TÜRKİYE
okuma süresi: 13 dak.

Kohen: "Mesleğe, Kıbrıs Sorunu içinde doğdum"

Kohen: "Mesleğe, Kıbrıs Sorunu içinde doğdum"

Duâyen Dış-Siyaset Yazarı Sami Kohen, Kıbrıs Postası Özel Sayısı için Vatan Mehmet'e konuştu…

Yayın Tarihi: 21/11/14 10:00
okuma süresi: 13 dak.
Kohen: "Mesleğe, Kıbrıs Sorunu içinde doğdum"
A- A A+
Kıbrıs Postası'nın 13, Kuzey Kıbrıs Postası Gazetesi ile KP Daily News'in 1'inci Yılı "Özel Sayısı" için Kıbrıs Postası'na konuşan dış-siyaset Milliyet yazarı Sami Kohen, 1950'lerin öncesinde adım attığı meslek yaşamına "Kıbrıs sorunu içinde" başladığını söyledi…

Kohen, Kıbrıs Sorununun tüm merhalelerini bizzat takip ettiğini hatta uzmanlaştığı alan olan Dış Siyaset haber ve yazarlığında ilk dış seyahatinin de Kıbrıs'la ilintili olduğunu anlattı…

Kohen'e göre Kıbrıs Sorununda Türk tarafının önünde iki yol var ve olası çözüm, tüm taraflar arasında her dönemde ortaya çıkan ve yıllardır devam eden bir senkronizasyon sorununun kurbânı…

Kıbrıs Postası - Vatan MEHMET

Kıbrıs Postası'nın 13, Kuzey Kıbrıs Postası Gazetesi ile KP Daily News'in 1'inci Yılı "Özel Sayısı" için Kıbrıs Postası'na konuşan dış-siyaset Milliyet yazarı, ünlü gazeteci Sami Kohen, 1950'lerin öncesinde adım attığı meslek yaşamına "Kıbrıs sorunu içinde" başladığını söyledi…

Kohen, Kıbrıs Sorununun tüm merhalelerini bizzat takip ettiğini hatta uzmanlaştığı alan olan Dış Siyaset haber ve yazarlığında ilk dış seyahatinin de Kıbrıs'la ilintili olduğunu anlattı…

Kohen'e göre Kıbrıs Sorununda olası çözüm, tarihi konjonktür akışı içinde yıllardır bir senkronizasyon sorunu yaşıyor…

"Başından beri dış politikaya ilgi duydum…"

Kohen, şöyle konuştu; "Bu mesleği, gazeteciliği çok severek yaptım ve yapıyorum… Lise yıllarında yazı yazmaya meraklıydım. Hatta pek çok öğretmenimin de teşviği oldu. Liseyi bitirdiğimde artık ne yapmak istediğimi biliyordum… Muhakkak gazeteci olmalıydım. O zaman henüz kurulan Gazetecilik Fakültesi'ne girdim. Gazeteciliğe ilgim, içeriğine ilişkin de netti. Başından beri dış politikaya ilgiliydim… Yani bir, gazeteci olacağım. İki, dış politika uzmanı olacağım… Çalışmalarımı bu yönde sürdüreceğim, dedim."

Abdi İpekçi ile beraber yeni Milliyet'e…

"1950'de ilk kez gazeteciliğe (fiilen) başladım. 1 Ekim 1954'te Milliyet Gazetesi'nin yeni şekliyle kurulduğu zaman rahmetli dostum Abdi İpekçi ile beraber Milliyet Gazetesi'ne genç yaşta girdik. Milliyet'te bugün itibariyle 60 yılımı doldurdum. Mesleğime bağlıyım ve gazeteciliği bir kariyer olarak görüyorum. Çoktan emekli olma yaşımı geçtiğim halde yazılarıma devam ediyorum ve yıllar boyunca da aynı alanda çalıştım. Bütün dünyayı dolaştım diyebilirim. Ortadoğu'dan Vietnem'a kadar tüm büyük olaylara 'tanıkım' diyebilirim… Ve elbette Kıbrıs…"

"Kıbrıs meselesi 74'ten sonra değil, öncesinde başlar"

Kohen, 1950'lerin öncesinde adım attığı meslek yaşamına "Kıbrıs sorunu içinde" başladığını söyledi.

Kıbrıs Postası'na konuşan Kohen sözlerini şöyle sürdürdü: "Kıbrıs meselesi 74'ten sonra değil, öncesinde başlayan bir meseledir… 1955 Ağustos'unda Kıbrıs'la ilgili ilk uluslararası toplantı olan Londra'daki ünlü konferansa katıldım. Kıbrıs, henüz İngiliz kolonisi ve 50'lerden itibaren kolonilerinden ayrılan bir İngiltere var… Bağımsızlık rüzgârları esiyor ve İngiltere buralardan çekiliyor.

Şunu kabul etmek lazım ki (İngiltere'ye karşı) mücadeleyi Rumlar, bir takım eylemlerle EOKA örgütü ile başlattı. Türkiye, daha sonradan ilgi göstermekle birlikte o sıralarda pek fazla ilgili değil Kıbrıs'la… Türkiye, İngiltere ve Yunanistan ile iki cemaat temsilcileri, Makarios ve Dr. Fazıl Küçük Londra'da toplanıyorlar.

İşte benim Kıbrıs meselesi ile ilk temasım buradan itibaren başlar ve yıllar itibariyle de hiç kopmadan sürmüştür… Kıbrıs'ta ve Kıbrıs'la ilişkili dışarıda ne olmuşsa ben bizzat izledim. Bu anlamda mesleğe Kıbrıs sorunu içinde doğmuş olduğum söylenebilir…"

"Türkiye o zaman statükodan yanaydı"

"O ilk Londra buluşmasından bugünlere nereden nereye geldik denirse eğer, pek çok şey söyleyebiliriz: O dönem tabi İngiltere kolay kolay Kıbrıs'ı terk etmeye râzı değil. Rumlar ve Yunanistan sıkıştırıyor…

Şunu da belirtelim: O zaman Türkiye nezdinde söylenen şey, 'aman İngiltere Kıbrıs'ı bırakmasın! Yoksa ada Rumların eline geçecek. Onun için de statüko devam etsin..'.. Yani Türkiye o zaman statükodan yanaydı, Rumlar ise bağımsızlık istiyordu…"

"Makarios dâhil tüm Rum liderlerle iyi ilişkiler kurmuştum.."

"Yılar geldi geçti… Geçitkale olayları, 63-64 olayları 67 olayları… Tabi o dönem Makarios adaya hâkim. O yıllarda gazeteciler kalkıp Türkiye'den Kıbrıs'a gidemiyordu. Makarios dahil olmak üzere tüm Rum liderlerle de iyi ilişkiler kurmuştum bir gazeteci olarak… Kiprianu, Klerides… Hepsi ile… Onlara yaptığım baskılarla Kıbrıs'a ben, hep çok rahat gelip gidebildim…"

"Makul ve rasyonel tutumuyla Klerides'in yeri ayrıdır.."

"Güney Kıbrıs'ın liderleri içinde özellikleriyle ayırdığınız bir lider var mı?" şeklindeki soruya karşılık Kohen şöyle konuştu; "Makarios hayattayken çok güçlü ve karizmatik bir liderdi. Sadece Kıbrıs lideri olarak da değil uluslararası platformda da güçlüydü… Dönemin 'Bağlantısızlar Hareketi' liderleri içindeydi. Türkiye'de düşman gözüyle bakıldığı için 'Kızıl Papaz' gibi sıfatlar da yakıştırılıyordu. O öldükten sonra yerine gelen liderlerin aynı çapta olması mümkün değildi.

Ama benim meslek yaşamımda bugüne değin gelip geçen liderler arasında Glafkos Klerides'in yeri ayrıdır çünkü en rasyonel düşünen ve makul O idi.

Türkiye'nin 'Kıbrıs Davası'na da -en azından- anlayış gösteren bir isimdi. Zaten malum bu, Viyana Konferansı'ndaki ılımlı tutumu sonrası adaya dönüşüyle Makarios'un kendisini azline kadar varmıştır. Çünkü olay şuydu: Merhum Denktaş, malum çok zeki ve diplomasi kabiliyetiyle de yetenekli bir liderdi. Bir yerde Klerides gibi bir lideri de adeta 'kafakola' alabilmiştir.

Nitekim ada bölünmüştü o sırada ve Güney'de de hala Türkler vardı. Onların Kuzey'e geçişlerini BM'yi de devreye sokarak talep etti ve geçişlerle fiziki bölünme tamamlandı. Bunu neticede Klerides kabul etti. Esasen bu (Rumlar açısından) son derece sansasyonel bir şeydi. KKTC'nin bir yerde temeli kuruldu bununla…

Demek istediğim Klerides, Kıbrıs Sorunu denen tarihi akış içinde -bir yerde uzlaşmaya yanaşan- bir kişilikti. Makarios, Kiprianu ya da Papadopulos bu noktada O'nunla kıyaslanamaz..."

"Zaman zaman iyi şeyler oluyor zannediyorsunuz ama.."

"Tarih içinde zaman zaman kırılma noktalarına gelindi Kıbrıs'ta... Bazen aşıldı, bazen de yarım yamalak kaldı. 74 Harekâtı elbette dönüm noktası olmuştur.

Barış süreci ve çözüm noktasında da Annan Planı , bir kırılmadır ancak sonuçta olmamıştır.

Kıbrıs serüveni oldukça inişli çıkışlı bir süreçtir. Zaman zaman iyi şeyler oluyor zannediyorsunuz, umutlar artıyor ve sair ama tekrar yeniden düş kırıklığı ve başarısızlık oluyor…"

"Gaz, birleştireceğine daha da uzaklaştırıverdi"

Kıbrıs sorununda gelinen son krizi de değerlendiren Kohen, bölgedeki hidrokarban yataklarının birleştireceğine ayrışmayı perçinlediğine dikkat çekti.

"Kıbrıs'ta senkron bir türlü tutmuyor" diyen Kohen şöyle konuştu; "Bugün de geldiğimiz noktada müzakereler kesildi… Doğu Akdeniz'deki doğal gaz kaynak ve yatakları konusu -motivasyon anlamında- aslında Türkiye'de de bir umut yaratmıştı.

Ben daima şunu görüyor ve söylüyorum: Kıbrıs Sorununda çözümsüzlüğün sebebi her iki taraf içinde bir motivasyon eksikliğine dayanıyor… Bir zaman, bir taraf için bir motivbasyıon oluyor ve 'aman çözüme yaklaştık' diyorsunuz ama öbür taraf için aynı motivasyon yok. Tarih içinde iki taraf, tam anlamıyla karşılıklı nitelikte bir motivasyonu önünde bulmadı. Bu senkronizasyon sorunu hep oldu.

Annan Planı döneminde Türkiye, Türk tarafı için bir motivasyondu. Çünkü birleşme ile AB'li olmak vardı, ekonomik-refah motivasyonu vardı. Ancak aynı motivasyona Kıbrıs Rum tarafı sahip değildi. Aynı şekilde liderlik meselesi. Onlar da aynı frekansta olmalı.

Bir ara defalarca görüştüğüm, yakından tanıdığım Yorgo Vasiliu gelmişti. (1988-93) O iyi niyetli idi. Bizde de Turgut Özal vardı. Özal da uzlaşmacı idi ama Kıbrıs'ta da rahmetli Denktaş vardı. Olmadı yine senkron sorunu oldu, uyuşmadı.

Yani uzun lafın kısası bugün de böyle… 'Çıkaralım, üretelim, paylaşalım. Kaynağı Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşıyalım' dendi olmadı.

Gaz, birleştireceğine bilakis daha da uzaklaştırıverdi. Bunun bir de tabi (parseller nezdinde) yabana atılamayacak bir hukuki boyutu da var. Ve elbette bir de siyasi yönü… İş daha da politize olunca ayrışma bugün, kendini daha da belirginleştiriyor…"

"Türk tarafı için iki yol var…"

Meslek yaşamı boyunca, elli yılı aşkın bir süre zarfında Kıbrıs Türk tarafının nereden nereye geldiğini bizzat gördüğü söyleyen Kohen, özellikle Türk tarafı için bu aşamadan sonra iki yolun olduğuna işaret etti.

Dr. Fazıl Küçük'ün "Papaz bana çimento vermiyor" diyerek feverân ettiği yılları hatırlatarak konuşan Gazeteci-yazar Sami Kohen, bunları zaman zaman hatırlamak ve hatırlatmak da yarar olduğuna dikkat çekerek şöyle dedi; "İki yol var Kıbrıs Türk tarafı için: Dersiniz ki 'artık bıktık. Bu iş olmuyor. Ayrı bir devlet var zaten… Kendi başımıza yürüyelim. Ne alırız ne de veririz!'…

Bu bazılarının da duygularına hitap ettiğiniz zaman kâğıt üzerinde bir yol… Başka bir çâre kalmadıysa belki de bu yöne doğru gidilecek bilmiyorum. Fakat şahsen bu çözüm değil. Zira bunun başka hukukî komplikasyonları var. Bağımsızlığı ilan ettiniz de ne oldu? Hiç…Bir köşede kalmak, izole olmak…

Bugün olduğundan daha kötü bir duruma düşmek var. Evet, Türkiye muhakkak arkanızda ama Türkiye'nin de kendi dertleri kendine yetiyor. Coğrafyanın dâhil olduğu Türkiye'nin bugün zaten maalesef izole bir durumu var. Yalnızlık çekiyor…

Bağımsız olsanız 2-3 İslam ülkesi (tanısa), mesela Bangladeş, Pakistan'dan size turist mi gelecek? Ticaret mi yapacaksınız? KKTC'nin bağları ve geleceği yine de Batı'dır. Rusya ve Doğu Avrupa'dır.

Amerika ile de iyi ilişkilerin olması gerekir. Bunlar tanımadığı sürece izolasyon sürer… Bu yol zor…"

"Benim için ideal olan 'eşitliğe dayalı' bir federasyon"

"İki yol demiştik: Diğer yol ise birleşme… Türk tarafını da 'haklar bakımından' tatmin edecek şekilde bir federasyon. Yani Rum devletinin içinde erimiş, (tam) entegre olmuş değil de dünyada da emsalleri olan 'eşitliğe dayalı' bir federasyon… Benim için ideal olan budur… Bana kalsa bunun için çalışmaktan başka çâre yok. Tabi 'hâriçten gazel okumak' da doğru değil… Kıbrıs Türk halkının ne istediğidir önemli olan… Türkiye'nin de politikasını ona göre ayarlaması lazım…"

SAMİ KOHEN KİMDİR?

Sami Kohen 1928'de İstanbul'da doğdu. Dış siyaset konusundaki köşe yazılarıyla tanınmıştır. Sami Kohen, Yahudi bir aileden gelir. Gazeteci Albert Kohen'in de oğludur. Sami Kohen babasının 1939-1949 yılları arasında Ladino ve Fransızca dillerinde çıkarttığı "La Boz de Türkiye" (Türkiye'nin Sesi) gazetesini babasının vefatından sonra Türkçe olarak önce "Türkiye'nin Sesi" ve sonra "Haftanın Sesi" adları altında yayınlamıştır.

Tan, Yeni İstanbul ve İstanbul Ekspres gazetelerinde çalışmış, 1954 yılında Milliyet gazetesine katılmıştır. Milliyet gazetesindeki köşe yazarlığının yanı sıra ABD'de yayınlanan "Christian Science Monitor" ve New York Times gazetelerinde de makaleler yazmaktadır.

1954 yılından bu yana aralıksız olarak Milliyet gazetesinde yazarlık yapmaktadır. Gazetecilik anıları 2007 yılında Özer Yelçe tarafından "Sami Kohen-Dünyanın Yazısı" adı altında bir kitap olarak yayınlanan Sami Kohen, Türkiye'de aynı gazete kurumunda en uzun süre hizmet etmiş yazarlardan biridir.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.