TÜRKİYE
okuma süresi: 20 dak.

Davutoğlu: "Güvenli bölgeye destek artıyor"

Davutoğlu: "Güvenli bölgeye destek artıyor"

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Suriye'ye hava saldırılarına başlayan Rusya'nın her zaman bu savaşın içinde olduğunu, yeni olanın hava saldırılarına başlaması olduğunu söyledi; "Türkiye'nin başından beri talep ettiği Suriye içinde güvenli bölgeye destek artıyor" dedi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantısından dönen Davutoğlu, uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Yayın Tarihi: 02/10/15 08:05
okuma süresi: 20 dak.
Davutoğlu: "Güvenli bölgeye destek artıyor"
A- A A+

Rusya'nın gemilerle Suriye'ye silah taşıdığını söyleyen Başbakan, bunun gizli bir durum olmadığını, Rusya'nın her fırsatta Esed rejimine desteğini ifade ettiğini hatırlattı.

'Bilanço kaygı verici'

Operasyonların ilk günkü bilançosunu da kaygı verici bulduğunu belirten Başbakan, saldırıların Özgür Suriye Ordusu mevzilerine yapıldığını söyledi.

Temmuz ayında Esed'in asker bulamadıklarını söylediğini hatırlatan Başbakan, rejimin taban desteğinin zayıfladığına dikkat çekti.

Artık İran'ın karadan, Rusya'nın da havadan rejime destek sağladığını ifade eden Davutoğlu, bu iki ülkenin şimdiye kadar Suriye'ye dış müdahale fikrine karşı olduğunu da anımsattı.

'Temas kanallarımız açık'

"Bu nedenle Rusya'nın Türkiye ile karşı karşıya gelmesi riski var mı" sorusuna Başbakan, "Rusya ile temas kanallarımız açık. Türkiye'yi rahatsız edecek bir eylem içine gireceklerini düşünmüyorum" yanıtını verdi.

Rusya'nın operasyonlar hakkında doğru bildirimde bulunduğunu ancak tam nereyi vuracaklarını bildirmediğini söyleyen Davutoğlu, "Rusya'nın vurduğu hedefler tam da DAEŞ'in işine yarayan hedefler oldu" dedi.

'Suriye'den sızma olursa gerekeni yaparız'

'PYD'nin Kandil'le bağlantısı nedeniyle Türkiye'nin vurması gerekmez mi' sorusuna Başbakan, şöyle yanıt verdi:

"Irak'tan olduğu gibi Suriye'den de Türkiye sınırına bir sızma olursa gerekeni yaparız. Kim Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehdit etmeye kalkarsa gerekli cevabı alırlar. Türkiye'ye dönük olarak doğrudan bir girişim olursa gerekli tedbirleri alırız.

Türkiye zaten DEAŞ ile savaşmaya ve gerekli cevabı vermiştir. Hatırlarsanız hava kuvvetleriyle vurduk. Dolayısıyla yeni bir durum o zaman ortaya çıktı. Şuanda diplomatik olarak bu fikrin yerleşmesine özen gösteriyoruz."

'Güvenli bölgeye ilgi arttı'

Başbakan Davutoğlu, BM zirvesinde liderlerle yaptığı görüşmelerde güvenli bölge konusunun sıkça tartışıldığını, bu konuya desteğin arttığını söyledi.

Fransa'nın güvenli bölgeye açık destek verdiğini ifade eden Davutoğlu, eskiden bu konunun Türkiye'nin ulusal çıkarı olarak görüldüğünü ancak artık gerçek amacının Suriyelileri ülkelerinde tutmak olduğunun anlaşıldığını söyledi.

Mülteci akınını durdurmanın ilk yolunun Suriyelileri Suriye'de tutmak olduğunu söyleyen Başbakan, sonraki adımda ülkedeki mültecilerin yönetiminin ve nihayetinde ülkelerine geri dönüşünün planlanması gerektiğini söyledi.

AB fonu kullanma teklifi

Avrupalıların mültecilerin Türkiye'de kalmasını istediğini söyleyen Başbakan, "Biz de buraya gelişler serbest olduğu gibi gidişler de serbest dedik. Masrafları paylaşalım gibi bir talebimiz de oldu, 1 milyar Euro Türkiye'ye vereceklerdi ama şimdi bu parayı sadece Türkiye'ye değil tüm komşulara dağıtılacağını söylediler. Bu bizim için rahatsız edici bir durum oldu" dedi.

Başbakan Davutoğlu, Türkiye'nin AB üyeliğine hazırlanması için ayrılan fonun mültecilere harcanması gibi bir teklif de aldıklarını söyledi.

Bunun kabul edilemez olduğunu ifade eden Başbakan, "Ben de 'ya siz bizim üyeliğimizden tam anlamıyla ümidinizi kestiniz ve artık böyle bir şey olmayacağına göre artık bu fonları burada kullanalım diyorsunuz bu vahim bir durum' dedim, 'ya da bir cebimizden alıyorsunuz diğerine koyuyorsunuz biz verdik diyorsunuz' dedim" diye konuştu.

Başbakan Davutoğlu'nun uçakta gazetecilerin sorduğu sorular ve Davutoğlu'nun cevapları şöyle:

Rusya bu savaşın içindeydi, yeni giriyor değil. Boğazlardan geçen Rus gemilerinin ne taşıdığını nereye gittiğini herkes biliyor. Tarsus'a Lazkiye'ye giden gemiler Suriye rejimine destek için gidiyordu. Rejime destek iki yerden geldi. İnsan unsuru İran'dan, silahları Rusya'dan geldi. Bu gizli saklı bir durum değildi, Rusya Esed'e destek verdiğini her yerde açık açık ifade etti. Bizzat Rus uçaklarının devreye girmesi söz konusu şimdi.

ABD uçakları IŞİD mevzilerine müdahalede bulunuyor. DAEŞ ile mücadele uluslararası bir mutabakat var zaten. Rusya'nın bu çatışmalarda ilk günkü bilançosu çok kaygı verici. Yaptıkları harekât tamamıyla ılımlı Özgür Suriye Ordusu mevzilerine yapılmış bir harekâttır. Bu açık bir şekilde, çökmekte olan Suriye rejimine destek anlamına geliyor.

Suriye rejimi nasıl ayakta duruyordu? Açık hava kuvvetleri üstünlüğüyle ve rejimin sağladığı çıkar alanı içindeki yapıların içeriden ve dışarıdan sağladığı destekle ayakta duruyordu. Geçtiğimiz Temmuz'da Esed asker bulamadıklarını söylemişti. Bu taban desteğinin gittikçe zayıfladığını ortaya koydu.

Hava gücünü de gittikçe kaybetmeye başladılar. Rejimi destekleyecek havadan ve karadan bir desteğe ihtiyacı var. İran karadan Rusya ise havadan destek sağlıyor. Şimdiye kadar başta Rusya olmak üzere İran'da Suriye'ye dışarıdan müdahale olmaması gerektiğini söylüyorlardı.

Ama şimdi baktığımızda fiilen Rusya müdahale etmiş oluyor. Bu doğru bir tutum değil. IŞİD'e karşı mücadele zaten sürüyor. Ilımlı muhalefeti yok etmek için yapılan askeri operasyonların fayda getireceği kanaatinde değilim.

Bu mesele üzerinden Türkiye ile Rusya'nın karşı karşıya gelmesi gibi bir risk ortaya çıkarır mı?

Rusya ile temas kanallarımız açık. Türkiye'yi rahatsız edecek bir eylem içine gireceklerini düşünmüyorum.

Askeri operasyonları hakkında doğru bir bildirimde bulundular ama tam nereye müdahalede bulunacaklarını bildirmediler. Rusya'nın vurduğu hedefler tam da DAEŞ'in işine yarayan hedefler oldu.

Rejim unsurlarına Rusya bir alan açıyor. ABD'nin PYD ile tutumu ve lojistik işbirliği çok açık. Türkiye'nin güvenli bölge Azez- Cerablus hattına ilişkin stratejisi ciddi anlamda zayıflatılıyor mu?

Bu görüşmelerde ilk defa güvenli bölge konusu bayağı tartışıldı ama daha önce çok sıcak bakılmıyordu. Hollande'ın yaptığı açıklamada görüldüğü gibi güvenli bölgeye Fransa açık destek veriyor. David Cameron ile de görüştüm.

Türkiye mülteci akınına açık kalacak ama Avrupa ise mülteci akınına kapalı olacak artık o eşik geçildi. Avrupa mülteci akınını engellemek için üç ayaklı strateji gerekir ve bunu herkesle paylaştım. Bunu engellemenin ilk yolu Suriyelileri Suriye'de tutmaktır.

İkincisi var olan mültecilerin yönetimi. Avrupalılar mültecilerin Türkiye'de kalmasını istiyorlar ama bizde buraya gelişler serbest olduğu gibi gidişler de serbest dedik. Masrafları paylaşalım gibi bir talebimiz de oldu, 1 milyar Euro Türkiye'ye vereceklerdi bu mülteciler için ama şimdi bu parayı sadece Türkiye'ye değil tüm komşulara dağıtılacağını söylediler. Bu bizim için rahatsız edici bir durum oldu.

Türkiye'nin üyeliğe hazırlanması için fondan ayrılan paraları Suriyeli mültecilere harcanmasını talep ettiler bu çok vahim bir durum. Bende 'ya siz bizim üyeliğimizden tam anlamıyla ümidinizi kestiniz ve artık böyle bir şey olmayacağına göre artık bu fonları burada kullanalım diyorsunuz bu vahim bir durum" dedim ya da "bir cebimizden alıyorsunuz diğerine koyuyorsunuz biz verdik diyorsunuz" dedim.

Nihayetinde bu Türkiye'nin güvenli bölge konusundaki taleplerini daha da haklı kılan bir husus. Üçüncüsü de gelecek dönemde Suriyelilerin geri dönüşü için şimdiden hazırlık yapılması. Ama güvenli bölgeye ilgi de bunun bir çözüm olduğu yönündeki kanaatte eskiye göre çok daha fazla. Eskiden bu konu gündeme gelince 'Türkiye bunu kendi ulusal güvenliği için talep ediyor' şeklinde düşünüyorlardı. Şimdi herkes görüyor ki güvenli bölgenin gerçek amacı, Suriyelileri kendi ülkelerinde tutmaktır.

Türkiye'nin elinde kuvvetli bir mülteci rezervi var. Batılıların şimdiye kadarki tavrına karşı Türkiye'nin bu mültecilerin üzerinden Batı'ya bir yaptırımı olmaz mı? Bu konuda Avrupa'nın aklını başına getirtecek bir yaptırımımız olamaz mı?

Eskiden neden Avrupa'ya gitmeyi düşünmüyordu Suriyeliler, çünkü 'Türkiye'de geçici olarak bulunuyoruz, Suriye'ye geri döneceğiz' diye düşünüyorlardı. Şimdi iş uzadıkça bir hayat kurmak istiyorlar, Türkiye'de bu hayat kurmanın sınırları var. Avrupa'da bir hayat kurabilmek için gidiyorlar. Avrupalıları üzerinde zaten psikolojik bir baskı uyanmış durumda şu anda. Onun için bu kadar çok Avrupalı Türkiye'ye gelmek ve bizimle görüşmek istiyor bu konuda, hem kendi kamuoylarına hem de dünya kamuoyuna karşı bir şeyler yapıyor görüntüsü vermek istiyorlar.

Bu duyarlılığın uyanmış olması kötü bir şey değil. Biz şimdi o duyarlılık üzerinden hem mülteciler konusundaki maliyeti paylaşma hem de Suriye içinde bir güvenli bölge oluşturma için çaba sarf ediyoruz. Suriye'de oluşan insani durumun bütün Avrupa'nın bütün insanlığın sorumluluğunda olduğunu bütün konuşmalarımızda en temel vurgu buydu. Hem Genel Kurul konuşmalarında hem de ikili görüşmelerde bunu sürekli dile getirdik.

Ruslar ılımlıları vuruyor, ABD DAEŞ'i vuruyor, sizin yaptığınız açıklamada PYD'nin Kandil'le olan bağlantısını vurguladığınız. Bunu tespit ettiğinize göre Kuzey Suriye'de Türkiye'nin PYD'yi de vurması gerekmiyor mu?

Irak'tan olduğu gibi Suriye'den de Türkiye sınırına bir sızma olursa gerekeni yaparız. Kim Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehdit etmeye kalkarsa gerekli cevabı alırlar. Türkiye'ye dönük olarak doğrudan bir girişim olursa gerekli tedbirleri alırız.

Türkiye zaten DEAŞ ile savaşmaya ve gerekli cevabı vermiştir. Hatırlarsanız hava kuvvetleriyle vurduk. Dolayısıyla yeni bir durum o zaman ortaya çıktı. Şuanda diplomatik olarak bu fikrin yerleşmesine özen gösteriyoruz.

Pazar günü seçim beyannamesini açıklayacağını söylediniz. CHP'nin seçim bildirgesini nasıl değerlendiriyorsunuz.

CHP'nin seçim bildirgesi bana geldi. 7 Haziran'daki bildirgeyle dün açıklanan bildirgenin karşılaştırılmasının çalışmasını da yaptılar arkadaşlar. Yeni fazla bir şey yok. 7 Haziran başarılı olunduğu intiba delilmiş ki aynı üslup aynı muhteva aynı unsurlar devam ediyor. Üzerinde çok fazla yorum yapılacak bir husus görmüyorum.

MHP Genel merkezinde iki tane muhabirimizi (Akit gazetesi muhabirleri) kapatıp 8 saat boyunca darp ettiler. Daha sonra da sokağa attılar.

Mahkeme safhası sürüyor. Onun neticesini beklemek lazım.

Medya ortamının fotoğrafını da veriyor. Bu duruma gelişte acaba mevcut gerilimin etkisi nedir?

Gerilimleri düşünmek herkesin ortak görevidir. Bir gerilim varsa iki taraflı var demektir. Herkesin çaba gösterip bu gerilimin iyileşmesine katkıda bulunması lazım. Bazı kişisel faktörler veya başka şeyler bunların hepsinin incelenmesi lazım.

Ama dikkat ederseniz 7 Hazirandan sonraki kullandığımız üslupta kullandığımız politikalarda hep bu gerilimi düşürme çabası var. Bize karşı blok siyaseti dediler yüzde 60 bize karşı çıkarmaya çalıştılar biz ona karşı siz biz diye bir tartışmaya girmedik. Aksine herkesle ayrı ayrı konuştuk. Gerilimin düşmesi için ne gerekiyorsa yaptık. Sonra Cumhurbaşkanımız görev verdiğinde koalisyon görüşmelerinde özelikle CHP ile blok siyaseti lafına rağmen son dakikaya kadar müzakere yürütüldü. MHP'nin her şeye hayır diyeceğini bile bile gidip görüştük.

HDP'nin o saldırgan, agresif durumuna karşı onunla bile görüşüldü. Ben görüştüğüm gün silahlanma çağrısı yapıyorlardı neredeyse. Sonra koalisyon mümkün olmayıp Türkiye'de seçim hükümeti kurulması gerektiğinde hepsinden bakan olması için talepte bulunduk. Hayır diyen onlar, blok siyaseti yapan onlar. Biz buraya girmeyiz dediler, tek HDP girdi onlar da sonra bir bahane ile çekildiler.

Buna rağmen bizim tarafımızda son 4 ay içerisinde tek bir gerilime dayalı politika söz konusu olmuş değil. Son olarak da aday tanıtım programımızda çağrıda bulundum. Gelin hep beraber siyasi nezaket kuralları içerisinde rekabet edelim, şiddete karşı ortak tavır sergileyelim. Aileleri bu işe karıştırmayalım, vesaire tekliflerinde bulundum. Bir tek CHP'den mektup geldiği rivayeti var ama mektup nerede biz de bilmiyoruz. Bize gelen bir şey yok. Mektup yerine WhatsApp'le haberleşsek daha kolay olacak.

40 ülke liderleriyle görüştünüz Türkiye'nin iç mesellerini soran oldu mu?

Hayır, hiç kimse sormadı. Ekonomi ile ilgili toplantıda, Amerikan Ticaret Odası ve TOB'un ortak tertip ettiği toplantıda hukuk devleti ve basın özgürlükleri, demokratikleşme konusunda ne tür adımlar atmak istiyorsunuz şeklinde soru soruldu. Bunun dışında hiç kimse sormadı.

Obama ile ikili görüşme olmamasına ne diyorsunuz?

Amerika'da, BM çok özel bir durum olmadıkça 193 ülke her biriyle tek tek görüşme imkânı olmaz. Ama bir yemekte BM genel sekreterinin verdiği yemekte görüştük. Kerry ve arkasından Obama geldi, uzun süre görüştük.

Bizim Putin ve Obama ile görüşmemiz de her ikisi de yemekten sonra görüşmeye gittiler. Putin'le Türkiye, Amerika, Rusya üçlüsü nasıl olur onu konuştuk.

Obama ile de özellikle güvenli bölge, IŞİD'e karşı operasyon ve bu üçlü mekanizmayı konuştuk. Üçlü mekanizma konusunda da ciddi mesafe aldık her iki tarafta olabilecek Türkiye, Amerika, Rusya arasında üçlü bir mekanizma olacak, tabii bu Rusya'nın dünkü saldırısından önceydi. Ama bölgede, atmosferde var.

Daha sonra resepsiyonda uzun süre konuştuk. Putin görüşmesi o sırada olmuştu. Putin görüşmesiyle ilgili 'yapıcı geçti ama anlaşamadığımız çok husus var' diye Obama bilgi verdi.

Seçimden nasıl bir sonuç bekliyorsunuz? Sandık güvenliğiyle ilgili il ve ilçe kurullarını toplulaştırma kararları var sandıkların nerede kurulacağı önemli bu nedenle bir seçmen oy kullanamadığını beyan etse hukuki zeminde bu seçimin tekrarını yol açabilir diye bir tartışma var.

Öncelikle seçimlerde AK Parti tek başına iktidar. Şuan herhangi bir alternatifi düşünmekte doğru değil. CHP ve MHP tek başına iktidar olacak diye bir iddiayı kendileri dahi diyemiyor ki halk inanıp oy versin. Oluşabilecek tek farkı AK Parti'nin tek başına iktidar olmasıdır. Bunun olması içinde çalışmalarımızı yoğun bir şekilde sürdüreceğiz.

Seçim güvenliği konusunda ne karar alınırsa YSK'da bir hukuk makamıdır bir siyasi makam değildir. O şekilde uygun görüyorsa bizden bağımsız olarak, biz de gereğini yaparız Hükümet olarak da (seçim güvenliği anlamında) AK Parti olarak da o şartları halkımıza en iyi nasıl ulaşabileceğimiz anlamında.

Almanya'da oy kullanacak birisi ben 300 km öteye gidemiyorum. Gel şurada sandık kur yoksa oy kullanma hakkımı kullanamıyorum da diye bilir. Bunun sonu yok. Nihayet en doğru kararı YSK verecek.

Seçimden tek başına iktidar çıkmazsa, bu kez koalisyon görüşmeleri daha hızlı ve sonuç alıcı yürüyebilir mi?

Biz şu anda tek başına iktidarı düşünüyoruz.

CHP'nin seçim vaatlerine baktığınızda gençlere yönelik, memurlara yönelik, emeklilere yönelik somut vaatler var. Örneğin paso ligi kaldıracağız diyor. AK Parti biraz böyle popülizme kaçmama kaygısıyla sanki böyle bir kendi kendini bağlamıyor mu? Gençlere, emeklilere ve memurlara yönelik daha somut öneriler vaatler getirmeyi düşünüyor musunuz?

Aslında geçen seçim beyannamesinde vardı bunlar ama seçim beyannamesinin sunuşu itibarıyla bazı eksiklikler oldu. Yeterince gündeme taşınmasında istediğimiz sonucu elde edememiş olabiliriz. Geçen Seçim beyannamesi dışında da yeni söyleyeceğimiz çok şey olacak. Somut önerilerin bir kısmı bizim tarafımızdan gerçekleştirilenler yâda gündemde olup daha iyi anlatılması gereken öneriler. Pazar günü daha yakından detaylı olarak göreceksiniz.

Emeklilerin taşeron işçilerin memnun kalacağı yeni bir şeyler var mı?

Bunun hepsinin içinde olduğu unsurlar. Önemli olan talep çıtasıyla ülkenin imkanlarının en optimumda buluştuğunu tespit etmektir.

Filistin bayrağı BM'de dalgalandı. Bundan sonraki adım ne olur, bir de Türkiye İsrail ilişkilerinin son durumu nedir?

O tören son derece anlamlı ve bizim için önemli bir törendi. Dikkat ederseniz törene de Mahmut Abbas'la da birlikte gittik. 29 Kasım 2012'de de BM üyesi olmayan statüsüyle kabul ettiğinde Filistin Devleti'nin o salonda haklarını gözetecek şekilde konuşan destekleyen bir biz vardık. Arap ülkelerinden, Batı'dan kimse yoktu. İsrail'i destekleyen Kanada Dışişleri Bakanı vardı. (Mahmut Abbas bunu hiç unutmaz) Mahmut Abbas beyle birlikte gittik. Ayrıca Arap dünyasından İslam dünyasından bir Lübnan Başbakanı vardı, bir de biz.

İsrail'le ilgili yeni bir gelişme yok. İsrail Mescid'i Aksa'da sergilediği saldırgan tutum, bu her türlü normalleşme çabalarının önüne konabilecek en büyük mayın. Bizim için Mescid'i Aksa ve Harem-i Şerif'e yapılan en ufak saygısızlık bile normalleşmenin önündeki en büyük engeldir. Hiç bir şekilde Kudüs'ün statüsü ve İslam karakteri tartışma konusu yapılamaz. Buna dönük atılan adımlara en sert şekilde tepkimizi veririz.

PKK eylemleri siz ABD'de bulunduğunuz zaman diliminde de devam etti. Operasyonlar konusunda bir değişiklik olacak mı?

Bu konudaki kararlılığımız kesindir. Terörle mücadele konusundaki hedeflere ulaşana kadar operasyonlar sürecek. Şehit haberleri üzerinden kimse provokasyona kalkışmasın. Şehit haberleri bizim yüreğimizi dağlıyor. Seçim bizim için istikrar açısından önemli fakat aynı şeklide kamu düzeninin ve güvenliğin sağlanması da bizim için son derece önemlidir.

Silahlı unsurlar Türkiye'yi terk edene kadar bu mücadele sürer. Şu ana kadar elde edilen netice de son derece başarılıdır. Ben 'beli kırılmıştır' dediğimde birileri yanlış anlamayı tercih etti. Bitmiş anlamına gelmedi ama beli büküldü. Beli bükülmesinin anlamı, planladıkları şeyleri yapamaz hale gelmiş olmalarıdır. Huzur ve güvenlik için operasyonlar sürecek.

New York'ta bu sefer kitapçıları ziyaret ettiniz mi?

İlk defa herhangi bir kitapçıyı ziyaret edemeden dönüyorum. Büyük bir suçluluk duygusu içindeyim.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.