Kırk yıllık ihtiyaçlar

Yayın Tarihi: 17/11/23 07:00
okuma süresi: 4 dak.

1975 doğumluyum.

Bir anlamda, Kıbrıs adasının yeni haline geçişte, ilk neslin üyelerindenim.

1974 öncesini, savaşı, ölüm korkusunu yaşamadığım için kendimi şanslı sayıyorum.

Annemin, babamın, büyüklerimin, yaşadığı olumsuzlukları yaşamadım.

O günlerin şartlarında yaşasaydım, nasıl etkilenirdim, bilemiyorum.

Tek taraflı bakmıyorum, ortada bir neden, bir de sonuç var.

Kıbrıs adası, yıllardır sorunlu, yıllar geçtikçe sorunun çözümü daha da karmaşık, daha da zor ve bir o kadar daha oturuyor, mevcut zorluklar.

Her iki tarafta, yeni nesillerin, adanın karşı tarafına bağlılığı kopuyor, yabancılaşma artıyor.

Bunları gayet normal karşılıyorum.

Elbette yazının konusu bu değil.

Kıbrıslı Türklerin, demokrasi, bağımsızlık, kendi, kendini yönetme, yıllarca verdiği mücadelenin karşılığını alma çabası sürüyor.

1974 sonrasını çok daha iyi yönetebilirdik.

Özellikle ilk zamanlarda, bunu sağlayabilecek, insan ve imkân potansiyeli, kaynağı vardı.

Yönetmeliydik, toprak, mal, mülk, üretim imkânlarını, iyi planlamalıydık, orantısız ve bireysel zenginleşmeyi değil, denetimiyle, liyakatle, kanunlarla, adil bir otoriteyi kurabilmeliydik.

Özgür, bağımsız, korkusuz, toplumsal ihtiyaçların adil karşılandığı bir düzen.

Bunu kuramayan bir idare, bunu talep etmeyen bir halk.

Bir hukuk düzeni, yasal altyapı ve kurumsal hiyerarşi inşa edildi.

Zaman içinde daha iyi olacağına, zamanla daha kötü bir noktaya doğru evrildi.

Ne ülkeyi, devleti yönetenlerin, ne de toplumun önemli bir kesiminin böyle bir önceliği yok.

Acı ama gerçek, ülke yönetimi, kamusal kaynakların dağıtımı üzerine, toplumun beklentisi ise, bu kaynaklardan pay almanın dışına çıkamıyor.

Birkaç deneme ve geçiş süreci sonrasında kurulan KKTC, kırkıncı yılında.

Devletin, kurumların, organizasyonun bir kabahati yok.

Artık ortada;

Devleti sadece makama araç gören siyasi kadrolar ile devleti sadece kişisel kazançlara araç gören, toplumsal yapı arasında yıpranan bir mekanizma var.

Devletin her kanadının, her kurumun, tüm yasal altyapısının, dönüşüme, yapılanmaya ihtiyacı var.

Devlete sahip çıkmak, devleti iyi yönetmekle başlar.

Parasını, malını, yasalarını, kanunlarını, imajını, makamlarını, dağından, taşına, doğasını, her bir kaynak ve imkânını, korumak, sahip çıkmak.

Her an, her şey olabilecek gibi, iyi yönetmek, iyi yönetmeyenleri korumak, kollamak değil, tam aksi bir daha olmaması için önlem almak.

İkide bir devletin adını, modelini tartıştırmamak, bir güven çatısı, bir koruyucu, insanları için rakip değil, köstek değil, destek olacak, siyasetle, yönetici kadroları ile iç içe geçmeyen, ayrılmış bir üst organizasyon haline getirmek.

Tanınma, tanınmama, bunlar çok daha büyük, uzun, zor ve meşakkatli bir mücadelenin sonuçlandıracağı meseleler.

Ama o meşakkati maalesef görmüyorum.

Bu işler kolay değil.

Ancak geleceği için, gelecek nesiller için, şimdiden bazı bedellerin ödenmesi gerek.

Nasıl ki, yıllar önce bedel ödeyen nesiller, bugünleri, miras bıraktı, bugünün nesilleri de ödenecek bedellerle, gelecek nesillere çok daha iyi bir ülke bırakmalı, bırakabilmeli.

Bugün için bedel ödemek şöyle dursun, mevcut olanlarda hoyratça harcanıyor.

İnsan kaynağından, kamusal imkânlara kadar her ne varsa, günü kurtarmak için heba ediliyor.

Suçu siyasete atmak kolaycılık.

Toplum nasıl bir ülke istiyor.

Bu sorunun cevabı, tablonun özetidir.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Erçin ŞAHMARAN yazıları