İÇ HABERLER
okuma süresi: 16 dak.

Yıllardır sürüyor: kandır-MAYIN!

Yıllardır sürüyor: kandır-MAYIN!

Anastasiadis'in haritalarını verdiği mayınlar için Yakovu 2003'te "Türk Askeri döşedi" demişti…

Yayın Tarihi: 25/05/15 10:00
okuma süresi: 16 dak.
Yıllardır sürüyor: kandır-MAYIN!
A- A A+

Geçtiğimiz hafta bir iyi niyet göstergesi olarak Rum Lider tarafından sunulan Mayın Haritası ile ilgili tartışma devam ederken, Cumhurbaşkanlığı bu konudaki suskunluğu devam ettiriyor.

Yüksek Lisans ve Doktorasını Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsü ile Harp Akademileri Stratejik Araştırmalar Enstitüsü'nde yapan Güvenlik Bilimleri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Can Kasapoğlu, 2003 yılında dönemin Rum Dışişleri Bakanı, daha sonra da Müzakerecilik yapan Yorgo Yakovu imzalı Ulusal Plan Raporu'na atıfta bulunarak cevaplanması gereken yeni sorulara dikkat çekti.

Yakovu 2003 yılında Ottawa Sözleşmesi ile ilgili Kıbrıs Cumhuriyeti'nin pozsiyonunu anlattığı Ulusal Plan Raporunda, "Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kontrolü altına olmayan ve Türk Askerinin işgali altındaki bölgelerde mayın bulunduğunu ancak bunların Türk Askeri unsurları tarafından döşendiğini ifade etti.

Bu durumda Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bir Dışişleri Bakanı'nın "Türk askeri yerleştirdi" dediği mayınlar için "Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Anastasiades biz yerleştirdik. Alın haritalarını" demesi çelişkilere ve mayınlar konusunda bir kandırmacanın yıllardır sürdürüldüğünün işareti olarak algılandı.

Kıbrıs Postası - Vatan MEHMET

Geçtiğimiz hafta bir iyi niyet göstergesi olarak Rum Lider tarafından sunulan Mayın Haritası ile ilgili tartışma devam ederken, Cumhurbaşkanlığının bu konudaki suskunluğu devam ediyor...

Güney Kıbrıs'ın 2003 yılında dönemin Rum Dişleri Bakanı Yorgo Yakovu takdim ve imzalı Dünyada büyüyen mayın sorununa karşı; anti-personel mayınlarının kullanılması, stoklanması, üretilmesi ve transferinin yasaklanması ve imhasına dair Ottawa Antlaşması'nın Uygulanmasına İlişkin Ulusal Plan Raporunda KKTC topraklarında Rum askeri unsurların döşediği mayınlardan söz edilmiyor…

Söz konusu raporun "Kıbrıs'ta mayın tarlalarının lokasyonlarına" ayrılan 2'inci bölümünde, A-B-C olarak üç kategoride sunulan bölgelerden A kategorisi etkin kontrol altındaki yerler; B kategorisi Ara Bölge'yi tanımlarken; C kategorisi 'işgal altındaki alan' diye tanımlanan KKTC toprakları olarak kodlanırken; Kuzeydeki mayınların Türkiye tarafından döşendiği iddia ediliyor.

Planda, "mayınlar işgal altındaki topraklarda da bulunmaktadır. Bu tarlalar, Ara Bölgedeki 27 Mayın tarlasıyla birlikte Türkiye tarafından döşenmiştir" ifadeleri dikkat çekerken söz konusu rapor hakkında Kıbrıs Postası'nı bilgilendiren ve doktora ve masterini Yüksek Lisans ve Doktorasını Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsü ile Harp Akademileri Stratejik Araştırmalar Enstitüsü'nde yapan Güvenlik Bilimleri Uzmanı, Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ) öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Can Kasapoğlu, iki yüzlü tavra dikkat çekti.

"İkiyüzlü bir tavır…"

Kasapoğlu şöyle dedi; "Bu noktada Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin siyasi ahlaktan ve iyi niyetten yoksun ilk tavrı, silahların kontrolü ve silahsızlanma hususlarındaki uluslararası hukuki yükümlülüklerini sanki bir iyi niyet göstergesi gibi 'güven yaratıcı önlemler' şeklinde sunmasıdır. Ne yazık ki, bu ikiyüzlü tavır Kuzey'de de konuya ilişkin eksik bilgiler dolayısıyla olumlu bir adımmış gibi algılanmıştır…"

Güney Kıbrıs Ottawa Antlaşmasına taraf…

"Daha açık bir şekilde ifade etmemiz gerekirse; GKRY anti-personel mayınlarının üretilmesini, devredilmesini ve kullanılmasını yasaklayan Ottawa Antlaşması'na taraftır. Bu antlaşmaya taraf olmasının akabinde Dışişleri Bakanı Yorgo Yakovu'nun takdimiyle yayımlanan Ottawa Antlaşması'nın Uygulanması İçin Ulusal Plan kapsamında (National Plan for the Implementation of the Ottawa Convention), 2. bölüm Kıbrıs'ta mayın tarlalarının lokasyonlarına ayrılmıştır.

Bu çerçevede, a-b-c olarak üç kategoride sunulan bölgelerden a kategorisi etkin kontrol altındaki yerler ve b kategorisi buffer zone'u tanımlarken; c kategorisi Rum Tarafı'nın ifadesiyle 'işgal altındaki alan' diye tanımlanan KKTC topraklarıdır.

Bahse konu GKRY ulusal planı, Kuzey'deki mayınlardan Türkiye'yi sorumlu tutmakta; 1974'te Rum askeri unsurları tarafından döşenen mayınlardan bahsetmemektedir. 2014 yılına gelindiğinde Rum Yönetimi tarafından AGİT'e sunulan 24.32.022 numaralı raporda ise, Kuzey'de mayınlı ve mayınlı olmasından şüphelenilen alanların varlığı yer bulmaktadır. Bu rapor da mayınlarla ilgili yine haksız bir şekilde Türk Silahlı Kuvvetleri'ni sorumlu tutmuştur.

"Haritaların ne ölçüde etkin olacağı da askeri bağlamda sorgulanmaya açıktır"

"Oysa, gerek Ottawa Antlaşması'nın, daha da önemlisi, 2004'te Nairobi'de gerçekleştirilen Ottawa Antlaşması Gözden Geçirme Konferansı'nın Eylem Planı, anti-personel kara mayınları hususunda bilgi, ekspertiz ve deneyimlerin paylaşılmasını zorunlu kılmaktadır.

Yine Nairobi Eylem Planı, 'şeffaflığın' antlaşmanın uygulanması hususunda temel bir ilke olduğunu açıkça belirtmektedir. Dolayısıyla, ilgili mayın haritalarının sivil halkın korunması saikiyle paylaşılması bir GYÖ olarak değerlendirilemez iken; bugüne dek paylaşılmaması esas sorunu teşkil etmektedir. Ayrıca, doğal etkenlere bağlı olarak 40 yıl gibi bir sürede mayınlanmış bölgelerde önemli değişiklikler olabileceği ve haritaların ne ölçüde etkin olacağı da askeri bağlamda sorgulanmaya açıktır…"

"Belirli Konvansiyonel Silahlar Sözleşmesi' açısından da sorunlu"

Öte yandan Kasapoğlu, Güney Kıbrıs'ın Konvansiyonel Silahlar Sözleşmesi' açısından da sorunlu olduğuna dikkat çekti.

Kasapoğlu şöyle dedi; "Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin tavrı, birçok anlamda sorunludur. Öncelikle, Ottawa Antlaşması'na neden olan askeri hususların iyi anlaşılması gerekmektedir. Anti-personel kara mayınları, dünyanın birçok çatışma bölgesinde sivillerin hayatlarını kaybetmelerine ve geri dönülmez biçimde yaralanmalarına yol açmaktadır. Burada en önemli nokta, anti-personel kara mayınlarının etkileri bağlamında ayrım gözetmemeleridir. Belirtilenlere ek olarak, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin Kuzey'de kalan kara mayınlarına ilişkin tavrı, aşırı derecede yaralayan ve ayrım gözetmeyen etkileri bulunan 'Belirli Konvansiyonel Silahlar Sözleşmesi' (UN Convention on Certain Conventional Weapons) bağlamında da sorunludur…"

"Şeffaf davranılmadı…"

"GKRY uluslararası hukuki yükümlülüklerini yerine getirmeyerek şeffaf davranmamış ve resmi metinlerinde dahi yalan söyleyebilmiştir. Tüm bunlara ek olarak, söz konusu mayınlardan etkilenmiş / etkilenebilecek tüm mağdurlara karşı da sorumlu durumdadır.

Güney, Ottawa Antlaşmasını 1997'de imzaladı ve 2003'te meclisinde onaylattı

Ottawa Antlaşması, 1 Mart 1999 tarihinde yürürlüğe giren, Dünyada büyüyen mayın sorununa karşı; anti-personel mayınlarının kullanılması, stoklanması, üretilmesi ve transferinin yasaklanması ve imhasına dair bir sözleşmedir

Güney Kıbrıs, söz konusu anlaşmayı 1997'de imzaladı ve 2003'te meclisinde onayladı.

Ottawa Antlaşması 131 ülke tarafından onaylanmış ve 146 ülke tarafından imzalanmıştır. Türkiye'nin de imzaladığı bu sözleşmeye ABD ve Irak taraf değildir. Pentagon, "kara mayını kullanma hakkını elinde bulundurmakta" olduğunu açıklamıştır.

Aralık 2002´de, BM Konvansiyonel Silahlar Sözleşmesi´ne dair bir Çalışma Grubu kurulmuş ve patlamayan teçhizatın neden olduğu ölüm ve yaralanmaları durdurmayı amaçlayan tedbirleri tespit etmekle görevlendirilmiştir.

Kasulidis'in açıklamaları…

Öte yandan Rum Dışişleri Bakanı Yoannis Kasulidis'in son bir ay içinde iki kritik demece imza attığını ifade eden Girne Amerikan Üniversitesi (GAÜ) Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Can Kasapoğlu, bakanın algı operasyonu peşinde olduğunu kaydetti.

Kasapoğlu, "Kıbrıslı Türkler çok acılar çekti" diyerek kamuoyunda oldukça 'olumlu' karşılanan Rum Dışişleri Bakanı Kasulidis'in esasen bir algı operasyonu heyecanı içinde konuştuğunu, "ortak acı"dan söz ederken 1974'ten bahsettiğini ifade etti.

Öte yandan Bakanın Güney Kıbrıs Münhasır Ekonomik Bölge'sinin hidrokarbon yatakları ile gazın miktarından da önemli olduğunun altını çizdiğine dikkat çeken Kasapoğlu, Türkiye'nin çözüm iradesinin güçlü olduğu, bu iradenin Kıbrıs Türk liderliği ile de uyumlu olduğu, ancak bunun jeopolitik bir zafiyet içermeyeceği söyledi.

Türkiye–İsrail, Türkiye-Mısır ilişkilerindeki mevcut olumsuz havaya gereğinden fazla anlam yüklemenin uzun vadede Güney Kıbrıs'ı zor durumda bırakabileceğine dikkat çekerek konuşan Kasapoğlu, Türkiye'yi Doğu Akdeniz'de sadece 'kıyılarına' hapsetmeye çalışmanın "potansiyeli aşan bir zihin egzersizi olmaktan" öteye geçemeyeceğini kaydetti.

"Kuzeydeki çözüm iradesi karşılık bulursa anlamlı"

Yeniden başlayan müzakere sürecini değerlendiren Kasapoğlu şöyle dedi; "Müzakerelerin yeniden başlaması ümit vericidir ancak sürecin soğukkanlı ve itidali bir perspektifle değerlendirilmesi gerekmekte… Şu ana kadar yaşanan karşılıklı iyi niyet çabaları ve Sayın Mustafa Akıncı'nın Cumhurbaşkanı seçilmesi ile uluslararası çevrelerde oluşan olumlu havanın, müzakerelerin kritik maddelerinde ne ölçüde korunabileceğini hep birlikte göreceğiz.

Zira Kuzey'deki çözüm iradesi ancak Güney'de anlamlı bir karşılık bulması halinde ortaya somut ve yaşayabilir bir sonuç çıkarabilir."

"Garantiler' eskisi gibi ideolojik değil reel-politik"

"Bu noktada kritik olan ve KKTC'de üzerinde önemle durmamız gereken husus, varılacak bir antlaşmanın Kıbrıs Türk Halkı için bir 'toplum sözleşmesi' niteliğinde olacağı, bu nedenle mümkün olan en geniş toplumsal mutabakat ile sağlanması gereğidir…

Özellikle müzakerelerin son düzlüğünde, Kıbrıs Türk Halkı'nın güvenliğinden ve egemenlik haklarının korunduğundan emin olması gerekmektedir. Bugün Doğu Akdeniz havzasında ve eski Sovyet coğrafyasında yaşanan çatışmalar, etkin ve fiili garantilerin devamını ideolojik bir zeminden çıkarmakta, reel-politik bir zorunluluk haline geldiğini göstermektedir…"

AB'nin rolü

Kasapoğlu Kıbrıs'ta garantör ülkelerin AB ile ilişki düzlemine dikkat çekti.

Kasapoğlu şöyle konuştu; "Özellikle 2004 Annan Planı koşullarından farklı bir müzakere süreci bizi beklemektedir. Bu noktada en önemli değişiklik Avrupa Birliği'nin Kıbrıs konusundaki stratejik ağırlığında yaşanan değişimdir. Öncelikle Avrupa Birliği, 2004 yılına kıyasla bir ekonomik cazibe merkezi ya da 'sihirli formül' olmaktan uzak bir performans sergilemektedir.

İkinci olarak, Kıbrıs'ta üç garantörden ikisi, Yunanistan ve Birleşik Krallık, üyesi bulundukları AB ile problematik ilişkiler içindedir ve gerek 'Grexit' gerekse 'Brexit' halihazırda uluslararası çevrelerde ciddi şekilde tartışılmaktadır. AB üyesi olmayan tek garantör ülke konumunda bulunan Türkiye ise 'AB idealinden' ancak demokratik standartlar bağlamında faydalanabilecek konumdadır ve AB hedefi kısa ve hatta orta vadede gerçekleşmekten uzaktır…"

Kasulidis'in kritik açıklamaları… "Ortak Acı tanımı algı operasyonu"

"Bununla birlikte son bir ay içinde Rum Dışişleri Bakanı Kasulidis'in iki önemli açıklaması, özellikle satır aralarıyla dikkat çekmektedir ve müzakere sürecinde GKRY'nin bakış açısına ilişkin bazı şerhlere neden olmaktadır…

Bunlardan ilki Kasulidis'in Milliyet Gazetesi'ne verdiği röportajda 20 Temmuz 1974'ü 'ortak acı' zemininde tanımlamasıdır.

20 Temmuz 1974'ü iki toplumun ortak acısı olarak tanımlamak sosyolojik körlüktür. 20 Temmuz 1974, tıpkı 9 Eylül 1922 gibi, ortak acı değil; Türk tarihinin önemli dönüm noktalarından biridir. Bu noktadan hareketle, 20 Temmuz 74'ü 'ortak acı' zemininde yorumlamak, tutarsız bir zemin ortaya koymaktadır ve Kıbrıs Türkleri üzerinde amatör bir algı operasyonunun izlerini taşımaktadır."

"Kasulidis 'MEB gazdan daha önemli' diyor"

"Yine aynı söyleşide, Kıbrıs'ta en büyük problemin Türk askeri varlığı olarak tanımlanması kabul edilemez bir husustur. Ada'da kalıcı bir antlaşmanın önündeki en önemli engel, GKRY'de Türkiye karşıtı ve revizyonist bir stratejik gündemin, kimi zaman satır aralarına saklanarak, güçlü bir şekilde devam etmesidir.

İkinci kritik retorik, Kasulidis'in Ticaret ve Sanayi Odası'nın düzenlediği bir konferansta, GKRY tarafından iddia edilen Münhasır Ekonomik Bölge'nin ve adanın jeopolitik konumunun, doğal gaz rezervlerinin miktarından daha önemli olduğunu vurgulamasıdır.

Eğer Kıbrıs'ın jeopolitik önemi ve özellikle münhasır ekonomik bölge, doğal gazın miktarından daha önemlidir derseniz; bizim de ister istemez GKRY tarafından iddia edilen Münhasır Ekonomik Bölgenin jeopolitik sonuçlarını gözden geçirmemiz gerekmektedir."

"Türkiye'yi sahile hapsetme adımı

Ksapoğlu sözlerini şöyle sürdürdü; "Söz konusu MEB iddialarının kabulü halinde, Türkiye Doğu Akdeniz sahillerine stratejik olarak hapsedilmiş olur. Eğer bunu Yunanistan'ın Ege'deki iddiaları ile birlikte değerlendirecek olursak, bu Türkiye'nin jeopolitik çerçevede fiili olarak land-locked (karayla kuşatılmış) bir ülke haline getirilmesi anlamına gelir…"

"Türk tarafının çözüm iradesi jeopolitik zafiyet içermez"

"Kasulidis'e bu noktada verilecek iki önemli yanıt bulunmaktadır. Bunlardan ilki, Türkiye'nin çözüm iradesinin güçlü olduğu, bu iradenin Kıbrıs Türk liderliği ile uyumlu olduğu, ancak jeopolitik bir zafiyet içermeyeceğidir.

21. Yüzyılda kendi milli korvetini (MİLGEM) yapan, milyar-dolarlık bir havuzlu çıkarma gemisi projesi ile deniz kuvvetlerinin güç projeksiyonu kapasitesini açık-deniz donanması konumuna getirecek olan, milli sismik araştırma gemisini henüz denize indiren ve bir enerji geçiş merkezi (hub) olma hedefini benimseyen Türkiye'yi kıyılarına hapsetmeye çalışmak hem maceracı hem de tehlikeli bir hayaldir…"

"Söz konusu olan kapasiteyi aşan bir kısım zihin egzersizleridir"

"Bu noktada Sn. Kasulidis'e verilebilecek tavsiye, GKRY'nin ve hatta Yunanistan'ın milli güç kapasitesini fazlasıyla aşan bu tip zihin egzersizleri yerine, Ankara'da ve Kuzey Kıbrıs'taki iyi niyetli çözüm iradesinin doğru anlaşılması ve aynı iyi niyetle değerlendirilmesidir. Şurası iyi anlaşılmalıdır ki, Kıbrıs konusunun bir çözüme ulaşması durumunda dahi, Türkiye Doğu Akdeniz'in en önemli güç merkezi olmayı sürdürecektir.

Bu noktada, Türkiye – İsrail ve Türkiye – Mısır ilişkilerindeki olumsuzluklara gereğinden fazla anlam yüklemek, uzun vadede GKRY'yi zor durumda bırakabilir…"

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.