İÇ HABERLER
okuma süresi: 6 dak.

Vehbi yazdı: "Zamanların en iyisi, zamanların en kötüsü"

Vehbi yazdı: "Zamanların en iyisi, zamanların en kötüsü"

Kıbrıs Postası'nın bugünkü nüshasına imzasını atan Girne Amerikan Üniversitesi Yöneticiler Kurulu Başkan Yardımcısı ve CEO'su Asım Vehbibir de köşe yazısı yazdı. İşte o yazı:

Yayın Tarihi: 27/05/15 07:53
okuma süresi: 6 dak.
Vehbi yazdı: "Zamanların en iyisi, zamanların en kötüsü"
A- A A+

Charles Dickens Fransız İhtilali döneminde Paris ve Londra'yı anlattığı İki Şehrin Hikayesi'ne etkileyici bir girişle başlar: Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı hem aptallık, hem inanç devriydi hem de kuşku, ışık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi, umut baharıydı, çaresizlik kışıydı, önümüzde her şey vardı, önümüzde hiçbir şey yoktu, hepimiz doğrudan cennete gidiyorduk, hepimiz doğrudan tam aksi istikamete gidiyorduk…

Herhalde çok az sayıda eser Fransız İhtilali öncesinde ve sonrasında, farklı ellerde farklı kurbanlar yaratan, ancak devamlılık gösteren toplumsal çalkantıyı böylesine etkileyici biçimde tasvir edebilmiştir.

Elbette, Kıbrıs Türk Toplumu'nun Fransız İhtilali koşullarını yaşadığı gibi gereğinden fazla iddialı bir analiz yapmayacağız. Ancak herhalde son dönemde siyasi ve sosyal hayatımızda yaşanan çalkantıyı "zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü" diye betimlersek de yanlış yapmış olmayız.

Şurası kesin ki toplum, değişim ve istikrar arayışını aynı anda yansıtan eğilimler göstermiştir. Böylelikle halkımız büyük umutlar ve kronik umutsuzluklar arasında gidip gelirken, son genel, yerel ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile Anayasa referandumu neticesinde, iç siyasi dengelerimizi sarsabilecek sonuçlar ortaya çıkmıştır. Elbette anlatılan durum, suyun doğal mecrasına akışı gibi, önemli bir liderlik arayışını da beraberinde getirmektedir. Burada kritik olan nokta, değişim iradesinin "yeni ya da dinlenmiş yüzler" arayışının çok ötesinde; yeni bir vizyon ve bize heyecan verecek yeni stratejik hedefleri ön planda tutacağının anlaşılmasıdır.

Özellikle Kıbrıs sorununun sürdürülebilir bir çözüme kavuşturulması hepimiz için belirsizliklerin son bulacağı, geleceğimizden emin yaşayacağımız bir antlaşma anlamına geliyor. Öte yandan, toplumun değişimden yana tavır koyduğu son günlerde, güven yaratıcı önlemler dizisinde "kara mayınları oyunuyla" karşılaşmamız da herhalde "hem inanç devriydi, hem de kuşku" satırlarıyla özetlenebilir.

Bu noktada ihtiyacımız, çok yönlü ve tüm senaryolara hazırlanan bir liderliktir. Daha açık ifade edelim; ümit ettiğimiz gibi bir antlaşmaya ulaşmamız hikâyenin sonu değil, başlangıcı olacaktır… Böyle bir durumda, ekonomimizin, siyasal ve sosyal altyapımızın etkin rekabete hazırlanmış olması gerekmektedir.

Benzer şekilde, Annan Planı deneyimi hepimize göstermiştir ki, uluslararası arenada, Kuzey Kıbrıs'ta ve Türkiye'de çözüm iradesi ne denli güçlü olursa olsun, Güney Kıbrıs Rum sosyo-politik dengelerinin ortaya çıkaracağı bir referandumda bir kez daha "evet" çıkmazsa denklemin dışında kalabiliriz. Henüz güzel umutlarla başlayan bir süreçte kimsenin moralini bozmayalım. Ancak hatırlatalım, uluslararası ilişkilerde denklemin dışında kalmak ve oyunun dışında kalmak farklı şeylerdir. Denklemin dışında kalanlar, doğru hamlelerle oyunun dışında kalmaktan kurtulabilir ve ışığı takip ederek yollarını bulabilirler. Bunun için, tıpkı çözümden bir gün sonraya hazırlanmak gibi, olası bir "yol kazasından" bir gün sonrasına da hazırlanmak gerekmekte…

"B planları", "A planının" önemsenmediği anlamına gelmez; "A planı" dâhil olmak üzere, tüm seçeneklerin kağıt üzerinde ve sahada aynı düzlemde olamayabileceğinin hesaplanması anlamına gelir ki, stratejinin esası da budur…

Biz tüm olasılıklara hazırlanarak siyasal, sosyal ve ekonomik yapımızı sürdürülebilir şekilde düzenlemek zorundayız. Bu kapsamda, yüksek öğrenim sektörünün "üst düzey, prestijli üniversiteler adası" esasına dayanarak yönetilmesi gerekmektedir. Bu noktada, niteliğin, nicelik kadar önemli olduğunu unutmamalıyız. Benzer şekilde, turizm politikamızın kapsamlı bir reforma gereksinim duyduğu, yaşanan deneyimler ile sabittir. Söz konusu iki sektörün etkin yönetimi, doğrudan ve dolaylı etkilerini günlük hayatımızda hissedeceğimiz bir refah seviyesi yakalamamızı sağlayacaktır; bundan hiç şüpheniz olmasın…

Ayrıca önümüzde yeni bir pencere açılıyor. Türkiye'den gelen su projesi, doğru bir akılla, devletimize kritik hidro-stratejik açılım yetenekleri kazandırabilir. Burada, hem suyun sosyo-ekonomik getirileri odaklı düşünüp tarım, hizmet sektörü ve altyapı alanlarındaki getirilerini maksimize etmemiz; hem de doğal kaynakların bölgesel ilişkilerde oynadığı stratejik rolü bir ders gibi çalışmamız gerekecektir. Özellikle enerji jeopolitiği alanında hidrokarbonlar ve su üzerinden yürütülecek doğru politikalar, uluslararası sistemdeki özgül ağırlığımıza çok şey katabilir. Yine de ekleyelim: "umut baharıydı ve çaresizlik kışıydı" diyor Dickens, hangisini seçeceğimiz bizim ellerimizde…

Bu köşe yazısı denemesinin sonuna gelirken, bana konuk genel yayın yönetmenliği tecrübesini tattıran Kıbrıs Postası yöneticilerine, genç, dinamik ve başarılı ekibine içtenlikle teşekkür ediyorum. Özgür basının demokrasinin olmazsa olmazlarından olduğunu bir kez daha hatırlayarak, demokrasimizin başarıyla geçtiği tüm sınavlarda basınımızın rolünün altının çizilmesi gerektiğini de takdirlerinize sunuyorum…

İsterseniz başladığımız gibi bitirelim: "önümüzde her şey vardı, önümüzde hiçbir şey yoktu"… Her iki seçenek de mümkün… Yine de biz tarihin rasyonel ve umutlu tarafından duralım ve şöyle diyelim: Doğru adımlar atarsak önümüzde mutlu olacağımız her şey var ve korkacak hiçbir şey kalmayacak…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.