olmazsa da hayat şu anda elimizde var olan ile devam edecek. Benim için çözüm artık evime geri dönmek değil çünkü komşularım orada değilse, insanlarım orada değilse o evin de benim için bir anlamı yok.

AlJazeera -

Nevin Sungur

Özgür Tekşen

Kemal Soğukdere

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.