Bedellerle aldık, STG ile veriyoruz
Bir 20 Temmuz daha geldi, geçti.
Kıbrıs için, Kıbrıslılar ve ada ile ilgili olan merkezler için, çok önemli bir tarihtir, 20 Temmuz.
Adanın kaderini değiştiren, bir dönüm noktasıdır.
Aslında, 1974 tarihine kadar, sebep değil, sonuçtur.
Bunları yazma sebebim, her 20 Temmuz geldiğinde aynı tartışmaların, aynı sığlık, kısırlık ve gereksizliğin yaşanmasıdır.
20 Temmuz’un ortaya çıkışını, Türkiye’nin neden bu harekâtı yaptığını, bilmeyen birileri var mıdır?
Bunu tartışmak, son derece gereksiz.
Esas tartışılması gereken, 20 Temmuz 1974’ten günümüze baktığımızda, neden başaramadığımız olmalıdır.
Evet, başaramadık.
Daha adil, herkesin eşit olduğu, ülke kaynaklarının, her vatandaşa eşit ulaştığı bir ülke yaratamadık, yaratmadık.
Uluslararası platformlarda, varlığını sorgulayan, zorlayan, hatırlatan, çabalayan bir uğraşımız olmadı.
Belli bir dönem cılız denemeler olduysa da, son yıllarda hiçbir çaba yok.
20 Temmuz sonrası kolaycılığa, yerelliğe, “nasıl olsa her şey tamam” anlayışına “mücadele bitti” inanışına teslim olduk.
Kamu kaynaklarını sadece siyasi ikbal için kullananları her daim baş tacı ettik.
Ekonomiden, sosyal adaletten, kamu hizmetlerinden, Türkiye ve üçüncü ülkelerle ilişkilerden, her konuda batmış durumdayız.
“Kanla, savaşarak aldık” denilen topraklar, bugün STG ve EURO ile elimizden gidiyor.
Daha fazla para, daha fazla kar, daha fazla kazanç.
Bir devlet politikası, bir toprak stratejisi, yabancılar mal satışında bir disiplin yok.
Ve şu sorudan sürekli kaçıyoruz;
“Bu şekilde daha ne kadar devam edilebilir?”
Sorudan kaçıyoruz çünkü cevabından korkuyoruz.
Elbette bu şekilde gitmez, gitmeyecek, tıkandı.
Türkiye yüzünü batıya döner mi, ya da dönüyor mu?
Bu konuda bir iyimserlik var.
Türkiye, AKP ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim sonrası, yönetim kadrosunu değiştirdi.
Bu bir politika değişikliği mi, göreceğiz.
Seçim sonrası, Türkiye ile AB arasında ılımlaşması muhtemel yeni bir ilişki dönemi yaşanacağına dair ipuçları var.
Peki, neden, sebep ne olabilir?
Kıbrıs bunun neresinde, biliyoruz ki, Kıbrıs sorunu, Türkiye’nin AB üyelik sürecinde en önemli sorunlardan biri.
Rusya ve devlet başkanı Putin’in, Ukrayna da batağa batması, Erdoğan için, AB’ye dönüş nedeni olabilir mi, bununla beraber, ekonomik kriz, dış yatırımcının ve AB ile daha ileri ticaret ilişkisinin kurulma çabası mı?
Rusya, Ukrayna sebebi ile AB yaptırımlarından, görünürden daha çok etkileniyor, üstelik her gün artan bir olumsuzlukla.
Mesele sadece ekonomik mi, bugün için bilemiyoruz?
Kıbrıs nasıl etkilenecek, ya da etkilenecek mi?
Pek çok kesimden, dış kamuoyundan, eylül, ekim aylarında, Kıbrıs sorunu için yeni bir dönem başlanacağı vurgulanıyor.
Bir yandan AB üyeliği hedefini yinelemek, bir yandan Kıbrıs için adım atmamak, farklı bir politik hamle.
Erdoğan, pragmatik bir lider.
Konu ne olursa olsun, gününe göre, kazanacağı en iyi sonucu kazanmaya yönelik hamleler yapıyor.
AB ve Kıbrıs’ı ayrı tutmamak gerektiğini elbette biliyor.
Şu sözlerle yaptığı çağrı da elbette önemlidir;
“Gelin adadaki gerçeklere daha fazla sırtınızı dönmeyin ve KKTC’yi bir an evvel tanıyın.”
Kıbrıs Türkü için mücadele bitmiş değil.
Ne yazık ki bunun bilincinde olan bir sosyal yapı ve siyasi politikalar yok.
Tek dert kamu kaynakları.
Bir diğer taraftan;
Bedeller ödeyerek aldık, STG ödenerek veriyoruz.
Daha fazla kar, kazanç, para için.
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.