İÇ HABERLER
okuma süresi: 12 dak.

Tahsin Akcan; "Sanat insanın içinde gelmeli, yoksa zorlama olur…"

Tahsin Akcan; "Sanat insanın içinde gelmeli, yoksa zorlama olur…"

O bir müzisyen… Bir basgitarcı… Besteci… Arada tiyatrocu ve kitabı olan bir yazar… Komple bir sanat adamı... Huzurlarınızda Tahsin Akcan…

Yayın Tarihi: 30/11/15 08:16
okuma süresi: 12 dak.
Tahsin Akcan; "Sanat insanın içinde gelmeli, yoksa zorlama olur…"
A- A A+

Kıbrıs Postası - Ulaş Barış

Tahsin Akcan…

Kıbrıs'ın eski tarihinde gerek müzik gerekse de tiyatro sahnelerin değişmez elemanlarından birisiydi. Ancak müzik sahnesi, tiyatro sahnesinde daha ağır basmış… Bir de işin içine yazarlık girmiş…

Bir dönem yazarlık, çokça müzisyenlik, ve uzun bir süre tiyatroculuk yapmış komple bir sanat adamı…O da değeri bilinememiş, anlaşılamamış insanlarımızdan…

Son derece pozitif, son derece huzurlu ve son derece kibar bir ağabeyimiz…

Kıbrıs'ın o kaybolmaya yüz tutmuş o eski güzel günlerinin canlı bir tanığı olan Tahsin Bey, hayatından kesitleri Kıbrıs Postası'na anlattı…

Baf'ın Falya'sından, Lefkoşa'ya, ardından da Londra'ya uzanan bir hayat…

1951'de Baf'ta doğan Akcan'ın hayatı gerçekten de maceralarla dolu…

Ailesi Baf'ın Falya köyünden…

Babası o zamanın deyimi ile 'Oksidari' polisti…

Aslında 'Oksidari' diye bir kelime yok, tamamen Kıbrıslıların uydurması bir şey.

İngilizce 'Auxilary' yani 'yardımcı' kelimesinin Türkçe söyleniş şekli.

İşte Tahsin Bey'in de babası 'Oksidari' polis olduğundan 1958'de tayini Lefkoşa'ya çıkar ve 5 çocuğunu da alarak başkente yerleşirler.

Tahsin Bey bütün tahsilini Lefkoşa'da yapar ve en sonunda Sedat Simavi, elektronik bölümünden mezun olur…

Müziğe başlamasına sebep; yapılamayan bir okul müsameresi…

İşte o yıllarda müzik ile tanışır…

"Kardeşimden kalan bir gitar vardı. Bir gün onu alarak çalmaya başladım. Bilmeden bir şeyler çalmaya çalışıyordum ama çok ilgimi çekmişti. O zamanlar Göçmenköy'de oturuyorduk. Bir gün okulda müsamere olacak dediler, gitarcı aranır. Kemal Belevi de vardı, dedim ben biraz çalarım. Kemal Belevi bana dedi ki 'sen bas çalacaksın'. Dedim 'ben hiç bilmem' onu ama Kemal bana gösterdi, ilk bilgileri bana o verdi…"

Ama çok beklenen müsamere olmaz…

"Ancak o müsamere benim müzik hayatımı başlatan müsamere oldu. Gerçi yapılamadı ama içime ateş orada düştü. Birkaç ay sonra meşhur 'Yanıklar' grubunun bir basçı aradığını duydum. Mehmet Musa vardı, Yanıkların gitarcısı, bana dedi ki 'Tahsin başçı ararız, çalarmışın? Ben de dedim ki 'ben daha yeni başladım, nasıl çalacağım? Ama Mehmet ısrar etti, 'gel yahu da vur işte de çalan' dedi. E o zaman basgitar da öyle fazla yok. Gittim Münür'den bir 12 telli gitar aldım ve onu 4 telli haline getirdim. O gitarla 4 seneye yakın Yanıklarla çaldım…"

Alkapon ile tanışması dönüm noktası olur…

1975 yılına gelindiğinde ise Tahsin Akcan'ın hayatı Kıbrıs'ın en ünlü müzisyenlerinden Mustafa Alkapon ile kesişir…

"Mustafa o zamanlar geniş bir repertuvar tutardı. Gerçi şimdi de öyledir ancak o zamanlar öyle pop, rock, arabesk, reggea bir arada yoktu. Onun kurduğu grup bütün bu tarzları bir arada çalabilen bir gruptu. Bana basçı ol teklifi yaptı, kabul ettim ve gidip gerçek bir basgitar satın aldım. Ondan sonra kendimizi geliştirmeye başladık. Kıbrıs'ın bütün gece kulüplerinde çalıyorduk. O zamanların en ünlü gece kulübü 'Harem'de' programlar yapardık…"

"Sadece Alkapon ile değil, Türk Sanat Müziği Korosu'nda da görev yaptım. Ayrıca otellerde de uzun süre, jazz, blues tarzı müzikler yapan çok değerli müzisyenlerle de çalıştım. Mesele bir Deniz Hanım vardı, çok güzel programlar yaptık onunla. O zamanlar basgitarcı bulmak zor işti bu yüzden birçok müzisyenlere eşlik ettim. "

Serde tiyatroculuk da var…

Bu arada 1975 yılında Tahsin Bey Devlet Tiyatrolarına da girer… Sanatçı çetelesine sadece müzik değil bir de tiyatroculuğu ekler Tahsin Bey…

"Tiyatroculuk da hayatımın önemli bir yerini tuttu. 3-4 oyunda iyi rollerde oynadım ama genel olarak set işçiliği yaptım. Diğer oyunlarda da figüran rollerine çokça çıktım. Büyük rol bir tek Anton Çehov'un 'Evlenme Teklifinde' oldu. Yaklaşık 20 dakikalık bir roldü. O oyun televizyonlarda çok gösterildi. Hatırlarım da bir yandan sahnede rol keserken, aralarda çıkıp ışıkları ayarlıyordum. Çok güzel günlerdi, oradan da emekli oldum zaten…"

Londra'da Bergen ile yaşadığı anısı…

1987'de yeni bir hayata atılmak için memleketi terk eder ve Londra'nın yolunu tutar. Ancak müzik orada da peşini bırakmayacaktır…

"Aslına bakarsanız orada kaldığım 4 yıl boyunca sadece 1 kez sahneye çıktım. Arkadaşlara çok çalıp söyledim tabii ama sahne olayı ne ilginçtir rahmetli Türkiyeli sanatçı Bergen'in vereceği konser oldu. Konser yeri Şenola Düğün Salonuydu, hiç unutmam. Çıktık konsere, çaldık tabi. O zaman Bergen'in gözü saçları ile kapalıydı, o malum saldırıdan dolayı. Bergen beni çok beğenip, yaptığım eşliği alkışlamıştı. Parçalarının hiç birini bilmezdim ama güzel şekilde ona ayak uydurdum. Güzel bir anıdır…"

Tahsin Bey 1991 de memleketine geri döner ve burada evlenir. Geçen 4 yıl içinde müzik hayatından kopmuş bir durumda olduğunu anlatıyor…

"Vallahi müziği unutmuştum. Yani hani derler ya basgitarın 'b'sini hatırlaman, öyle bir durum. Sonraları gittim bir Spanish gitar aldım başladım gurcalanmaya gene. Sonra bizim köyde bir grup vardı, yeni başlamış, dediler 'gel çal bize'. Orkestra yeniydi, çalanlar yeniydi, iş başa düştü. Durdum bütün basları, gitarları davulları çıkarıp gruba gösterdim. Bir 2 yıl da böyle geçti. Sonra bir gün bir ilham geldi ve beste yapmaya başladım. Esas müzisyenliğim işte öyle başladı."

İlk bestesini Alpay çok beğenmiş…

Aslında Tahsin Bey ilk bestesini yine 1975 yılında yapmış olduğunu anlatıyor. O ilk bestenin de çok ilginç bir hikâyesi var…

"İlk bestemin adı 'Mazimiz'. İlginçtir, o bestemi arkadaşlara verdim, onlarda Ankara'da yarışmaya katıldılar. O yarışmanın jürisi arasında meşhur Alpay da vardı. Alpay yarışmadan sonra bizim arkadaşların yanına gelmiş ve parçayı satın almak istemiş. Ama bizim arkadaşlar, parçanın bana ait olduğunu ve satamayacaklarını söylemişler. Ancak Alpay, belli ki melodi kulağında yer etmiş daha sonra bir albümünde benim parçamı andıran bir şarkı yaptı…"

İkinci bestesi için aradan yaklaşık 20 yıl geçmesi gerekmiş Tahsin Bey'in…

"İkinci bestemin 'Kardeşlik' adını taşıyordu. O parçayı Mustafa Alkapon ile yapmıştık. Reggea tarzı bir parçaydı. Ondan sonra da ilhamlarım gelmeye devam etti. Şu an 21 tane bestem var. Bu parçalarımın çoğu halkımızın da ilgisini beğenisini aldı. 'Ağlama', 'Gel', 'Dostlarım' bu türden parçalara örnek olarak gösterilebilir. Ancak daha elimde çok ham durumda parçalar var. Bu iş ilham işi ardından da aldığın ilhamı doğru şekilde yoğurma meselesi. Bütün iş vereceğin mesaja bakıyor…"

Tabii bu adada müzik denilen şey sadece beste çalmakla sürdürülemiyor. Başka ülkelerde böyle bir şansınız olsa da Kıbrıs gibi dünyadan uzun süre kopuk kalan, doğru dürüst telif hakkı, doğru dürüst yasası, kısacası müzisyenler için çok bir şey sunmayan ülkelerde başka sanatçıları da icra etmek kaçınılmaz bir durum.

Buna kısaca 'cover' deniliyor ve Tahsin Bey'de bu tarzda çalışmalar yapmış.

"Musa Eroğlu'nun 'Kıvırcık saçlarına ak düşmüş' şarkısına düzenlemeler yaptım. Aşık Veysel'in 'Uzun İnce Bir Yoldayım' şiirine düzenleme yaptım, bazı Fikret Kızılok parçalarına yaptım. Yani ben bir parçayı alırım ve daha iyisini yaparım. Eğer yapamazsam yapmam, dokunmam. Böyle yaklaşık 15 tane düzenlemem var."

Grup MT ile televizyon günleri…

Ardından da Mustafa Özdoğançay ile kurdukları ortalık günleri başlar. Grup MT olarak bilinen bu oluşum birçok TV programı yanı sıra çok sayıda etkinlikte de yer alır.

"Mustafa o zamanlar bir org satın almış, kendi kendine çalar. Birlikte çalışmaya başladık. Org içindeki kart vasıtasıyla birçok parçayı çalmaya başladık. Bu bana çok yardımcı oldu. Tempoları, girişleri çıkışları daha iyi anlamaya başladım. Beraber bir CD yaptık, parçalarımızı Youtube'a yükledik, oralarda çok dinledi. Hatırlarım da o zamanlar gezmediğimiz, çıkmadığımız bir kanal kalmamıştı. Ancak birlikteliğimiz son zamanlarda devam etmiyor. Mustafa yeni işe girdi, oralarda daha çok zaman harcamak zorunda. Zaten amacımız meşhur olmak değildi. Bizim amacımız şarkılarımızda verdiğimiz mesajın anlaşılması, insanların kalbine hitap etmesiydi…"

Grup MT, geçtiğimiz senelerde düzenlenen Shure Müzik yarışmasına da katılmış ancak sonuç beklendiği gibi olmamış…

"Deniz Feneri isimli bir parça ile katılmıştık. Ancak parçamız ilk 20'ye kalamadı. Aslında parça kötü bir parça değildi. Neden giremediğimizi anlamıyorum. Ben eminim ilk 20'ye kalsaydık, halkın oyları ile başarılı olabilirdik. İlk seçmelerde parçamız 1000'den fazla tık aldı. Ardından seçilmediğimizden olsa gerek, parça duyulunca, bu tık sayısı 5000'e çıktı. O zaman dedik, demek ki biz başarılıyız, yarışma grubu değiliz…"

"Mühim olan yapılmamış bir şeyi yapmak…"

Mustafa Bey bu yarışmadan sonra bazı düşüncelerinin değiştiğini de açık yüreklilikle anlatıyor.

"Ben şimdiki gençliği yadırgamam. Müzik evrensel bir olgudur evrensel bir değerdir. Şimdiki gençlik, şimdinin müziklerine daha çok değer verir, eski tarzlar pek rağbet görmez. Ancak 80'lerde 90'larda daha güzel müzik vardı, şu an daha çok ritim konusunda yoğunluk var, mesaj vermek daha geri planda. Eski müzisyenlerimiz artık kabuğuna çekildi, şimdi dönem gençlerin dönemi. Ben bu işi şöyle değerlendiriyorum, bir araba düşünün süper hızlı ama yapım olarak çok yufka. Eksi klasik arabaların sağlamlığı yok. Bir Eagles, bir Rolling Stones gibi gruplar artık revaçta değil. Hâlbuki klasik arabaların sağlamlığı malum... Hoşuma gitmeyen şey yeni müzisyenlerimiz belirli tarzların dışına çıkmmamsı. Yani sırf Jazz çalmak, sırf Rock yapmak bana çok sınırlı gelir. Hâlbuki al bir parçayı, kendi kültürünle harmanla daha iyisini yap. Mühim olan yapılmayan bir şeyi, yapmaktır. Benim amacım da buydu ve parçalarımı bu yönde yaptım…"

Yazarlık dönemi ve kitap…

2010 yılında ise Tahsin Bey'e tamamen başka bir konuda ilham gelir… Yazarlık…

"Birden bire yazı yazma isteği geldi. Pazar günleri Kıbrıs Gazetesinde 'Okuyucu Köşesi' diye bir kısım var, işte oraya yazılar gönderdim. O bölümde 80'den fazla makalem çıktı, birçoğu çok ilgi çekti, çok okundu. Ardından 'Kıbrıs'ta nasıl bir çözüm?' diye bir de kitap çıkardım, şimdi baskısı tükendi. 100 sayfalıktı. İlam meselesidir bu iş. Bakın şimdi yazı yazamıyorum. Bu işler içten gelmeli yoksa zorlama olur ve zorlama şeyler güzel olmaz… Bakalım, belki bir gün yine gelir…"

"Allah'ım bana dur diyene kadar devam edeceğim…"

Tahsin Bey, şimdiki günleri Lefkoşa'da Anıt Büfe'de dostlarıyla geçiriyor.

"Büfede gelen müşterilere parçalarımı çalıyorum. Eski parçalarımı inşalarımıza dinletmek, onları tekrardan yoğurmak, şekillendirmek güzel bir durum. İnsanlara mesaj vermek, onların kalbine hitap etmek çok güzel bir duygudur. Bundan dolayı ilham gelmesi çok önemlidir, insanın içinden gelmelidir. Ben elimden geleni yapmaya devam edeceğim. Eğer bir gün Allah'ım bana dur derse, duracağım ancak içimden bir ses bir daha patlama yapacağımı söylüyor, bakalım, göreceğiz…"

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.