İÇ HABERLER
okuma süresi: 14 dak.

Erdoğan'dan AB büyükelçilerine "zehir-zemberek" konuşma

Erdoğan'dan AB büyükelçilerine "zehir-zemberek" konuşma

<P>Başbakanlık Konutu'nda AB ülkelerinin büyükelçileriyle öğle yemeğinde bir araya Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AB'nin, bir içe kapanma eğilimi göstermesi ve verilen sözleri, atılan imzaları tekrar tartışmaya açmasının, her iki kamuoyu açısından son derece motivasyon kırıcı bir maliyet taşıdığını bildirdi.</P>

Yayın Tarihi: 11/02/10 22:26
okuma süresi: 14 dak.
Erdoğan'dan AB büyükelçilerine "zehir-zemberek" konuşma
A- A A+

Yemeğin başında büyükelçilere hitap eden Erdoğan, esasen Avrupa ülkelerini, evrensel değerler altında bir araya getiren Avrupa Birliği felsefesinin, Mevlanın evrensel mesajlarıyla örtüştüğünün de bir gerçek olduğunu dile getirdi.

Türkiye'nin AB ile bütünleşmesi çabasının, tarih boyunca ilke olarak üzerinde son derece büyük bir hassasiyetle durduklarını belirten Başbakan Erdoğan, "Her fırsatta ifade ettiğim gibi, Türkiye bugün sadece bölgesel anlamda değil, küresel ölçekte de insanlığın karşı karşıya bulunduğu sorunların çözümü için eşsiz bir tarihi tecrübeye sahip bulunuyor. Nüfusunun çoğunluğu Müslüman demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olma özelliği ile Türkiye, geniş bir coğrafyada barış ve adalet mesajlarını güçlü şekilde ifade ediyor, bu mesajlar da karşılığını buluyor. AB'nin genişleme yorgunluğundan ziyade, yeni genişleme dalgalarını konuşması, bunları tartışması daha anlamlı bir yaklaşım olacaktır. Zira ben genişlemenin bir yorgunluk değil, bir güçlenme unsuru olduğunu düşünüyorum. AB'ye üye olan her yeni ülke, birliğin kültürel çeşitliliğine, değerlerine ve her şeyden önemlisi gelecek vizyonuna eşsiz katkılarda bulunmaktadır. Türkiye olarak, AB'nin küresel ölçekte daha barışçıl, istikrarlı, uyumlu ve refah üreten bir ortamın sağlanmasında üstleneceği role büyük önem atfediyoruz. Ancak üzülerek ifade etmeliyim ki AB'nin bu tartışmalar çerçevesinde bir içe kapanma eğilimi göstermesi ve verilen sözlerin, atılan imzaları tekrar tartışmaya açması, kamuoylarımız açısından son derece motivasyon kırıcı bir maliyet taşıyor," dedi

Başbakan Türkiye'nin AB ile üyelik müzakerelerine başlatan kararın altında bütün AB ülkelerinin imzaları bulunduğunu hatırlatarak, "Buna rağmen halen Türkiye'nin AB üyeliğinin, bu bağlamda Türkiye'nin Avrupalılığının tartışılıyor olması, ne hakkaniyetle ne ahde vefa ile ne de tarihi gerçeklerle bağdaşıyor," dedi. Erdoğan "Türkiye, hükümetimizin 7 yıldan bu yana attığı kararlı adımlar sonucunda bugün hiç olmadığı kadar Avrupa ile bütünleşmiştir. AB üyeliğine her zamankinden daha yakın bir noktaya gelmiştir," dedi.

Erdoğan, Türkiye'nin, Batılı vizyonu bu kadar güçlü bir zemine sahipken buna rağmen halen "ayrıcalıklı ortaklık" gibi "maçın ortasında oyunun kurallarını değiştirmeye ve süreci sulandırmaya yönelik" tekliflerin ortaya atılıyor olmasının "büyük bir samimiyetsizlik örneği" olduğunu söyledi.

25 Ocak 2010'da AK Parti Antalya Milletvekili Mevlüt Çavuşoğlu'nun Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanlığına seçildiğini hatırlatan Erdoğan "başkanlığı ilk kez Viyana'nın doğusuna taşıyarak, Türkiye'nin Avrupalılığını tartışanları bir kez daha hayal kırıklığına uğrattığını" söyledi.

Erdoğan, "Gelecek Kasım ayında da inşallah Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin dönem başkanlığını üstleniyoruz. Esasen İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa Konseyi kurulduğunda Bakanlar Konseyi'nin ilk kararı, Türkiye'yi üyeliğe davet etmek olmuştur. Bu örgüte, Türkiye 1949'da katılırken bunun altını özellikle çiziyorum, 1949'da katılırken 61 yıl oldu. İspanya ve Portekiz 1970 yılı sonunda üye olabilmiş Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri 1990'lara doğru üye olmaya başlamışlardır. Türkiye, NATO'ya, kurulduktan 3 yıl sonra 1952 yılında Almanya'nın katılımından 3 yıl önce üye olmuştur. Bugün katılım müzakerelerini yürüttüğümüz Avrupa Birliğine ilk üyelik başvurumuzun tarihi Avrupa Ekonomik Topluluğunun kuruluşunun 2 yıl sonrasına 1959 yılına isabet eder. Sadece bu hususları dikkate alarak dahi şunu rahatlıkla söyleyebilmeliyiz, Türkiye'nin, Avrupalılığını da Avrupa Birliği üyeliğini de tartışmanın zamanı çoktan geçmiştir," dedi.

AB'nin genişlemeden sorumlu eski komiserlerinden Verhaugen geçtiğimiz günlerde "ayrıcalıklı ortaklık" gibi teklifleri "sahte bir ambalaj" olarak nitelendirdiğini hatırlatan Başbakan Erdoğan, "Türkiye olarak, AB'ye tam üyelik yolunda, artık sorgulanmaması, hatta bizim dahi tekrarlamaya lüzum görmediğimiz bir husustur," dedi

Bütün siyasi engellemelere rağmen, bütün motivasyon kırıcı yaklaşımlara rağmen şu anda 12 fasılda müzakerelerin açması, birinde ise hem açılış hem de kapanışının gerçekleştirilmiş olmasının, "hükümetin bu hedefe sıkı sıkıya bağlı olmasının bir tezahürü" olduğunu belirten Erdoğan, "Bizim temel gayemiz, Türkiye'yi muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarmak, milletimize her yönden Avrupa standartlarında bir ülkenin imkanlarını sunmaktır. Bunun için de en önemli mekanizma AB'dir," dedi

Erdoğan 12 başlıkta müzakerelerin başlatılabildiğini ancak siyasi nedenlerle 20'ye yakın başlığın açılamadığını hatırlatarak bu açılamayan 20'ye yakın fasılda dahi Türkiye'nin kriterleri tamamlama noktasında kararlı olduğunu vurguladı. Erdoğan "Bazı ülkeler Türkiye'nin üyeliğine karşı diye, AB verilen sözlerin aksine davranıyor diye biz milletimizi, çağdaş standartlardan mahrum bırakamayız. Türkiye gereken reformları, müzakere sürecinin bir yükümlülüğü olduğu için değil, öncelikle toplumsal beklenti ve ihtiyaçlar sebebiyle gerçekleştirmektedir. Türkiye, ulusal çıkarlarının gereği olarak reformları hayata geçirmektedir. Biz, bu zamana kadar olduğu gibi bundan sonra da üzerimize düşenleri yapmaya devam edeceğiz. Aynı yaklaşımı AB'nin de göstermesi gerektiğini her fırsatta dile getireceğiz," dedi.

Erdoğan Türkiye'nin asla duyguları ile mantığı arasına sıkışan günlük siyasi polemiklere kurban edilen bir AB'nin mağduru olmaması gerektiğini vurgulayarak "Biz bu sürece öz güven içinde devam ediyoruz. Demokratikleşme ve insan hakları noktasında hükümetimizin attığı cesur adımlar, tamamen bu öz güvenin bir neticesidir. Türkiye artık, tabu gibi görülen konuları tartışır hale gelmiş, demokrasi noktasında herhangi bir zafiyete fırsat vermeyen, bütün vatandaşlarının özgürlüğünü teminat altına alma noktasında her türlü cesareti gösteren bir ülke konumuna yükselmiştir," dedi

Erdoğan dış politikada, Ermenistan ile ilişkilerin normalleşmesi, İran'ın nükleer programına ilişkin diplomatik çabalara ağırlık verilmesi, Balkanlar'da, Orta Doğu'da, Kafkaslar'da, Afrika'da, dünyanın her bölgesinde Türkiye'nin yapıcı ve güvenilir bir ülke olarak katkıda bulunmasının da aynı öz güvenin bir tezahürü olduğunu söyledi.

Demokratikleşme, kalkınma ve dış politikaya ilişkin olarak cesur kararlar alma noktasında Türkiye'nin şimdiden AB üyesi birçok ülkeden daha ileri seviyede olduğunu rahatlıkla söyleyebileceğini belirten Erdoğan, "Özellikle temel hak ve özgürlük noktasında bazı Avrupa ülkelerinde yürütülen tartışmalar, bununla birlikte aşırı sağ ve ırkçı eylemler son derece dikkat çekicidir ve aynı oranda da kaygı vericidir" dedi.

"NE OLMUŞTUR 2004 REFERANDUMLARINDA?"

Yemekte yaptığı konuşmada Kıbrıs'ta devam eden kapsamlı çözüm müzakerelerine de değinen Başbakan Erdoğan, "Her zaman söylüyoruz, yine söyleyeceğiz, ne olmuştur referandumda? Kuzey Kıbrıs'ta Annan Planı'na yüzde 65 'evet' çıkarken Güney Kıbrıs'ta yüzde 75 'hayır' çıkmıştır. Nasıl oluyor da hala burada Türkiye ve Kıbrıslı Türkler suçlu hale getiriliyor. Bu Avrupa Parlamentosunun gözü kör müdür Allah aşkına? Bunu söylemeyeceğiz de neyi söyleyeceğiz? Biraz gözlerini açsınlar. Kulaklarını doğruya, hakikate açsınlar. Ve bu dilleri doğruyu, gerçekleri konuşsun" dedi.

Kıbrıs'ta müzakere sürecinin adil ve kalıcı bir çözüme en kısa zamanda kavuşması yönünde Türkiye'nin Kıbrıs Türklerinin anavatanı ve garantör olarak desteklerinin sürdüğünü söyleyen Erdoğan bu yolda bir adım önde olma politikasının "kazan-kazan" ilkesine göre devam ettiğini vurguladı.

Erdoğan şöyle devam etti:

"Hepinizin yakından bildiği üzere, Kıbrıs Türk tarafının yönetim ve güç paylaşımı başlığı altında 4 Ocak tarihli önerisi müzakere sürecinde gerçek bir atılım şansı sunmuş, Kıbrıs Türk tarafı bu yönde büyük bir esneklik göstermiştir. Biz de Türkiye olarak paketin sunulmasında kendilerini teşvik ettik. Kuşkusuz bu açılımın kıymetinin bilinmesi ve çözüm yönünde bu fırsatın değerlendirilmesi gerekiyor. Böylece yönetim ve yetki paylaşımı başlığı kapatılabilecek, görüşmelere ivme kazandırılarak diğer alanlarda ilerleme sağlanacak, neredeyse iki yıldır devam eden müzakere sürecinde sonuca ulaşmak mümkün olabilecektir."

Erdoğan, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon'un Kıbrıs'ı ziyaretinde Birleşmiş Milletler'in kapsamlı çözüm müzakerelerinin başarısına önem atfettiğini anımsatarak, BM'nin geçen yılki Genel Kurulu'nda kendisine bizzat müzakerelere katılmasında fayda olduğunu ilettiğini söyledi.

MÜZAKERELER SONSUZA KADAR DEVAM EDEMEZ

Erdoğan, "4.5 ay tehirle bu gerçekleşmiş oldu. Ve bugüne kadar Kıbrıs Rum tarafının uzlaşıyı geciktiren tavrını ısrarla koruduğunu burada da dikkatinize getirmek isterim. Müzakerelerin ebediyen devam edemeyeceği açıktır. Adada statükonun mağduru çözüm iradesini kanıtlamış olan Kıbrıs Türk tarafıdır. Ve buna daha fazla izin verilmemelidir. Önümüzdeki kısa dönem, sürecin akıbeti açısından hayati önem arz ediyor. Kıbrıs Rum tarafının çözüm yolunda gerekli iradeyi göstermeye teşvik edilmesi hususunda Avrupa Birliği üyesi ülkelerin özel sorumluluğu olduğuna inanıyoruz" diye konuştu.

Yakın bir zamanda Atina'yı ziyaret edeceğini açıklayan Başbakan Erdoğan, Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu'ya 30 Ekim 2009 tarihinde bir mektup yazdığını ve 25 Ocak 2010 tarihinde de bu mektuba yanıt geldiğini anımsattı.

"Biz hükümet olarak iki ülke arasında önemli bir işbirliği ve ortak anlayış zemini bulunduğunu müşahede ediyor, Türk-Yunan ilişkilerini yeni ve yapıcı bir zeminde geliştirmek yönünde kararlılığımızı muhafaza ediyoruz. Önümüzdeki dönemde gerçekleştirilecek üst düzey ziyaretlerin -ki kısa bir zaman içinde Atina ziyaretim olacaktır- Türk-Yunan ilişkilerinin yeni bir döneme girmesi ve bir çok alanda Türk-Yunan ortak inisiyatiflerinin geliştirilmesine vesile teşkil edeceğini ümit ediyorum," diye konuşan Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin tüm komşularıyla "sıfır sorun" politikasının ilerletileceğini vurguladı.

RAPOR TEK YANLI, AP ADETA RUM KESİMİNİN SÖZCÜSÜ

Son Avrupa Parlamentosu Raporu'na da konuşmasında değinen Erdoğan, şunları söyledi:

" Bu raporda esas itibarıyla tek taraflı, gerçeklerle bağdaşmayan ve tarafımızdan kabulü mümkün olmayan unsurlara yer verildiği ve katılım sürecine olumsuz tesir edebilecek bir üslubun burada benimsendiği görülmektedir. Raporda Türkiye'den beklenenler sıralanırken Avrupa Birliğinin Türkiye'ye karşı yerine getirmediği taahhütlere değinilmemiş olması ayrıca düşündürücüdür. Raporda Kıbrıs'ta devam eden kapsamlı müzakereler ve Kıbrıs Türk tarafının yapıcı, çözüme dönük gayretleri adeta hiçe sayılmış ve Kıbrıs sorununun ortaya çıkmasında sorumluluğu olanlarla ilgili gerçekler maalesef görmezden gelinmiştir.

Bunu bizzat yaşayan birisi olarak söylüyorum. Ve bu müzakerelerde kaçan taraf her zaman Güney Kıbrıs Rum yönetimi olmuştur. Ve maalesef garantör ülke olarak Yunanistan olmuştur. Ve bunu Burgenstock'da bizzat yaşadım. Ve Annan Planı'nın o ifadesi çok açıktır, 'bunu erteleyelim' diyen Yunanistan ve Güney Kıbrıs olmuştur. Ve o toplantıda Papadopulos ve Karamanlis, onlar masadan çekilirken biz söz verdik 'hayır burada bugün bu işin bitmesi lazım' demişizdir. İmzayı atmışızdır ve bir hafta sonra referandum yapılmıştır. Her zaman söylüyoruz, yine söyleyeceğiz, ne olmuştur referandumda? Kuzey Kıbrıs'ta Annan Planı'na yüzde 65 'evet' çıkarken Güney Kıbrıs'ta yüzde 75 'hayır' çıkmıştır. Nasıl oluyor da hala burada Türkiye ve Kıbrıslı Türkler suçlu hale getiriliyor. Bu Avrupa Parlamentosunun gözü kör müdür Allah aşkına? Bunu söylemeyeceğiz de neyi söyleyeceğiz? Biraz gözleri açsınlar. Kulaklarını doğruya, hakikate açsınlar. Ve bu dilleri doğruyu, gerçekleri konuşsun. Eğer bu adaleti bunlar görmezden gelirlerse bu adalet bir gün onlara da muhakkak lazım olacak. Bugün bunu burada dile getirmemeyi kendime hakaret, saygısızlık olarak görüyorum. Onun için sizlerin huzurunda bunu söylemek durumundayım. Her türlü adalet duygusundan uzak olan bu yaklaşım, en hafif tabiriyle büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Avrupa Parlamentosunun işlevinin, Kıbrıs Rum tarafının sözcüsü gibi davranmak ve tüm mesnetsiz iddia ve taleplerini karşılamak olmaması gerekir. Avrupa Parlamentosunun yeni yasama dönemindeki Türkiye ile ilgili bu ilk sınavında iç politika saiklerine rehin düştüğünü görmekten üzüntü duyuyoruz."

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.