BİRAZ AYDINLIK

Mert MAPOLAR, C.Ht.
mertmapolar@gmail.com
Mert MAPOLAR, C.Ht.

Güney Kıbrıslı şirketlerin Türkiye’deki yatırımları neden artıyor?

Yayın Tarihi: 09/06/23 07:00
okuma süresi: 11 dak.

KKTC, 25 Haziran'da yapılacak ara seçimlerine odaklanmışken ve Kıbrıs siyasetinde sürekli iki devletli çözüm “tekrarı” yapılırken, donmuş buz kalıplarıyla duvarlar inşa etmeye devam ediliyor...

Donmuş buz kalıplarıyla inşa edilen duvarlar, hayalleri sınırlamak ve engellemek için değil, ne kadar ileri gitmeye cesaretiniz olduğunu, ölçümlemek içindir...

Donmuş buz kalıplarıyla örülen duvarlar içerisinde yaşamaya alışkanlık haline getirilen toplumlar, aynı zamanda sınırların ötesinde büyüme ve keşfetme algısını da zamanla kaybederler...

Korkular ardında yükselen görünmez duvarları yıkabilmek, gerçekliğin ilk anahtarıdır...

Alıştırılan, çerçevesi ve sınırları sürekli çizilen ve bu donmuş buz kalıpları içerisinde tutulmaya çalışılan yaşamlar, sınırların ötesine gitmeyi de engeller...

Kendi dünya sınırları içerisinde var olmaya itilen bireylerin ve toplumların deneyimleri ile ortaya çıkan toplumsal hafıza, sınırlarla çevrili bir gerçeklikle şekillenmeye nesiller boyu devam eder... Var olduğu sanılan fakat hiç var olmayan bu gerçeklik, duyguların algıladıkları ve zihinlerin işledikleri ile sınırlı kalır...

Ancak, bu sınırların ötesinde büyük bir evrenin ve gerçekliğin var olduğu düşünüldüğünde, insanın hayal gücü ve keşif arzusu, merak duygusu ile tetiklenmeye başlar...

Kendi sınırlı dünyalarında yaşamlar sürmek, konforlu bir yerde olmanın avantajlarına sahip olunduğu duygusunu güçlendirirken, günlük rutinler alışkanlık haline dönüşürken ve güven hissi yaratırken, bunun ötesinde, denenmesi gereken farklı bakış açıları ve gelişim fırsatları da olduğu her zaman hatırlanmalıdır...

Duygusal, düşüncesel ve davranışsal olarak sınırların içinde kalmayı sürdürmek, fırsatları kaçırır, ömürleri tüketir... Sürekli yaşamsal döngüler hep devam eder...

Sınırların ötesini görmemek, aynı zamanda zihinsel sınırları koymaya devam etmek anlamına da geldiği bilinmelidir...

Ön yargılar, inançlar ve dar bakış açıları, evrensel düşünceyi anlamaktan, farklı kültürleri keşfetmekten ve empati kurmaktan alıkoyar... İnsanı otamatikleştirir... Otamatik düşünceler, otomatik duygular ve otomatik davranışlar birbiri ardına yaşanmaya hep devam eder… Algılar tamamen ortadan kalkmaya başlar…

Düşüncelerin hapsinde kaldıkça, çeşitlilik ve çeşitlilikten doğan zenginlikler de hep yok olmaya devam eder...

Bazen öyle bir ana gelir ki, o aslında hiç var olmamış ve sürekli dondurularak yaratılmaya çalışılan donmuş buz kalıplı duvarlar zaman zaman kendiliğinden erimeye başlar... Ve artık sınırların ötesinde yaşamların, fırsatların, yeni ve farklı bakış açılarının, daha geniş perspektiflerin, keşfedilmeyi bekleyen yeni potansiyellerin, yeni etkileşimlerin olduğunun derin farkındalığına varılır...

Bir şeyin imkansız olduğuna inananların, sadece kendi sınırlarını yansıttıkları hep hatırlanmalıdır...

Gerçek güç, sınırların ötesinde başladığı bilinmelidir...

Büyük rüyalar, sınırların ötesine geçmeyi göze alanların kalplerinde, daha önce doğar...

Bilinmelidir ki; sınırları zorlamadan öteye geçilemez, yeni açılımlar sınırların ötesinde beklemeye devam eder...

Hayal gücü sınırları belirler, sınırların ötesinde hayal etmeyi öğrenmek, yeni ufuklara doğru ilerlemenin önünü açar...

Korkularla yüzleşmek, donmuş buz kalıplarını eritir ve ötesi gözükmeye başlar...

Buzlar erimeye başladığında, engeller yok olur ve gerçek potansiyeller tek tek ortaya çıkmaya başlar...

İşte son haftalarda Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nden Türkiye'ye önemli ekonomik atılımlar gerçekleştiğine yönelik yabancı kaynaklarda ortaya çıkan çok önemli gelişmeler tam da budur...

Güney Kıbrıs Rum kökenli şirketler ,Türkiye'de yatırım yapmaya devam ederken, Kıbrıs'ın kuzeyindeki donmuş buz kalıpları, sürekli dondurulmaya devam ediyor... Zıt duygular, zıt düşünceler, zıt davranışlar sürekli yaratılmaya çalışılıyor…

Peki, Güney Kıbrıslı şirketlerin Türkiye’deki yatırımları bu dönemde neden artıyor sizce?

İlgili kaynakların açıklamalarına göre ilk kez bu dönemde böylesine büyük ve ciddi yatırımlar, Güney Kıbrıslı şirketler tarafından, Türkiye'ye yapılmaya başlanmıştır...

Güney Kıbrıslı şirketlerin Türkiye'deki yatırımlarını artırma kararı almaları, önemli gelişmeleri ve açılımları da beraberinde getireceğine kesin gözle bakılmaktadır...

Türkiye’nin diş politikada yeni yol haritası değişmeye başlıyor…

Yeni rota; Avrupa! Evet Türkiye’den Avrupa’ya yeni rota oluşmaya başlıyor…

Türkiye pazarına girerek potansiyellerini artırıp geliştiren Güney Kıbrıslı şirketler, sınırları aşarken, Kıbrıs'ın kuzeyinde halen daha “kısır” siyaset sürdürülmeye devam ediyor...

Güney Kıbrıs kökenli olan ve çok geniş potansiyellere sahip çeşitli sektörlerdeki bu devasal çok uluslu şirketler, Türkiye'ye son sürat yatırım yapmanın, hizmet vermenin, ortaklıklar kurmanın, önemli mesajlarını tüm dünyaya veriyorlar...

Peki Kıbrıs'ın kuzeyinde halen daha neyi konuşuyoruz?

Ortada karşımızda duran gerçeklikte; Güney Kıbrıs kökenli şirketlerin Türkiye’deki yatırımlarının  arttığıdır, şube ve temsilcilik ofislerinin çeşitlendiğidir... Yaygınlaştığıdır... Evet Türkiye'de... Güney Kıbrıs kökenli çok uluslu şirketler artıyor... Güney Kıbrıslı şirketler, Türkiye'ye danışmanlık hizmeti veriyor...

Gerçek değişimin, içteki buzların erimesiyle başladığı asla unutulmamalıdır...

Bazen bir adım atmanın, donmuş buzları eritmek için yeterli olduğu da bilinmelidir...

Buzların erimesi, yeni başlangıçların ve fırsatların da kapılarını açtığı hep hatırlanmalıdır...

İlhamların, donmuş buzların erimesiyle başladığı ve ortaya çıktığı anlaşılmalıdır...

Çıkar grupları ve bunlardan beslenenler, donmuş buz kalıplarının erimesine asla müsaade etmeyeceklerdir... Sürekli onları farklı yönlerden dondurmaya çalışacaklardır...

Çare, aslında insanın ta kendisidir... Asla siyasetçinin arkasına sığınmak değildir... Siyasetçinin önüne geçilmesidir... Siyasetçinin önünde gidilmesidir...

Öğrenilen ve öğretilmeye hep devam edilen "çaresizlik", insan davranışlarında çok önemli ve hayati bir kavramdır... Bu bireyler için de böyledir... Bu toplumlar için de böyledir... Bir kişinin veya toplumun kendini kontrol edemediğini, herhangi bir adımın sonuçsuz kalacağını veya istenilen sonuçları elde edemeyeceğini düşünerek, bu duygunun yani "çaresizliğin" yoğun bir şekilde yaşanmasına neden olur... Öğretilen ve öğrenilen çaresizlikler sıklıkla tekrarlayan başarısızlıklar ve olumsuz deneyimler sonucunda ortaya çıkar... Sürekli bir şeyleri denemekten, girişimde bulunmaktan, adım atmaktan kaçınılır... Maalesef ülkemizde sürekli bu olumsuz duygular çıkar uğruna yaşatılıyor ve besleniyor... Bundan pek tabii ki, inanç sistemleri etkileniyor... Güven ve motivasyon azalıyor, yaşam kalitesi düşüyor... Duygusal, düşüncesel ve davranışsal sorunlar artıyor...

Bilinmelidir ki, öğretilen ve öğrenilen çaresizlik, asla kalıcı bir durum değildir... Bireyler de, toplumlar da çaresizlik duygularını aşabilirler ve güçlü bir şekilde yeniden inşa edebilirler...

Bunun için yapılması gerekenler var;

Farkındalık geliştirme: Öğretilen ve öğrenilen çaresizlikten kurtulmak için ilk adım, durumu fark etmek ve tanımakla başlar. Bireyler ve toplumlar, kendilerine sürekli olarak çaresizlik hissi yaşattığında, bunun nedenleri üzerinde düşünmeli ve olumsuz düşüncelerin farkına varmalıdır.

Olumsuz düşünceleri sorgulama: Öğretilen ve öğrenilen çaresizlik, olumsuz düşüncelerle beslenir. Bu nedenle, bireyler ve toplumlar kendi düşünce kalıplarını sorgulamalı ve gerçekçi olmayan inançları tanımlamalıdır. Olumsuz düşünceler yerine, daha yapıcı ve olumlu düşünceleri güçlendirmeye odaklanmak önemlidir.

Başarıları hatırlama: Öğretilen ve öğrenilen çaresizlik, bireylerin ve toplumların geçmiş başarılarını göz ardı etmesine neden olabilir. Bireyler ve toplumlar, daha önce başardıkları zorlukları hatırlamalı ve bu başarıları kendilerine motivasyon kaynağı olarak kullanmalıdır. Başarılar, çaresizlik duygusunu azaltmada önemli bir role sahiptir.

Yeni deneyimlere açılma: Öğretilen ve öğrenilen çaresizlik, kişilerin ve toplumların yeni deneyimlere girmesini engelleyebilir. Ancak, yeni deneyimler yaşamak, kişisel ve toplumsal öz güveni artırabilir ve çaresizlik duygusunu azaltabilir. Kişiler ve toplumlar, küçük adımlarla başlayarak yeni hedeflere odaklanmalı ve kendini geliştirmek için fırsatları değerlendirmelidir.

Öğretilen ve öğrenilen çaresizlik, her ne kadar zorlu bir durum olsa da, kişilerin ve toplumların içsel gücünü keşfetmesine ve yaşam kalitesini artırmasına yardımcı olabilir. Kendini bireysel ve toplumsal olarak aşma süreci sabır, istikrar ve olumlu düşüncelerle desteklenmelidir. Bireyler ve toplumlar, kendi potansiyellerine inandıklarında ve kontrolü ele aldıklarında, çaresizlik duygularını da aşacaklardır...

Çaresizlik, insanların karşılaştığı zorluklara karşı duydukları umutsuzluk, değersizlik ve hareketsizlik hissi yaratmamalıdır... Başarısızlık haline dönüşen bir inanç sistemi olmamalıdır... Yaşam şekline asla dönüşmemelidir... Zorluklarla başa çıkma yeteneklerini geliştiren, ilham kaynağı haline gelmelidir...

Güney Kıbrıslı şirketlerin Türkiye’deki yatırımları neden artıyor sorusunun cevabı tam da bu söylediklerimizin içinde gizli...

Cevabı bulmak isteyen, bulacaktır...

Çaresizlik, problemleri büyüten ve çözümünü engelleyen dondurulmuş buz kalıplarıdır... Umut ise sorunları çözmek için farklı bakış açıları sunan gerçekliklerdir...

Çaresizlik, değişimi engeller ve gelişmeyi durdurur, umut ise dönüşümün kapılarını açar...

Çaresizliğin en büyük düşmanı, umuttur...

Çaresizlik, cesaretsizliğin içinde büyümeye hep devam eder...

Çaresizseniz, çare olduğunuzu asla unutmamalısınız...

Bu, bireyler için de böyledir... Bu, toplumlar için de böyledir... Bu, ülkeler için de böyledir...

Çare, aslında sizlersiniz!

Bunu her zaman hatırlamalı ve hatırlatmalısınız…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.