Tebdili kıyafetli Büyükelçi…

Osmanlıda sıkça görülen durumdu…

Padişahlar zaman kıyafet değiştirerek halkın sorunlarını öğrenmek için çarşı pazar gezip sorun dinlerdi!

Sonrada bunları değerlendirip yaşanan ama bilinmeyen sorunların çözümü için talimat verirlerdi…

Gayet de hoş bir davranış biçimi doğrusu!

Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçisi Metin Feyzioğlu da bunu kendi açıkladı…

Özellikle de işçi kıyafetiyle gitmiş Mağusa Limanı’na!

İyi de etmiş…

Ama buradan şunu da çıkarabiliriz;

Büyükelçilikte bir ekip sorunu vardır, Büyükelçi bizzat yaşanan sorunları kendi kulağıyla, kendi gözleriyle tespit etmeye çalışmış…

Çok daha önemlisi var;

Bu öneri Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kendine iletilmiş…

Yaşanan sorunları bizzat git kendin gözle, ortaya çıkar diye!

…

Bunu istediğiniz yere çekebilirsiniz…

Ama artık şuna kesin diyebiliriz;

Ankara hükümeti eskiden olduğu gibi bizim hükümetlere çok da güvenmiyor!

Bunda haklı yönleri yok değil…

Yıllarca yazarız, eleştiririz!

Kendimizi onlara anlatamadık diye…

Yıllardır ortaya tek bir proje bile koyamadık!

Çünkü bizim hükümetler hep proje özürlü çıktı…

Hep Ankara’ya avuç açtık!

Üretmedik, dilenci durumuna düştük…

Sonuçta geldiğimiz nokta sürpriz sayılmamalıdır!

Sen yapamazsan birileri muhakkak yapacaktır…

Elbette çok da hoş bir manzara değil ama bunun asıl sorumlusu da kendi yöneticilerimizden başkası değildir!

…

Farkındaysanız Ankara-Lefkoşa ilişkilerinden çok yeni bir döneme girildi…

Bu süreç Metin Feyzioğlu ile başlatıldı!

Kendisine bizzat Erdoğan tarafından tam yetki verildi…

O da verilen yetkiyi kullanıyor şimdi!

Önce tebdili kıyafet ve ardından özelleştirme açıklaması…

Ve başlangıç Mağusa limanı oluyor!

Bu özelleştirme yıllardan beridir konuşuluyor hatta işbirliği protokollerinde yer alıyordu ama şimdi gerçek olmak üzere…

Yine de bunu Büyükelçinin duyurması ne göze ne kulağa hoş geldi!

Mademki Ankara ile çok ama çok uyumlu bir hükümetimiz vardı, bunun açıklaması da yine hükümet tarafından olmalıydı…

Aksi KKTC hükümetini küçük düşürmekten başka bir şey değildir!

…

Büyükelçi tarafından yapılan özelleştirme açıklamasından sonra hafta tatilinde gündem bu konu oldu…

Okuyucu bize de çeşitli sorular yönlendirdi!

Hatta CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman’ın bu konuda bir açıklaması olup olmadığını da soranlar oldu…

Şöyle bir göz attık sosyal medyadaki hesabına bu konuda bir açıklama yoktu!

Zira kendisi her konuda duyarlıdır ve açıklamasını sosyal medyada anında patlatır…

Unutmuş olmalı gerek diye düşündük!

Ya da çok kafaya takmamış da olabilir…

Zira artık parti içinde bile eleştiriliyor;

Ankara’ya karşı niye tepki koymuyor, diye…

Tufan hocanın keyfinin kahyası değiliz ya!

…

Ama özelleştirme konusunda CTP Genel Sekreteri Asım Akansoy pek de gecikmeden patlattı açıklamayı…

Haber başlığı aynen şöyleydi;

"Feyzioğlu bu ülkede ne başbakandır ne bakandır ne de bir validir"

Vay be anısını sayın seyirciler diye içimizden mırıldandık…

Açıklama çok çelişkili geldi bize!

Bilindiği gibi Akansoy CTP’nin en uç kesimlerinden birisidir…

Hatta çok sefer şu anki mevcut hükümetin atama bir hükümet olduğunu iddia eder ve partinin yayın organı da bu yönde başlıklar kullanılır!

İyi de bunu zaten çoktan kabul etmiş CTP Genel Başkanı Asım Akansoy Büyükelçi’nin özelleştirme konusundaki açıklamasına niye bu kadar kızıyor ki…

Büyükelçinin son açıklamasını bir kez daha okusun!

Feyzioğlu diyor ki;

Ben şimdiye kadar hep seçilmiştim…

Ama şimdi atandım!

Kimin yerine peki?

Akansoy’un bunu bilmemesi imkansızdır…

Senin bunu değiştirecek gücün var mı?

Sen gel asıl ondan bahset, sevgili Asım Akansoy kardeşim…

…

Bu arada gözümüz aydın…

Elektrik kesintileri de beklediğimiz gibi başladı!

Hem de termometreler 44 dereceyi gösterirken…

Vatandaşın kesintiler konusundaki şikayetleri de hayli yoğunlaşmaya başladı!

Kesintilere söven sövene…

Kurumdan tek bir açıklama yok!

Ama ilgi sendika yaptığı açıklamada yine yatırım eksikliğini gündeme getirdi…

Bu arada sendika geçenlerde bundan sonra başımıza geleceklerden kendilerinin sorumlu olmayacağını da bildirmişti!

Kesintilere bir de sendika parmağını sokarsa artık vay halimize…

Belli ki Temmuz-Ağustos sıcak ama çok sıcak geçecek!

Sonuç olarak vatandaş da yeter artık özelleştirin diye isyanını böyle dile getirecek…

…

Son olarak…

Cumartesi günü iki ayrı vatandaş arayarak bir ihbarda bulundular!

Onlar da başka yerden almışlar haberi…

Birkaç güne kadar yine arıza nedeniyle su kesintilerinin de başlayacağı konuşuluyormuş!

Tabi ki kesinlikle teyide muhtaç bir ihbar bu ama…

Hele de bir gerçekleştiğini düşünsenize!

Elektrik yok, buna bir de su eklenince bu ülkede ruh sağlığı bozulmayan tek bir vatandaş bile kalmaz…

Kendimize de listenin içine dahil ediyoruz!

…

“1974 ÖNCESİ GİBİ…”

“Gazi Mağusa tarihinde böyle bir rezalet yaşamadı.

Yolumuz yok, suyumuz yok, elektriğimiz yok.

1974 öncesi Rum toplumu ile mücadele verilme sebeplerini aslında yeniden hatırlamak gerekir.

Özellikle Türk yerleşim yerlerine su, asfalt ve elektrik getirmemeye çalışılıyordu. Etnik grupların, kendi ana dilinde eğitim, sosyal medya yayını vs özerklik hakkı verilmiyordu. Etnik grupların can güvenliği yok sayılacak kadar azdı. Ekonomik ve sosyal gelişim kısıtlanılıyordu. Etnik grupların mal varlığı fahiş fiyatlara Rum otoriteler tarafından alınıp yurt dışına gönderiliyordu. Bunun gibi birçok nedenden dolayı başlatılan mücadele 1974 de kuzey ve güney olarak ayrıldı.

Şu anda kuzeyde toplumumuzun yaşadığı sorunların aslında 1974 öncesi yaşananlardan farklı olmadığı görülmektedir.

Bu ülkenin kuzeyi hepimizindir. Kendi öz ve benliğimizi kaybediyoruz. Topraklarımızı fahiş fiyatlara satıyoruz. Elektriğimiz, suyumuz, asfaltımız yok.

Okullarımızın % 70 diğer etnik kökenli kişilerden oluşmaktadır.

Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportuna sahip gençlerimiz ya Güney Kıbrıs Rum yönetiminde iş bulup çalışıyor ya da adayı terk edip yurt dışında yeni bir yaşam kurmaya çalışıyor. İçimden Çetin abimin dediği gibi ‘gendine gel artık’ diye haykırmak istiyorum.

Sadece çıkar peşinde olanlar dışında toplumun hiçbir siyasi ye güveni kalmadı.

1974 sonrası zor şartlarda kurulan bu otoriteye bu kadar zarar verilmemesi gerekirdi. Şayet bugün toplum olarak bir dur demezsek yarın her şey için geç olacaktır.”

(Tuğçe KİRİŞOĞLU)