Ağlama değmez hayat

Yayın Tarihi: 14/12/20 07:00
okuma süresi: 7 dak.

"Rüya gibi her hatıra, her yaşantı bana

Ne bulduysa kaybetti, gönül aşktan yana

 

                Ömür çiçek kadar narin, bir gün kadar kısa

                Ağlama değmez hayat, bu gözyaşlarına

 

Her damla yaş oyuk oyuk, iz bırakır kalbimde

Hayat şarap gibidir, keder de var neşe de

 

               Ömür çiçek kadar narin bir gün kadar kısa

               Ağlama değmez hayat bu gözyaşlarına”

 

Sözleri Cengizhan Altınbaş’a ait olan bu güzel şarkının bestecisi Udi Mehmet Ilgın,

90'lı yıllarda yatalak olmuş ve bugün hayatta değil,

ancak bu şarkı Zeki Müren, Neşe Karaböcek, Nesrin Sipahi'nin yanısıra,

Özdemir Erdoğan, Yaşar Özel, Barış Manço, Güzide Kasacı, Kargo

ve daha birçok sanatçı tarafından seslendirilerek bugüne kadar yaşamış,

ölümsüz olmuş...

 

Sadri Alışık ile Mine Mutlu’nun başrolünü paylaştığı,

Önder Somer, Hüseyin Baradan, Nubar Terziyan, Mürvet Sim ve daha pek çok değerli sanatçının rol aldığı,

yönetmenliğini Mehmet Bozkuş’un, senaristliğini Fuat Özlüer ve Safa Önal’ın yaptığı,

Türker İnanoğlu’nun yapımcılığında 1969 yılı Erler film tarafından,

filmi de yapılmış “Ağlama Değmez Hayat”’ın…

 

Hepsi de çok değerli ve unutulmaz olan,

bu ve daha nice gerek ses gerekse de sinema sanatçılarının büyük bir kısmı,

bugün belki aramızda yok,

ancak ölümsüz eserleri bizlerle birlikte yaşıyor…

 

ZEKİ MÜREN

1973 yılında gitmiştim Türkiye’ye ilk kez.

Orta okul son sınıfa başlayacağım yıldı.

Teyzemin oğlu Emin abim İzmir’de okuyordu ve o yıl mezun olmuştu.

Ben de, o Kıbrıs’a dönmeden önce,

Mağusa’dan Yeşilada feribotuyla Mersin’e,

Mersin’den de Çayırağası otobüsüyle İzmir’e yanına gitmiştim.

Bir ay sonra da, Emin abim, Reşat Akar ve birkaç Kıbrıslı üniversite öğrencisi daha,

hep birlikte yine feribotla Kıbrıs’a dönmüştük.

 

Ağustos ayı boyunca,

İzmir fuarında, zamanın ünlü ses sanatçılarını izleme şansı bulmuştum,

o Türkiye’ye gidişimin ilk yılında.

Tanju Okan’dan Emel Sayın’a, Ersen ve Dadaşlar’dan Zeki Müren’e kadar birçok sanatçı.

Hemen her gece bir konsere gidiyordum.

Açtım müziğe, ve bu konserlerde inanılmaz bir keyif alıyor, rüyada gibi yaşıyordum.

Düşünsenize, sadece plaklarda dinleyebildiğim sanatçıların neredeyse büyük bir kısmını bulmuştum fuarda.

Müthiş bir keyifle izlemiş ve dinlemiştim hepsini,

gerçekten de muhteşem ve unutulmazdılar.

 

Hele de Zeki Müren.

Tükenmeyen ve kendini yenileyen bir enerji.

Müthiş bir sanatçı.

Nasıl bir sesi, nasıl bir repertuvarı vardı anlatamam…

İnanılmaz bir lezzetti.

 

“Ağlama Değmez Hayat” şarkısını da anımsıyorum,

Zeki Müren’in giydiği ve adını “ballı bardacığım” dediği ışıltılı kostümüyle çıktığı sahnede,

kendi sesinden dinlediğim canlı olarak,

İzmir Kültür Fuarındaki benim için unutulmaz olan o konser gecesinde.

 

İşte ben de Zeki Müren’in fanatik bir hayranıyım o zamanlardan beri.

Zeki Müren ki,

Türk Sanat Müziği’nde bir güneş gibi doğdu, 

Ve bir güneş gibi de bu dünyadan göç etti…

1931'den 1996'ya kadar dünyada kaldı ama,

Tüm gönüllere kalıcı bir taht kurarak ayrıldı…

 

PATRİARKA

Ataerkillik, erkek otoritesine dayanan bir tür toplumsal örgütlenme…

“Patriarka” da denilen bu yapıda,

toplumsal düzenin tüm kademelerinde erkek egemenliği hüküm sürer...

Evet, günümüzde tüm dünyada LGBTQ bireyler birçok haklar kazanıyor

ve toplumsal cinsiyet eşitliğine karşı duyarlık artıyor,

doğrudur,

ancak yine de birçok farklı alanda olduğu gibi,

bu konuda da henüz tam bir eşitlik yok,

ve insanlar arasında acımasızca ayrımcılık yapılıyor.

LGBTQ bireyler hala daha özgür değiller,

özellikle de ataerkil toplumların bu patriarka yapılarında….

Maalesef dışlanıyorlar, hor görülüyorlar,

dahi aileleri bile kabul edemiyor kendilerini.

Şiddet bile uygulanıyor kendilerine,

diledikleri meslekleri dahi seçmekte özgür davranamıyorlar…

 

İşte tüm bu nedenlerden dolayı,

hep kendime sorarım: 

“Nasıl oluyor da ataerkil bir toplum olarak bilinen Türk Toplumu,

Zeki Müren’i baş etti?”

hem de o 60’lı yıllar ile 90’lı yıllar arasında,

özellikle 1840’lardaki Tanzimat’tan beridir çoğu eşcinselleri “aşağılarken”…

Türk toplumunun Zeki Müren'le ve eşcinsellikle kurduğu diyaloğun,

ne denli “paradoksal” olduğunu görebiliyor musunuz?

 

AHMET ERTEGÜN: THE LAST SULTAN

Yeni indirdim "Robert Greenfield "in,

Ahmet Ertegün'ün hayatını konu eden,

"The Last Sultan" kitabını da...

Ahmet Ertegün, 1947 yılında borç aldığı bir parayla,

New York’a taşınıp Atlantic Record’u kurmuş.

Ray Charles’tan Aretha Franklin’e, Led Zepplin’den Rolling Stones’a kadar,

bugün devleşen, ancak o zamanlarda adı sanı duyulmamış birçok ismi,

şöhrete ya da kitlelere taşıyan isim Ahmet Ertegün…

Nasıl bir talihtir ki,

2006 yılında Rolling Stones konserinin sahne arkasında düşüp hayatını kaybetmiş...

Okunası bir hayat…

 

"Rüya gibi her hatıra, her yaşantı bana…

…Ömür çiçek kadar narin bir gün kadar kısa..."

 

Müzik, nasıl bana bu kadar iyi gelebiliyor bilemiyorum…

Hem de her türlüsü…

Türk sanat müziğinden tasavvufa, 

latin müzikten Jaza,

çigan müziğinden country müziğe,

klasik müzikten Blues müziğe kadar,

hemen her tür müzik kendi içerisinde bir özgünlük ve özgürlük taşıyor…

Bu müzik türlerindeki eserlerin yaratıcıları hayattan göçüp gitse de,

bıraktıkları eserler ölümsüzleşiyor…

 

 ULUS BAKER

12 Temmuz 2007'de bu dünyadan çok genç yaşında göçen Ulus Baker'i de sevgiyle anıyorum...

Ulus Baker,

1960 Ankara doğumlu bir Kıbrıslı Türk öğretim üyesi,

ODTÜ Sosyoloji bölümü mezunu, sosyolog, yazar ve çevirmen…

Ulus Baker diyordu ki:

"Müzik öyle demokratik bir şey ki,

hakkında hiçbir tartışma yapamayacak ölçüde,

herkes kendi sevdiğini dinliyor..."

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Prof. Dr. Mehmet ÇAĞLAR yazıları